15 // imagery

11.8K 374 96
                                    

"Martin mi aradı?" Vücudumda ki tüm kaslar gerildiğinde gözlerimi Lydia'dan ayırmadan devam ettim. "Niye aramış?"

Kucağına bıraktığı defter ve kağıtlarla oynamayı kesti ve dudaklarını birbirine bastırdı. "Benimle görüşmek istiyormuş." Dedi. "Yüz yüze."

Kafamı direk 'hayır' anlamında salladım. Buna izin verebileceğimi mi düşünüyordu? "Hayır, izin vermiyorum. Gidemezsin."

Ayağa kalkarken "Pardon da," Dedi bir kaşını yukarıya kaldırarak. "Sen benim neyimsin ki bana karışabiliyorsun?"

Sustum. Gözüm ve çenem seğirdi. Sağlam kolumla saçlarımı karıştırdım. Ne diyebilirim ki? Haklıydı. "Haklısın," Fısıltı gibi çıkan sesimle beraber ayağa kalkıp banyoya ilerledim.

"Bunu kabulleniyor olman iyi." Banyonun kapısını kapatırken duyduğum en son şey buydu.

Yavaş adımlarla aynanın karşısına gittim ve dikilmeye başladım. Kendimi ilk defa farklı gördüm. Ama bu farklılığın ne olduğunu kendimde bilmiyordum. Aptal bir farklılık işte. Fakat beni değiştiren bir farklılık.

Anlamış değildim. Çünkü bu kadar umursayan biri olduğumu bilmiyordum. İçimde oluşan burukluğa da ne isim verebildim, ne de ne olduğunu çözebildim. Yüzüme dikkatli baktığımda bir kırgınlık sezdim sadece. Saçmaydı... Ben kolay kolay kırılmazdım çünkü.

Biraz zaman geçtikten sonra banyonun kapısının hafif gıcırdayan sesi etrafa yayılmıştı. Aynadan kimin geldiğine baktım: Lydia. Kapıyı kapatarak yanıma başı öne eğik bir şekilde geldiğinde ona dönmeden belimdeki ve kolumdaki sargılara bakmaya devam ettim.

"Onu söylememem gerekiyordu." Koluma dokunduğunu hissetmeme rağmen bir tepki göstermedim. "Seni kırdıysam özür dilerim," Ona bir şeyler söylemek için kafamı döndürdüğümde burunlarımız çarpışmıştı. Daha önce hiç bu kadar yakın olmamıştık.

Gözlerimi onunkilerden ayıramıyordum ve kalbim ilk defa farklı bir şekilde atıyordu. Elini enseme atıp beni kendisine yaklaştırınca dudaklarımız arasında o kadar az bir mesafe vardı ki, tatlı solukları dudaklarıma çarpıyordu ve bu ensemde ki tüyleri diken diken yapmıştı.

Aradaki mesafeyi kapatarak dudaklarımızı birleştirdim. Belinden tutup onu kendime daha fazla bastırdım. Onu aynanın önündeki tezgaha yaslayarak dilimi ağzının içine kaydırdım. Bu harika bir histi. Dili dilime temas ettiğinde ikimizde titredik. Bacaklarını belime doladı. Ellerimi bacaklarında gezdirmeye başladım.

"Seni seviyorum," Dudaklarını dudaklarımdan çektiğinde fısıltısı kulaklarıma doldu.

Alnımı alnına yasladım ve ona gülümsedim. "Bende,"

Şirince kıkırdadı elleri çıplak sırtımda gezinirken. "Sen ne?" Tam cevap verecekken gözlerime siyah bir perde indi.

Lanet olsun.

Gözlerimi açtığımda Lydia'yla yakın değildik. Ya da ne diyeyim, tezgahın orada. İkimizde ayaktaydık ve birbirimize uzaktık. Ne yani? Gördüklerimin hepsi hayali görüntüler miydi? Siktir.

"Justin?" Bana seslendiğinde gözlerimi kırpıştırarak kendimi o gördüğüm görüntülerden uzaklaştırmak istedim.

"Haklısın çünkü ben senin hiçbir şeyinim ve sana karışma gibi bir hakkım yok. Bu arada sana kırılmadım, tamam mı? Umurumda değilsin. Şimdi defol git başımdan, Lydia. Sana şu aptal çocukça oyunundan dolayı katlanmaktan sıkıldım."

Kolumda duran elini yavaşça indirdi. Söylediklerime karşın çok şaşırmış ve ne dediğimi idrak edememiş gibiydi.

Ondan öfkeli bir tepki beklemiştim ama tek dediği "Pekala," olmuştu. Önüne düşen saçlarını düzeltti ve banyodan çıktı.

good night miss. terryNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