9 // radio

11.8K 373 49
                                    

Elimdeki hediye kutusunu arkama saklayarak kıkırdadım. Bugün Brad'le yıldönümümüzdü ve hediyesini bilerek ondan kaçırıyordum. Büyük ihtimal etrafta beni arıyordur veya Jessica'ya nerede olduğumu soruyordur.

Justin'in beni taciz ettiği, pardon ayak üstü becerdiği günden beri pek bir şey çaktırmamaya çalışıyordum. Fakat içimde kötü bir his vardı. Beni rahatsız etmemişti şu günler içerisinde ama varlığının hissi bile ondan ürkmem için yeterli bir neden bence.

İçimdeki kötü hissin bir sebebi var tabi ki. Justin'in yemekhanedeki sözleri noktası virgülüne kadar aklımdaydı maalesef. Günlerdir dedikleri aklımdan çıkmıyordu. Brad'e söylemek istiyordum ama korkuyordum.

"Afiyet olsun, Bayan Terry," Justin'in alaylı sesi duymamla yediğim patatesin boğazımda durması bir oldu. Öksürerek önümdeki sudan birkaç yudum aldım. Yemekhaneye kısa bir göz atarak Brad ya da Jessica'nın buralarda olmamasını diledim içimden.

O hiç burada değilmiş gibi yemeğimi yemeye devam ettim. Çatal ve tablet tabağın sesinden yanıma oturduğunu anlamam fazla sürmedi.

"Tuzu uzatabilir misin?" Dedi kolumu dürtüklerken. Peçeteliğin yanındaki tuzluğu elime alarak hışımla önüne koydum. Çıkan 'Tak!' sesinden çoğu kişinin bize baktığına eminim.

"Götüme soksaydın?" Dedi hışımla.

"Amacım oydu zaten," Diyerek tabağımla ilgilenmeye devam ettim. Burnundan soluyarak tabağındakileri yemeye başladı. "Umarım boğulup geberirsin," Diye duymamasını umarak mırıldandım.

"Bunu duydum!" Ağzını açıp yüzümün dibine sokarak çiğnediklerini gösterirken kusmamak için elimi ağzıma kapattım.

"Leş herif," Fısıldadığımda gülerek yemeğini yemeye devam etti. "Harry sana nasıl dayanabiliyor?" İğrenme duygumu bastırarak kaşığımı makarnama daldırdım.

"Brad sana nasıl dayanıyorsa Harry'de bana dayanıyor,"

Onu hiç dinlemeden tabağımı yavaştan bitirmeye başladım. "Brad demişken," Dedi peçetelikten bir peçete alıp ağzını temizlerken. "Bence onunla son günlerde fazla vakit geçirmelisin." İstemsizce elimdeki kaşık masaya düştüğünde başımı ona döndürdüm.

"Ne demek istiyorsun?"

Omuzlarını silkerek umursamazca devam etti. "Bulamayacaksın çünkü." Ayağa kalktı ve üzerini silkip yemekhane kapısına yöneldi.

Bulamayacaksın derken?

Zaten o günden sonra etrafta bir bokluk döndüğünün farkına varmıştım. Tek yaptığım Brad'e söz verdirmekti.

"Hmm, Brad?" Dedim başımı yattığım göğsünden kaldırarak.

"Efendim, bebeğim?" Başını yattığı yastıktan kaldırdı ve bakışlarını yüzüme çevirdi.

"Söz verir misin?" Elimi kolundaki dövmelerde gezdirirken gözlerimi kolundan yavaşça çektim ve Brad'in gözlerine odaklandım.

Kaşlarını soru sormak amacıyla çattı. "Ne sözü?" Dedi merakla.

"Şu iğrenç şeyleri bir daha satmasan?" Dedim yutkunarak. Gözlerini devirerek nefesini verdi. "Lütfen, senin için endişeleniyorum. Seni de kaybetmek istemiyorum." Mırıltı gibi çıkan sesim gittikçe fısıltıya döndüğünde iki eliyle yüzümü avuçladı.

"Bebeğim, yapma böyle," Üst dudağıma güven verici bir öpücük kondurarak tebessüm etti. "Bana bir şey olmaz, olmayacak. Merak etme." Yanağımdaki elini ittirdim ve kaşlarımı çatıp dudaklarımı büzdüm.

good night miss. terryWhere stories live. Discover now