8.Bölüm

1K 58 2
                                    

Mevsimlerden Bahar

Sırt sırta vererek oturmuş papatya falı bakıyordu. Seviyor sevmiyor. Son yaprağa geldiğinde dudaklarını büzdü, suratını astı.
"Sevmiyorsun işte" dedi elindeki tek yaprak kalan papatya dalını başını yan çevirip, ona uzatarak.
"Ah şu papatya falları, birde yalan söylemese" dedi espirili ifadesiyle.
Ayağa kalkarak kollarını bağladı, yüzünü düşürdü.
"Offff neden dalga geçiyorsun"
Az önce onu beklerken hazırlamış olduğu papatyadan tacı eline alarak karşısına dikildi ve tacı başına taktı. Başındaki tacı eline alarak taca bakan Seher sevinçle gülümsedi.
"Sen mi yaptın?"
Barış gülümseyerek evet anlamında iki gözünü kırptı.
"Çok güzel olmuş, çok teşekkür ederim."
Seher tacı yeniden başına taktığında sordu
"Nasıl güzel oldum mu?"
"Çok güzel oldun Serçe"

Bir ay öncesiydi

Çağla ağacının yanında bisikletle durdular.  Çağla ağacının gölgesine oturdular. Pembe çiçeğe bürünen çağla ağacına baktı başını havaya kaldırarak.
"Ne kadar güzel görünüyor" diyen Seher gözünün önünden geçen tavşanı görür görmez "tavşan" diye sevinç nidası atarak ayağa fırladı. Barış da ardı sıra ayağa kalktı.
"Barış gördünmü tavşan kaçtı."
"Gördüm Seher"
Etrafına bakınan Seher biraz ileride kıpırdayan otları gördüğünde eliyle işaret ederek o tarafa koştu.
"Bak Barış orda"
Otların arasına bakındığında tavşanı göremedi.
"Gitmiş"
İşittiği kuş sesine kulak verdi.
"Kuş sesi nerden geliyor Barış"
Barış otların üzerinde göz gezdirirken, otların arasına gizlenmiş serçeyi gördüğünde ilerleyerek otların arasına çöktü ve serçeyi eline aldı.
"Islanmış"
"Sabah yağan yağmurda ıslanmış olmalı"
"Yaralı sanırım, kaçmadı baksana"
Parmağıyla kuşun kafasını sevdi Seher "korkma serçecik, yaralandınmı sen, annen baban yokmu senin."
"Şurdaki ağaca otlardan yuva yapıp içine bırakalım" diyen Barış elinde tuttuğu serçeyi Sehere uzattı. Ağaca yuva yaparak serçeyi içine bıraktılar. Gün gün  serçeye bakmaya geldiklerinde yem ve su getirdiler. İkiside çok sevmişlerdi kuşu. Bir gün yem ve su getirdiklerinde ikisi de ağacın altında durduğunda serçe gözlerinin önünde kanat çırparak uçup gitmişti. Seher ağlamaya başlamıştı Serçeyi kaybettiği için.
"Seher bak ben ağlıyormuyum? Elbette bir gün gidecekti. Onu kafese mi hapsetseydik. Seher lütfen ağlama artık"
Islak hüzünlü gözleriyle Barışa baktı Seher.
"Ben serçeyi çok sevdim Barış ya sen sevmedin mi?"
"Bende sevdim Seher ama kuşlar özgürce kanat çırpmak için yaratılmış. Benim serçem sensin Seher. Ben en çok seni sevdim..."
O günden sonra Barış için serçeydi artık Seherin adı. Serçe diye hitap ediyordu ona.

Yerden çantasını alan Seher sırtına takındı.
"Gidelim mi Barış, yoksa derse geç kalacağız"
"Gidelim" diyen Barış yerdeki kitap ve defterlerini aldı eline. İkisininde dersi boştu bunu fırsat bilerek birlikte vakit geçirmişlerdi. Okula gitmek için yürümeye başladılar.
"Sahi babana neden Ömer hoca diyorlar Barış."
"Babam kısa dönem imamlık yaptı, camide hoca yokken. Aynı zamanda öğretmenlik okurken üçüncü sınıftan ayrılmak zorunda kalmış. Annemde öğretmen olmayı çok istemiş. İkisinede kısmet olmamış. Annem ve babam benim iyi bir meslek sahibi olup, insanlığa yararlı olmamı çok istiyor."
"Sen hangi mesleği seçerdin"
"Düşünmedim serçe"
"Baban hayır işleriyle uğraşıyormuş duyduğuma göre. Baban çok seviliyor kasabada, sürekli onu övüyorlar."
"Öyledir babam, bir gün bende onun gibi olabilirmiyim bilmiyorum"
"Olursun neden olmasın"
Yol kenarındaki gelincik çiçeğini eğilerek kopartan Seher koklayarak Barışa uzattı.
"Bak Barış gelincik çiçeği. Annem çok severmiş bu çiçeği"
Seherin hakkında hiçbirşey bilmiyordu Barış, annesi kimdi, kardeşleri varmıydı. Annem diyordu fakat annesini hiç görmemişti. Babasıyla kalıyordu.
"Annen o nerde burda mı?"
Annesini hatırlayınca hüzünlendi Seher, gözleri ıslandı.
"Burda değil annem, hiçbir zaman da olmayacak başkasıyla evlenip gitti. Babamla evliyken başkasıyla kaçmış. Annemi kaynanası canından bezdirince çareyi evi terk etmekte bulmuş."
"Ailenin tek çocuğumusun?"
"Ablam vardı. Oda babamın istemediği evliği yapınca babamla bir daha konuşmadılar. Ankarada yaşıyor. Ne o geliyor nede biz gidiyoruz. Ara sıra babamın yokluğunda arıyorum konuşuyoruz. Birde abim vardı yurt dışında oda kaçak yaşıyordu düne kadar. Onunla da küs babam alacak verecek meselesi yüzünden."
Seher sustuğunda Barış sorduğuna pişman oldu. Ona geçmişi hatırlatarak, onu yaraladığını düşündü. Çareyi konuyu değiştirmekte buldu. Onun yüzünü güldürecek birşey söylemeliydiki mutlu olsun.
"Yarın pikniğe gidelim, salıncakta kurarız ne dersin Serçe"
"Aaaa çok güzel olur."
Seherin yüzü gülmüştü artık, Barış rahat bir nefes alabilirdi. Konağın önünden geçerken Barış Sehere sordu.
"Savaşı da alalım mı? Ben konağa gidiyorum, uyur kalırım falan beni unutmayın demişti."
"Bu konağı çok beğeniyorum, gösterişli ve çok büyük. Savaş şanşlı bir çocuk"
"Babam sahip oldukların senin imtihanın derdi"
"Evet büyük başın büyük derdi olurmuş dedemin sözü"
Konağın kapısına yaklaştıklarında veranda da oturan Sultan kadın ayağa kalkarak ilerledi ve tahta korkuluklara iki eliyle yapıştı. Onlara seslendi.
"Ne işiniz var, niye geldiniz?"
"Kovsaydın bu olmadı, diğer sefere mutlaka bekleriz ama"
Barışın homurdanmasını duyan Seher kıkırdadığında Sultan kadının azarını işitti.
"Sen kime gülüyorsun kız örüklü, soruma cevap ver?" diyen Sultan kadın ekledi sözlerine "terbiyesiz"
"Bu ne kibir ya, ne sanıyor kendini" Barış sinirlenmişti Seheri azarlamasına.
Seher cılız çıkan sesiyle cevap verdi.
"Şeyyy biz Savaşa bakmıştık."
"Savaş yok, şimdi gidin"
Barışın gerildiğini gören Seher tam Barış karşılık verecektiki "gitmiyoruz...." onu susturarak, kolundan tuttu ve "Barış lütfen gidelim, şimdi sırası değil diklenmenin, hadi Barış." Seher dışarı çıkmak için adım attığında Barışı da kolundan çekti.
"Kadın yine kimi paylıyorsun?"
"Bişeğide merak etme be adam" diye söylendi.
"Sultan kadın sana sordum kimdi gelenler"
"Topalın kızıyla, boz oğlan" diyen Sultan kadın " geçtimi merakın" diyerek iğneledi Süleyman ağayı.
"Anaaa, anaaa"
"Senin oğlan yine böğürüyor, git bak şuna marazı neymiş?"
"Cemile kız Cemile yine hangi deliktesin?"
Sultan kadın söylene söylene salona yürüdü. Sesi duyan Cemile "bıktım vallahi " dedikten sonra raflara yerleştirmekte olduğu konserve kovanızlarını bırakarak kilerden çıkarak salona geldi.
"Geldim hanımın"
"Oğlan çağırıyor, sağırmısın Cemile"
"Kusura bakmayın hanımın kilerdeydim, konserve kavanozlarını yerleştiyordum duymadım"
"Git bak ne diyor beyimiz?"
"Olur hanımım"
"Oğlu ana diye çağırır, anası Cemile diye, zincirleme çağırma seansı herhal"
Merdivenleri çıkarak odanın kapısını çaldı ve "anacığım gel" denilmesiyle içeri girdi.
Okul gömleğini bulamayan Savaşın dağıttığı elbise dolabına baktı Cemile odaya girer girmez.
"Benim küçük bey, hanımım beni gönderdi, bir isteğinizmi var?"
Sinirlenen savaş elindeki ceketi yere çarptı.
"Anama sesleniyorum, piyangodan Cemile çıkıyor?"
Savaşın yüksek çıkan sesiyle birden irkilen Cemile sessiz kaldı.
"Anam niye gelmedi Cemile"
"Ben ne bilirim küçük bey"
"Gidebilirsin Cemile"
Odadan çıkan Cemile kapıyı kapatarak söylendi.
"Cemilenin canı yok, koşsun dursun. Buraya merdivenleri inip çıkmak içinmi geldim"
Merdivenlerden salına salına çıkan Sultan kadın son basamakta durdu ve Cemileye seslendi.
"İki saattir, bir oğlana bakamadınmı Cemile, ne duruyorsun orda çal kapıyı"
Sultan kadının sesine aniden irkilen Cemile, baş parmağıyla damağını çekti.
"Şimdi çıktım odadan hanımım, küçük bey sizi çağırıyor.
"Ben olmadan bişeğide halletsen şaşarım Cemile" diyen Sultan kadın elinin tersiyle itti onu. "Çekil şurdan" odaya girmek için kapıyı tıklattı.
"Ben olmadan bişeğide halletsen şaşarım Cemile" ağzını yamultarak Sultan kadının sözlerini tekrarlayan Cemile elleri açarak "Rabbim sen büyüksün" dedi ve " sen kurtar beni bu bencillerden" diye ekledi.
"Nihayet gelebildiniz  valide sultan" dedi asabi bir ses tonuyla
"Yine neyi bulamadında dağıttın o dolabı" dağınık elbiselerde göz gezdirerek sordu
"Sayenizde valide sultan, çok yardımcı oldunuz bana, o yüzden bak darmadağın oldu buralar" dedi iğneleyerek
Sultan kadın dik dik oğluna baktı fakat Savaşın anlayacağı yoktu. Devam etti annesine sözleriyle sataşmaya.
"Rahatını hiç bozmasaydın anacığım, niye geldin." Kanepeyi işaret ederek "bak kanepe orda otur dinlen yorulmuşsundur" dedi imalı ifadeyle
Oğlunun konuşmasına git gide kızgınlığı artan Sultan kadın konuşmasını devam ettirmesine müsade etmedi.
"Alırım ayağımın altına alaymı ediyorsun sen ananla."
Bir elini kaldıran Savaş "pardon anacığım cahillik işte bilemedim" diyerek iğneledi.
"Şuna bak, her lafada bir cevabı var"
"Tamam anacığım bak sustum, sen işine bak"
"O halde ana diye bas bas niye bağırdın"
"Anacığım müsade edersen okula gideceğim, hazırlanmam gerekiyor"
"Ne halin varsa gör" diyen Sultan kadın çıktı odadan. Annesinin kapıdan çıkmasıyla sinirle eliyle komidini iten Savaş ardından kanepeye oturdu.

Okul çıkışı yan yana yürüyen Barış ve Seher fırının önünde oturmakta olan kasabalı bir araya gelmiş kadınların yanından geçerken dikkatli davranıyor, birbirilerinin arkadaşı gibi görünmeye çalışıyorlardı. Aralarındaki aşktan kendileri haricinde hiç kimseye bahsetmemişlerdi. Zaten Seherin babası duyarsa kıyameti koparırdı. Seher babasından korkardı. Onun sözünden dışarı çıkmaz o demeden bir işe kalkışmazdı. Fakat kalbine sözü geçmemiş, sevmişti. Babasının sözleri emirdi, yapmazsa olmazdı. Karşı gelse olay çıkardı. Babası katı, otoriter bir babaydı.

Seheri evinin önünde bırakan Barış, evine doğru yol aldı. Kahvenin önünden geçerken babası çağırdı. Oda eve gidecekti birlikte gideriz diye. Kahvenin dışında masada oturmuş kasabanın yaşlılarıyla sohbet eden Ömer hocanın sohbetine katılmak istemeyen Barış uzaktan seslendi. Yarın sınavı vardı, okul çıkışı basketbol oynamış yorgundu.
"Arkadaşlar bekliyor baba birlikte ders çalışacağız."
"Gel sen beş on dakikaya birlikte gideriz."
"Off baba ya. " diyen Barış ilerledi.
Yanına sandalye çeken Ömer hoca "geç evlat otur şöyle" dedi.
Barış sıkıntılı tavrıyla oturdu sandalyeye gönülsüzce ve elindeki okul eşyalarını masaya bıraktı.
Yaşlı amcalardan biri iki kere Barışın sırtına vurarak " maşallah maşallah Ömer hocam, oğlun da yakışıklı çocuk" dedi
"Marifet dıştaki güzellik değil, içteki güzelliktir evladım, sen içini temiz tut"
"Ömer hocanın oğlu iyi ahlaklı olur, onu kim yetiştiriyor"
"Sağolun" dedi Ömer hoca
Bulunduğu sohbet ortamında sıkılan Barış birden ayağa kalkarak babasına gidelimmi diye sorduğunda  Ömer hoca oğlunun bu davranışını onaylamadığını bakışlarına ve yüz ifadesine yansıttı.
"Genç bunlar Ömer hocam, benim torunda öyle, kendi aralarında sohbet etmeyi seviyorlar"
"Kusura bakma Hayri amca sınavım var, ona çalışacağım, o yüzden"
Ömer hoca müsade isteyerek kalktı masadan. Birlikte yolu adımlamaya başladılar. Yolda Barış okuldan bir tanıdığa rast geldiğinde ayaküstü başını eğerek selamlaştılar. Biraz ilerlediklerinde Ömer hoca sordu ilk kez gördüğü bu gencin kim olduğunu.
"Okuldanmı o genç"
"Az önce selam veren arkadaşmı"
Ömer hoca evet anlamında baktı oğluna
"Okula geleli bir ay oldu. Üst sınıfta okuyor. Çok farklı birisi. Okulda sürekli uyarı alıyor giyim tarzı yüzünden. Değişik birisi. Ona göre önce ben geliyor. Menfaat geliyor."
"Düşüncelerin farklıdır, evlat giyim tarzın farklıdır, yediğin içtiğin aklına gelebilecek ne varsa kimse seni sorgulayamaz, yargılayamaz." İşaret parmağıyla yalnız diyen Ömer hoca devam etti. " topluma, insanlığa zarar veriyor, onlar için sorun teşkil ediyorsun, yanlış örnek oluyorsun orda duracaksın, işte o zaman müdahale etmek gerekir. Ben özgürüm diyerek her istediğini yapamassın. Tek başına değilsin. Toplumuz hep birlikte varız. Toplumu bozmak değil, iyi bir örnek teşkil etmek gerekir. Anladınmı evlat"
"Anladım baba"
"Bunları bilesin evlat. Sözlerim masal değil, sözlerim sana nasihat."
Her fırsatta oğluna öğütler veren, nasihat eden, hayattan kıssalar anlatan Ömer hoca yine oğluna öğüt vermişti.
Pencereleri silmekte olan Zümrüt "hoşgeldin Ömer, Barış oğlum sende hoş  geldin" dedi.
Ömer hoca dışarıdaki divana oturdu. Barış elindeki kitap ve defteri divana bırakarak mutfağa geçti, bir parça ekmek alarak köpeği kralın yanına gitti.
"Kral oğlum, ben geldim" diyerek köpekle oynamaya başladı. Islık sesine başını çevirdiğinde kapıda Savaş duruyordu.
"Naber dostum"
"İyilik dostum senden"
"Bu gün okulda yoktun, aradım telefonuna ulaşılamadı"
"Anama kızıp, okulu astım"
"Sorun ne dostum"
"Dışarı çıkalımmı dostum, konuşuruz"
"Şu formaları üzerimden atıp geliyorum dostum."
"Ömer hocam nasılsın"
"İyilik Savaş gel ayakta kalma."
"Sağol Ömer hocam dışarı çıkacağız"
Barış gelene kadar Kralla meşgul olan Savaş onun gelmesiyle birlikte ikiside çıktı kapıdan.

DOSTUN İHANETİWhere stories live. Discover now