21 // sorry

10K 408 57
                                    

"Lydia!"

Bana ahtapot gibi yapışan çocuğu tam ittirecekken birden benden ayrılmıştı. Daha doğrusu Justin ayırmıştı. Justin, çocuğu yakalarından tutarak kitaplığa çarptığında etrafa yayılan boğuk inlemenin ve şiddetli sesin etkisiyle irkildim. Yüzü sinirden kıpkırmızı kesilmişti ve bu pekte iyiye işaret sayılmazdı. Çocuğun yüzüne yediği yumruk darbeleri arttıkça içimdeki telaş koruklanan ateş gibi büyüyordu. Bir şeyler yapmalıydım yoksa buradan o çocuğun cesediyle birlikte çıkardık.

Ben neler yapabileceğimi düşünürken gelen küçük çıtırtı sesiyle başım hızla onlara döndü. Justin, çocuğa kafa atmıştı ve tahminimce burnu kırılmış olmalıydı. İkisininde birbirlerine savurdukları yumruklar git gide artıyordu. Birden yere düştüklerinde küçük bir çığlık atıp etrafta telefonumu aramaya koyuldum. Lanet telefon nereye girdi bilmiyorum. En son çocuğun elindeydi. Tabi Justin telefonu çocuğun kıçına sokmadıysa buralarda bir yerlerde olmalıydı.

Yere düştüklerinde çocuk, Justin'in üzerine çıkmıştı. Aslında o da Justin kadar yapılı ve kaslıydı. Vücut hatları birbirlerine çok az da olsa benzerdi. Ama benim bebeğim daha çekici. Bu konuda içimdeki tüm sesler hemfikiriz -ilk kez iç seslerimle iyi anlaşıyorum-.

Justin'in yediği yumrukları görünce ne yapacağımı bilemedim fakat bir anda çocuğun üzerine tırmandı. Oldukça hızlıydı ve o boynundaki damarın belirginliği çok belliydi. Bu genelde öfkelendiğinde olurdu. Ensesiyle saçlarının birleştiği yerde oluşan parlaklıklar terlediğinin belirtisiydi. Elleri ve gömleğinin kollarını kıvırdığı için açıkta olan kolları bile kırmızıydı. Cidden, acilen bir şey yapmalıydım.

Toparlandım ve Justin'in koluna yapışarak onu durdurmak istedim. Fakat kolunu benden kurtarmış ve çocuğa attığı yumrukları fazlalaştırmaya çalışıyordu.

"Justin, dur!" Hademelerden hiçbiri mi sesleri duymuyordu? Tanrı aşkına.

"Justin, lütfen dur!" Çocuk tekrar Justin'in üzerine çıkmıştı. Tırnaklarımı gergince yemeye başladım. Büyük kitaplığın altına doğru bir şey vardı. Hızlı adımlarla oraya giderken fark etmiştim ki o benim telefonumdu. Seri bir şekilde telefonu alıp cebime tıkıştırdım ve tekrar eski yerime dönerek etrafta hademe aradım. Şuan ağlamak istiyordum ama nedenini de pek çözmüş değildim açıkçası.

Biraz uzağımızda gördüğüm hademelere çabuk olmalarını belirten bir işaret verdim ve hademelerin Justin'le çocuğu ayırmasıyla derin bir nefes verdim. Justin ayağa kalktığında burnundan akan kanı kolunun tersiyle sildi ve hademelerin boş kaldığı bir an çocuğa tekme savurdu. Yanına gidip kolunu tuttum ama hala saldırmak için bekler bir hali vardı.

"Seni polise şikayet edeceğim, duydun mu beni?" Dedi çocuk boğuk bir sesle. Hademeler onu kaldırmaya çalışıyordu.

"Polisi polise mi şikayet edeceksin?" Diye güldü Justin. Ama alaylı bir gülüştü bu. Çocuk, bir şeyler daha söyledi ama duyamamıştım. Çünkü Justin beni elimden tutmuş ve hızlı adımlarla kütüphaneden çıkarmıştı. Okulun çıkış kapısından çıktığımız gibi beni arabasının içine tıktı ve kendiside bindi. Arabayı çalıştırıp direk gaza yüklendiğin tırstım. Bir süre konuşmadık. Sertçe yutkunarak kolumdaki saate baktım. Dakikalar su gibi geçip gidiyordu ve tek kelime dahi etmemesi beni korkutuyordu. Büyük bir kavgaya kendimi hazırlamışcasına iç çektim.

"O çocukla ne yapıyordun?" Gür sesi arabanın içinde yankılandığında sakinliğimi koruyarak boğazımdaki yumruyu gidermek amacıyla yutkundum. İtiraf etmeliydim ki şuan gerçekten çok korkuyorum.

"Hiçbir şey. Sadece kitaplığı temizliyordum," Koltuğa biraz daha gömüldüm. Sıkıntıyla verdiğim nefes boğazımı yakmıştı. Justin, kolunu açık camın üzerine yaslamış ve elini alnına koymuş bir vaziyette hızlıca bacağını oynatıyordu ve içimdeki endişenin sürati paha biçilemezdi.

good night miss. terryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin