Bölüm 49 BEBEK

Start bij het begin
                                    

"Doktorken bu senin uzmanlık alanın mıydı?"

Yan yan yüzüme baktı. "Babanı kim doğurttu sanıyorsun?" dedi bir anda aletlere yönelerek.

Fiona'nın inlediğini duydum sesli bir şekilde. "Bu gerçekten garip."

"Dur bir dakika," dedim Helmes'in sırtına doğru ama o umursamazca aletlerden birini alıp Fiona'nın yatağına yöneldi.

"Sen sadece Zildana'yı doğurttun sanıyordum."

Usulca Fiona'nın tişörtünün ucundan tutarak karnını göğsünün altına kadar açtı. Fiona'nın şimdiden şişmeye başlayan karnı meydana çıktı.

"Jel, Urgaka," dedi işini bilen bir tavırla. Urgaka ona bir şişe uzattı ve Helmes koca ellerine jelin bir kısmını ustaca yedirdi ve ardından masaj yaparcasına Fiona'nın karnına oval hareketlerle sürmeye başladı. Benim söylediğimi çoktan unuttuğunu sanıyordum ama jeli sürerken, "Zildana kimin annesi sanıyorsun?" diyiverdi.

Ne yani? Zildana, Rafael'in annesi miydi? Yani o cadı benim babaannemdi, öyle mi? Ve aynı adama aşık olduk. Ah, kusacaktım sanırım. Midem kasıldı ve iki büklüm olarak duvara yaslandım.

"İyi misin?"

Başımı kaldırınca Carlox'un yanı başımda olduğunu fark ettim. Helmes'e benzeyen gri gözleri endişeyle parlıyordu. Onun uzanan kollarına tutundum. "İyiyim," dedim sonlara doğru sesim zayıflayarak.

O anda Helmes'in, onu tanımasam beni öldüreceğine inandığım o sert bakışlarını fark ettim. Sanki ikimizi uygunsuz bir pozisyonda yakalamış gibi Almatch'in koluna geçirdiğim tırnaklarıma baktı. Sonra da tekrar yüzüme baktı. Sonra sanki attığı bakışları fark etmiş gibi hemen telaşla başını çevirdi.

"Eee... Ur-gaka, aleti uzat."

Ben kollarımı suçlulukla Carlox'un kollarından çekerken Urgaka'nın koşarak Helmes'in yanına gittiğini fark ettim. Helmes uzun hortumu Fiona'nın çıplak karnına götürürken Carlox'un bana attığı yılmış bakışları fark ettim. Ona ayıp ettiğimi biliyordum ama ne yapabilirdim ki? Benim için önemli olan Helmes'in kalbinin kırılmamasıydı. O gittiğinde, oraya döndüğünde, onu aldıklarında gözü arkada kalmasını istemiyordum.

Her an kardeşiyle yakınlaşacağımı düşünerek çıldırmasına müsaade edemezdim...

Ellerim güçsüzce karnımı sararken Helmes'in ne yaptığını bilen ellerine baktım ama Helmes'in uzak mesafeden bile parmak boğumlarının kızarmaya başladığını fark ettim ve içimden bir ses bunun sebebinin bambaşka olduğunu söylüyordu.

"Ee," dedi Oero, "bebeğimin kalp atışlarını neden duyamıyoruz?"

Fiona ise gözlerini telaşla bebeğinin babasına çevirdi.

Kıpırdanmaya başladım.

Urgaka telaşla aletlerin başına koştu.

"Her şey normal," dedi nefes nefese ama yine de cihazları kontrol etmeye devam ediyordu. Bir anda Urgaka görüş alanımdan çıktı. Oero Urgaka'yı boynundan tutarak gözlerimizin önünde karşı duvara fırlattığını hayretle fark ettik.

Benim ağzımdan çıkan tiz çığlığa karşın, Fiona elleriyle karnına sarararak göz yaşlarıyla iki büklüm olmuştu.

"Bir şey yap Helmes."

Helmes bana baktığında konuşanın ben olduğumu yeni anlamıştım. Carlox yerde inleyen Urgaka'nın yanına koşarken Helmes de aletlerin yanına gitti. Ben de gittim ve telaşla gözlerimi Helmes'e diktim.

"Sorun ne Helmes?"

Bana baktığında dudaklarının beyazlaşmaya başladığını hayretle fark ettim.

"Çalışıyorlar."

Kuru sözler boğazımı yakarcasına ağzımdan çıktı. "Bebeğin kalbi atmıyor mu?"

Helmes başını iki yana sallarken, "çok yavaş," dedi. "Böyle olmamalı, anlamıyorum," dedi benden çok kendi kendine konuşarak. "O kadar yavaş atıyor ki, kalp atışını duymak için yanında olmak lazım."

Gözlerimin dolmasını umursamayarak konuşmaya çalıştım. "Ama bu bir melez," dedim Helmes ne dediğimi anlamaya çalışırcasına yüzüme bakarken. Bir omzumu silktim. "Belki de böyle olması gerekiyordur. Sonuçta bir Geana ve insan karışımı."

Helmes başını sallarken aslında bunu çoktan düşündüğünü fark ettim.

"Evet ve ne yazık ki bir insanın kalbi, bir geana bedenini kaldıramayacak kadar küçüktür."

"Helmes," diye fısıldadım korkuyla.

Gergince omzundan geriye baktığını fark ettim. Dudakları gördüğü manzarayla ip gibi gerilince onun baktığı yere baktım. Fiona sarsılan bedeniyle Oero'ya tutunuyordu, Oero ise iki koluyla sahiplenici bir şekilde Fiona'yı sarıyordu.

İşte, şimdi aile olmuşlardı.

Ben soy adını taşıyan küçük, çekirdek aile.

Başımı şefkatle yana yatırdım ama sözlerim tamamen Helmes'e yönelikti.

"Bu tabloyu bozma lütfen Helmes."

Helmes yanımdan rüzgar gibi çıkıp çıkışa yönelince telaşla onu takip ettim. Merdivenlerden ikişer ikişer inerken nefes nefese arkasından koşturdum bende.

"Helmes nereye?"

Bana birden dönünce çarpıştık.

"Yarın bir haftam doluyor. Saray muhafızları beni almak için eve geleceklerdir."

Nefesim kesildi. Bunun farkında da olsam yüzleşmeye hazır değildim. Ah, nasıl hazır olabilirdim ki zaten? Yutkundum ve sabit bir sesle gözlerimi onun gözlerine diktim.

"Yani?"

"Yani," dedi duruşunu sabırsızca değiştirerek. "Bugün bu işi halletim, hallettim yoksa..."

"Yoksa?" dedim o devam edemeyince ama elimde olmadan korktuğum sözler dudaklarımdan döküldü.

"İkisinden birine bir şey mi olur?"

"Hayır," dedi Helmes boynuna halat geçirilmiş gibi çıkan bir sesle. "Sadece ikisinden birine bir şey olursa şanslı sayılırız."

"Evlat, sanırım bir doktor olarak daha öğreneceğin çok şey var. Nasıl olur da bunu unutursun."

Helmes'le aynı anda başımız bahçeye açılan dış kapıya döndü.

MAHKUMWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu