28 // drunk

6.7K 400 93
                                    

Elimdeki Jessica'nın doğum gününden kalan pasta dilimini kısa bir sürede mideme indirdikten sonra parmaklarıma bulaşan çikolataları yaladım ve kolamı yudumladım. Beni mutlu eden şeyler bunlardan ibaretti işte. Daha doğrusu Justin'le ayrıldığımızdan beri bana ve mideme eşlik eden çikolatalı şeyler.

Cameron'ın balo teklifinin üzerinden birkaç gün geçmişti ve ben baloya gidip gitmeyeceğimden bile emin değildim. Sorusunu yanıtlamamış, gideceğime karar verdiğimde ona söyleyeceğimi söylemiştim. Sanırım yüz ifadesine bakılırsa kabul edeceğimi düşünmüştü ve kabul etmeyince de morarmıştı. Tabi bunu görünce içimdeki sesler koro halinde kahkaha atmaya başlamıştı. Her neyse.

Justin'den hala bir haber yoktu. Harry'nin anlattığına göre o çakma sarışının adı Savanna'ymış ve evet, gerisi hep aynı: Savanna ile Justin'in ev maceraları. Bu konuya girmesek de olur.

Yine aklıma gelen şu iğrenç insan varlıkları -adlarını dahi söylemek istemiyorum- sinirimi bozmuştu. Elimdeki tabağı masaya sertçe çarptım ve mutfaktan son hız çıktım. Hepsinin kıçına lanet girsin.

İçeriye hakim olmuş olan soğuğu hissettiğimde pencerenin açıldığını fark etmem uzun sürmemişti. Sanırım rüzgar yüzünden kendiliğinden açılmış olmalıydı. Kollarımı birbirine sürterek yavaş adımlarla penceye ilerledim ve kapattım. Boş sokakta gözlerimi gezdirdiğimde görebildiğim tek şey sokak lambasının loş ışığıydı. Ve ayrıca evimin önüne park edilmiş tanıdık bir araba.

Justin'in arabasının burada ne işi vardı?

Sertçe yutkundum ve pencereden uzaklaşarak tekli koltuğa oturdum. Acaba ne için gelmişti? Belki de eşyasını unutmuştu ve onu almaya gelmişti. Düşüncelerimle boğuşurken zil sesi duymamla olduğum yerde zıpladım.

Kapıyı açma. dedi iç sesim.

Kapıyı aç. dedi diğer iç sesim.

Zile bir daha basıldığında yavaşça ayağa kalktım ve kapıya yaklaştım. Kilidi çervirdikten sonra derin bir nefes alarak kapıyı açtım ve dik durmaya özen göstererek yerdeki bakışlarımı yukarıya kaldırdım.

"Harry?" Diye mırıldandım şaşkınlıkla. Harry, saçlarını geriye attı ve dudaklarını büzdü. Harry'nin yanındaki Justin'i fark ettiğimde kaşlarım istemsizce havalandı. Çünkü Justin, gözleri yarı kapalı bir şekildeydi. Neler olmuştu?

"Rahatsız ettiğimiz için üzgünüm,"

"Ah, önemli değil. Bir sorun mu var?"

"Bay Tescilli Pezevenk evin anahtarını unuttuğu için kapıda kaldık ve kendilerini bir bardan sürükleyerek çıkarmak zorunda kaldım," Dedi Harry oflayarak. Geri çekildim ve içeriye geçmelerini sağladım. Justin geçtikten sonra ardında bıraktığı keskin alkol kokusu burnumu yakmıştı. Tanrım, leş gibi alkol kokuyordu.

İkisi de koltuklara yerleştiğinde Justin, başını geriye yatırarak esnedi ve kollarını iki yana açtı. Şuan evimde bulunmasından oldukça rahatsız olduğumu söylememe gerek var mıydı? Gerek yoktu çünkü yalan söylüyordum.

"Kahretsin, Bay Wilson beni çağırmıştı ve gitmeyi unuttum," Diye mırıldanarak oturduğu gibi ayaklandı Harry. "Bay Wilson'ın yanına gideceğim. Ben gelene kadar Justin'i idare eder misin, Lydia? Sonra onu alıp otele gideceğim,"

Gözlerimi devirdim ve bıkkınlıkla nefesimi verdim. Justin'le yalnız kalmak istemiyordum. Her zaman ki sinir bozucu tavırlarını sergileyecekti ve benimle uğraşacaktı.

good night miss. terryWhere stories live. Discover now