41 // i can't remember

5.1K 346 46
                                    

Küvetin kenarlarından akan sular bir süre sonra kendi etraflarında birleşmiş, küçük su birikintileri oluşturuyorlardı. Birkaç hareketim sonucunda da yine aynı şey tekrarlanmıştı. Bacaklarımın etrafına sardığım kollarım acıyla biraz daha gerginleştiler.

Yanan gözlerimi kapattıktan sonra birkaç damla yaş, yanaklarımdan süzülme ihtiyacı dahi duymadan suya damladı. Su da görünen yüzüme baktığımda sadece biraz bulanıklık ile hafif ıslanmış dağınık saçlarımı gördüm.

Sanırım burada bana dakikalar gibi gelsede saatlerdir oturuyordum. Harry, beni tekrar aramamıştı. Bir haber gelirse aramasını söylemiştim oysa ki. Demek ki hâlâ düzgün bir haber yoktu.

Sabah onu son kez görmenin mutluluğunu içimde hissetmiştim ama bu, biraz da pişmanlık serpiştirilmiş bir mutluluğa benziyor gibiydi. Tedirginlikle bakan kahverengi gözlerinin titreyişi, soluklarını hızla verdiği kalın dudakları, önce özenle havaya kaldırdığı fakat ardından dağılan sarı saçlarını düşünmeden edemedim.

Gözlerim yorgunlukla kapandığında uyumak istememiştim. Sadece öylesine kapanmak istemişlerdi. Gücüm kalmamış gibi hissediyordum. Gerçekten o uçak, Justin'in de bulunduğu uçaktı. Hâlâ ceset aranıyordu o bölge de ve Justin, bulunamamıştı. Sadece telefonunun bulunduğundan bahsetmişti Harry.

Her şeyi geride bırakırken bunların olacağını asla düşünmemiştim. Onunla bir daha görüşmeyiz sanıyordum sadece. Aslında bir daha görüşemeyeceğimiz konusunda biraz haklıydım. Artık ömür boyu göremeyecektim onu.

Beni aldarması dahi aklımdan çıkmıştı. Kavga ettiğimiz günler aklımda yanıp, kül olup gitmişlerdi. Beni üzdüğü her an suya karışmış, bir müddet sonra yok olmuştu.

Bunları yapmasına rağmen aklımdan ölmesini hiç geçirmemiştim. Benim için gördüğüm an çığlıklara boğulduğum örümcekler bile ölmeyi hak etmezdi ki Justin etsin?

Her şeyiyle farklı olduğunu bozuk davranışlarından ziyade, onun sahip olduğu büyük kalbinden anlamıştım. Kendini hissettirebiliyordu. Daha çok duygulara karşı oynardı.

Çok duygusaldı. Üzülse de belli etmemek için elinden geleni yapardı ama o zamanlar yüzünde oluşan o somurtmuş ifadesinden kötü bir şeyler olduğunu rahatlıkla anlayabiliyordum.

Benden çok abur cubur yediği hâlde zayıftı ve bu yüzden onu kıskanırdım. Tabi bir bakımdan da kızardım çünkü her ne kadar kasları olursa olsun o sıska bacakları sağlıksız olduğunu belli ediyordu.

Onu özlemiştim.

Aptal hareketlerini özlemiştim.

Asla geri gelemeyecek oluşu fazlasıyla ağırdı.

Ağlamamı yarıda kesen şey içeriden gelen telefon sesi olmuştu. Yavaşça ayağa kalktım üzerimdeki sular yere hızla çarparken. Bir bornoza sarınıp banyodan çıktığımda telefon çalmayı kesmişti ama yeniden çalmaya başladı. İsmine bakmadan telefonu kulağıma götürdüm.

"Sana iyi bir haberim var," Harry'nin yüksek sesi kulağıma dolduğunda kalbimin çarpıntılarına engel olamadım. Titrekçe nefesimi verdikten sonra onu dinlemeye devam ettim.

"Justin, ölmemiş. Onu uçağa yakın bir yerde yaralı bulmuşlar. Paraşütle inmeyi başarmış fakat uçak tekrar patlayınca patlama onu savurmuş. Şuan ağır yaralıymış. Durumu kritik. Beni arayanlar hastanede olduğunu söylediler. Şimdi sana hastanenin adresini mesaj atacağım. Eğer gitmezsen seni babana şikayet edip büyük annenin yanına gönderirim."

***

Hastanede ki çok kalabalık olmayan insan topluluklarını da aştıktan sonra yoğun bakım ünitesinin önünde duran Justin'in doktorunu görmemle içimde bir telaş dalgası oluştu. Bir hemşireyle hararetli bir şekilde konuşuyor olması beni endişelendirmişti.

good night miss. terryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin