15. Bölüm

969 57 0
                                    

Günlerdir avare avare dolandı sokaklarda. O günden sonra evine giremez oldu. Doğru düzgün ne yiyor ne içiyordu. Gülmeyi unutmuş gözlerimin yaşı dinmez oldu. Evinin etrafında dolanır uzaktan seyreder geçmişdeki mutlu aile yuvasını yad eder sonra çekip giderdi. Cesareti yoktu o eve girmek için. Çocukluğunu geçirdiği, gençliğini yaşadığı bu ev yabancıydı ona sanki. Onun her ayak sesinde köpeği kral havlardı, o çok sevdiği köpeğinin sesine gitmek istesede ayakları geri adım atardı. Bir kaç dakika dolanır sonrada kaçar gibi uzaklaşırdı ordan. Sessizdi, dili susmuştu, yüreği ağlıyordu. Annesinin, babasının mezarı başında geçiriyordu vaktinin çoğunu.
Gün batımın kızıllığında gelmişti yine bugün buraya. Evinin uzağında durmuş, seyre dalmıştı evini. Omzuna dokunan eli hissetmedi bile.
"Bunu kendine yapma dostum, toparlan kendine gel, nereye kadar devam edecek bu matem."
Bu cümlelerin sahibine döndü yönünü. Bu kişi dostu Savaştan başkası değildi. Susuyordu sessizliğe gömülmüştü adeta.
"Susma dostum konuş, dök içini bağır çağır"
Bekledi ama ses seda çıkmadı.
Elindeki poşetten bira şişesini çıkartarak uzattı ona.
"İç dostum, unutursun"
Savaşın elindeki bira şişesine öyle bir baktıki, ateş saçıyordu o gözler. Bir hışımla çekti şişeyi Savaşın elinden "yavaş dostum ne oluyor demeye" kalmadan duvarla buluşan şişe parça parça oldu.
"Sanada ne yapsak yaranamadık"
Bir eliyle sımsıkı kavradı kendi saçlarını, bir eliyle arkasını işaret etti. "Defol git"
Savaş olduğu yerde durmuş sinirle ona bakıyordu. Tekrarladı yükselttiği sesiyle " Defol git"
Arkasını dönüp birkaç adım attığında durdu ve yönünü ona doğru çevirdi
"Bu arada dostum hukuk bölümüne yerleşmişsin. İstanbula gidiyorsun hayırlı olsun"
Bu birkaç kelimeden ibaret sözleri keşke hiç duymasaydı. Birkaç ay öncesinde yapacağı süprizi hatırladığında kahretti onu duydukları. Duvara yaslandı, avuçlarını kanatırcasına vurdu duvara. Yavaşça çöktü yere, aldı başını elleri arasına. Hayali gerçek olmuştu ama o hayal şimdi koca bir yalan bir hiçti ona. Hiç olmasa da olurdu.

Aylardan ekim

Sararan yapraklar, kurumuş otlar, kuru ayaz ve hüzünle gelen sarı sonbahar. Güneş bir açıp bir kapanırken, gökyüzü siyaha büründü. Kara bulutlar birazdan yağacak yağmurun habercisizdi. Gökgürültüsüyle başını havaya kaldırdığında soğuk bir damla yüzüne düştü. Teker teker düşen yağmur damlaları hızını arttırdığında üzerindeki ıslaklık da artıyordu. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun altında sırılsıklam olmuş buz kesmişti bütün bedeni. Yukarıdan aşağıya üzerinden süzülen sular üşütmüştü onu. Soğuk rüzgar vurdukça iliklerine kadar işliyor bütün bedeni baştan aşağı titriyordu. Dayanma gücü kalmamıştı çok üşüyordu. Günlerdir tükenmiş, bitmişti. Küçük de olsa bir sıcaklık aradı. Eli yüzü kızarmıştı bir kamçı gibi vuruyordu rüzgar. Esmiyor adeta dövüyordu. Değdiği yeri kızartıp sızlatıyordı. Bir zamanlar sıcak yuvası olan evinin yolunu tuttu. Kapının önünde dolandı durdu. Bir adım atmak için cesaretini topluyordu. Kış mevsimi yaklaşıyordu. Ne kadar kaçabilirdi, ne kadar direnebilirdi bu çetin hava şartlarına. Direnemezdi yenilirdi. Yaklaşarak yavaşça açtı demir kapyıyı. Kaç gün olmuştu bu kapıyı açmayalı kendisi de bilmiyordu. Bir adım attı içeri. Girer girmez köpeği kralı aradı gözleri. Yerinde yoktu. Yavaş adımlarla ilerledi bütün eşyalar, ev bıraktığı gibiydi. Kapının önündeki divan, bahçedeki kuzine, tahta masa... Karmakarışıktı duyguları, uyuyarak unutmak istedi. Girdi evine, ilk kez açlık duygusunu hissettmişti. Yiyecek birşeyler aradı mutfakta. Boğazından geçen bir iki lokma sonrası dolaptan yorgan aldı, divana uzandı çekti üzerine. Evin hiçbir yerinde gezdirmedi gözlerini, dokunmadı hiçbir eşyaya.

