32. Bölüm

963 51 0
                                    

Akşam yemeği için masaya gelen Savaş masadaki tencerenin kapağını kaldırdı.
"Yinemi mercimek çorbası" dedi memnuniyetsiz ifadeyle.
Kapağı kapatarak kızartma tavasına baktı. "İki gün önce yemedikmi biz patates, köfteyi"
Sertçe sandalyesini çekerek oturdu masaya. Seher suskundu, çorbasını kaşıklıyordu.
"Seher olmuyor böyle, benim sabrımı sınama. Çorba koy tabağa"
Seher sandalyesinden kalkarak Savaşın tabağına uzandı. Tabağa çorba katarak onun önüne bıraktı."
"Sanada afiyet olsun" dedi Savaş imayla üzerine basa basa
Seher kaş altından sinirli baktı.
"Yarın annemin elini öpeceksin, kasabaya gidiyoruz. Erken saatte çıkarız yola"
Seher elindeki kaşığı sertçe masaya bıraktı ve kalkarak odasına gitti. Pencereyi açarak derin derin nefes alıp verdi.
"Oğlu yetmiyormuş gibi birde suratsız annesi çıktı başımıza. Ah baba yaktın kızının başını"
O henüz evlendikleri akşam kavga etmişti Savaşla. Barış yüzünden çıkan tartışma büyümüş, Seher biriktirdiklerini dökerken Savaşın tokatını yüzünde hissetmişti. Bu tokatmı onu incitecekti. Bu tokatmı onu susturacaktı. Geleceğe dair güzel olan ne varsa kaybetmişti. Susmadı Savaşa olan nefretini yüzüne haykırdı. Onun Barışa ihanetini alçaklığını konuştukça zehir zemberek sözler dökülüyordu dilinden. Burada kalırsa Savaşın Sehere öfkesi artacak, kavgaları büyüyecekti . Beklemedi, dinlemedi Seheri. Susmak bilmeyen Seher arkasından haykırıyordu.
"Kaç bakalım gerçekler acıtıyor tabi dinlemezsin. Yaptığın bu rezilliğin sende bilincindesin. Utanman yok senin, yüzün kızarmaz, el yüzünede bakarsın"
Huzur yoktu evlerinde. Neşe yoktu. İkisininde gülmeyen yüzü ve soğuk tavırları hakimdi. Savaş ara verdiği içki ve kumara başlarken, Seherin eli ne bir işe ne bir uğraşa gidiyordu. Neredeyse gün boyunca avare avare oturuyor, karamsarlığında ruhunu karartıyordu. Çoğu zaman unutmak için çareyi uyumakta buluyordu. Yarın sabah kasabaya gidecek olan Savaş erkenden evine geldiğinde Seher çoktan uyumuştu. Acıkmıştı Seheri uyandırarak yemek hazırlamasını söyledi. Tatsızlık yaşamak istemeyen Seher uykusunu bölerek mutfağa geçti ve masaya kahvaltılık birşeyler koydu.
"Ben yemek diyorum, sen kahvaltı hazırlıyorsun" Sandalyeyi çekiştirerek oturdu.
"Gecenin bir vakti ancak bu kadarı oluyor"
"Yapma ya gerçektenmi" diye dalga geçen Savaş ekmeğe reçel sürerek bir lokma aldı ve ağzı dolu devam etti "çok ilginç"
"Başka bir isteğin yoksa gidebilirmiyim" dedi manalı bir halde kızgınlığını belirtirken.
"Git zıbar, bir bildiğin o zaten depresyondamısın kızım sen." Eliyle Seheri boydan aşağı göstererek "şu haline bak, görsem valla bu halinde evlenmezdim seninle"
"Bende can atarak evlendim ya seninle"
"Saçlarını kaç güne bir tarıyorsun"
"Sen busun işte, sadece kendini düşünürsün"
"Önce can sonra canan sevgili karım"
"Çirkin olsaydım yüzüme bile bakmazdın. Sen tam sana yakışanı yaptın. Dostunu sırtından vurdun"
Git gide ağırlaşan laflara canı sıkılan Savaş yanında duran Seherin bileğini sımsıkı kavrayarak "geç karşıya otur" dedi.
Seher Savaştan kolunu kurtararak elini salladı acıyan bileğini tutarak.
"Otur dedim sana duymadınmı" dişlerini sıkarak konuştu.
Seher dediğini yaptı.
"Sen benim karımsın bunu o beynine iyice yerleştir Seher. Bana karşı saygılı olacaksın. Haddini aşmayacaksın. Yoksa senin için iyi olmaz. Akıllı ol. Bir kliniğe gidip yardımmı alırsın, yoksa kendi kendimi tedavi edersin bilmem. Ben bana layık bakımlı, güler yüzlü, söz dinleyen bir kadın istiyorum. Yemek yapılacak, ev temiz olacak. Akıllı bir hanımefendi olacaksın"  elindeki çay kaşığını Seherin yüzüne doğru sallayarak tehditlerini sıraladı. "yoksa karım falan demem, gözünün yaşına bakmam. Sen olmazsan ben seni adam etmesini bilirim. Pişman olmak istemiyorsan beni dinlersin. Şimdi kalk git gözüm görmesin. Seni gördükçe gözüm bozuluyor"
Karşılık bile veremedi. Ezildi azarlandı fakat suskundu. Nasıl susmasınki ağzını açtığı anda Savaş onu susturuyordu. Savaşla başa çıkmak kolay değildi onun için. Onun isyanı Savaşa da değildi. Bile bile onu kedere mahkum edenlereydi. Onu bu evliliğe mecbur bırakanlaraydı. Babası ve Suzanaydı onun asıl isyanı. Sevdasını söküp ondan almış, bir meçhule atmışlardı. Bunları hak edecek ne yapmıştı o. Öz babası onu ateşe atmıştı. Şimdi ise kızıyla dargındı Barışa olan sevdasını öğrendi öğreneli. Onun sevilip sevilmeye hakkı yokmuydu. Aşklar ona yasakmıydı. Ne olmuştuki gönlü Barışa ısınmışsa. Babası onu onun seçimiyle değil kendi seçimiyle evlendirmişti. Savaşın maddi durumu cazip gelmişti babasına. Birde Suzanın Savaş için kullandığı olumlu cümleler.
"Ne çekersen çek, ne yaşarsan yaşa gelme sakın evime. Benim Seher diye bir kızım yok. Rezil ettin beni damada. Biz kızımızı efendi efendi evinde oturuyor bilirdik. O gitmiş elin oğluna yanmış. Biz seni böylemi yetiştirdik. Bu evin kapıları sana kapalı" diyerek kapatmıştı yüzüne kapıyı.
Bu sözler öyle yakmıştı onu babasından asla duymak istemezdi. Onun helallik dediği sevdasını haram etmişlerdi ona. Asıl küsmesi gereken oydu. O ise boyun eğmişti babasına, kurban etmişti sevdasını suçmuydu bu yaptığı. Dakikalarca ağladı koltukta içi keder dolu. Savaşın gelmesiyle o görmesin diye lavaboya gitti. Elini yüzünü yıkayarak kuruladı. Günler sonra aynada görüntüsüne baktı. Perişan olmuş solgundu. Çökmüş birkaç yaş yaşlanmıştı. Fakat üzmedi bu görüntü onu, kalbi derinden kanarken. Onun asıl derdi yüreğinin derinliklerindeydi. Odaya geçti uyumak için.

DOSTUN İHANETİWhere stories live. Discover now