"Boz oğlan kadar çıkamadın"
"Ana söylenip durmayın. Seneye dedim"
"Seneye kazanma o üniversiteyide bakalım baban seni eve alacak mı?"
Gerilmişti Savaş yakasını gevşeterek ilerledi
"İnsana bir rahat vermediniz. Ne üniversiteymiş yahu, günlerdir bitmedi kazanma mevzusu"
Homurdanarak tırmandı odasına giden merdiven basamaklarını.
"Cemile, Cemile" Süleyman ağayı işiten Cemile ellerini üzerindeki önlüğe kuruluya kurulaya geldi.
"Geldim ağam"
"Savaşada haber et, gelin yanıma"
"Şimdimi ağam"
"Şimdi Cemile, derhal bekliyorum"
"Hemen ağam"
Koşturarak merdivenleri çıktı, tıklattı kapıyı, usulca açtı.
"Küçük bey babanız bekliyor"
Kulağında kulaklık vardı, duymamıştı Cemileyi. Cemile ondan bir cevap bekliyordu Çıkardığında kulağındaki kulaklığı sordu
"Ne var Cemile?"
Cemile tekrarladı
"Küçük bey babanız bekliyor"
Burnundan soludu. "Az önce geldim odaya, yinemi üniversite kazanma bahsini ele alacağız peder beyle"
İndi merdivenleri, oturdu babasının karşısına, Cemile de önde elleri bağlı ayaktaydı.
"Dinliyorum baba"
Dik dik oğluna baktıktan sonra "sende geç otur Cemile" dedi.
"Cemile ve ben ne alaka, peder bey neden ikimizi aynı anda çağırdı anlamadım" alçak sesle söylendi
"Söylenme sesli konuş bizde duyalım"
Babasının sert ikazıyla sustu.
"El alemin diline düştük. Kasabalı koskoca Süleyman ağa bi amcaoğlunun çocuğuna sahip çıkamadı. Çocuk deli gibi dolanıyor etrafta, eve dama girmiyor diye laf ediyormuş"
"Sende biliyorsun peder bey kaç kere uğraştık olmadı evine de gitmedi burada gelmedi."
"Ben sana Cemileyle takip edin çocuğu, garip bırakmayın demedinmi?"
"Üniversite kazanılacak diye canıma okudun peder bey, fırsatmı oldu"
Üniversitede bir bölüme yerleşemediği için babası onu cezalandırmıştı. Hasat toplamada, harada atların bakımında, çiftlikte ineklerin bakımında ordan oraya koşturmuş, çalıştırmıştı. Seneye de kazanma sana üniversite falan yok, bu işleri yapacaksın demişti. Ara sıra kaytarmak istese de bu mümkünmüydü, babası gölge gibi peşindeydi. İki aylık çalışmayla sanki yılların yorgunluğunu biriktirmişti.
"Cemileyi de al yanına gidin bakın şu çocuğa, bu ayazda sokakta bırakılmaz. Tut kolundan getir."
"Boşuna uğraşma gelmez peder bey"
"Gelir gelir, getirmesini bileceksin aslanım"
"Boynuna tasma takıp zorlamı getirelim"
Gözüyle kapıyı işaret etti.
"Göreyim seni aslanım"
"Gidelim Cemile" diyerek ayaklandı ve çıkışa ilerlediğinde döndü arkasına "arabanın anahtarını verde en azından bu soğukta dışarda dolaşmayalım"
Babası cebinden çıkardığı anahtarı attığında ona, Savaş iki eliyle kaptı havadaki anahtarı.

DOSTUN İHANETİWhere stories live. Discover now