17.Bölüm

855 48 0
                                    

Zengin sürekli müşterilerinden olan bir kadınla atışmıştı az önce. Kadının kaprislerine dayanamayıp, yaptığı makyajı yarıda bırakarak masadan kitabını aldı. "Beğenmediysen kalk kendin yap, ne uğraştırıyorsun beni" söylenerek kendini dışarıya. attı. Oturdu masaya. Kitabın arasındaki kurumuş bir dal papatyayı alarak daldı uzaklara,  gözleri uzaklarda takılı kaldı. Arada mesafeler vardı, arada küslük vardı ama o umut ediyordu, gelecekti o vefasız yari. Böyle bitmezdi bitemezdi.
"Unutmuşmudur beni, kaç yıl oldu bi haber versen, çıkıp gelsen ne olur. Bi selam bi işaret bunları çokmu gördün bana. Yaşadığımız o büyük aşkındamı hiç önemi yok."
İş arkadaşının sesiyle irkildi.
"Şekerim telefonun susmadı, devamlı çalıyor."
Kendine uzatılan telefonu aldı. Tam iş arkadaşının " o galiba" demesine kalmadan ekrandaki ismi gördü. Oydu arayan, dikkatlice baktı telefona irileştirdiği gözleriyle.
"Unutamadığım" yazıyordu ekranda.
Eli ayağına dolaştı. Elleri rüzgardaki bir yaprak gibiydi. Yıllardır bu anın özlemini çekiyordu. Açtı telefonu ses seda yoktu, ikiside suskundu, ikiside çekiniyordu konuşmaya. Birbirinin kalp atışlarını neredeyse telefondan duyacak kadar hızlı çarpıyordu.
"Serçe"
Telefondaki ses konuşmuştu.Kim bilir kaç gün, kaç hafta kaç ay olmuştu bu kelimeyi duymayalı. İki damla yuvarlanırken yanaklarına, o kadar mesuttuki ayakları yerden kesilmişti adeta. Dünya durmuş dönmüyordu sanki.
"Barış" dedi titrek ve kısık sesiyle. "Çok bekledim neden aramadın" dudaklarından dökülen ilk cümle bu olmuştu.
"İstanbuldayım"
"İstanbuldami neresinde" heyacanla sordu.
"Bu sabah geldim. Üsküdardayım."
"Bende Kadıköydeyim"
"Görüşelimmi serçe"
"Kalamış sahiline gelebilirmisin?"
"Kalamış sahilinde seni bekliyor olacağım serçe"
Beklediler birkaç saniye, sessizce kapandı telefonlar. Önce Seher bastı telefonun tuşuna, sonra Barış kapattılar.

Kalamış sahilinde olacaktı ikiside. İkisininde içi içine sığmıyor, kıpır kıpırdı. O İstanbula ilk kez geliyordu. Bu şehirle bu sabah tanışmıştı. Şehre adım attığında aklında olanı yaptı. Serçesini aradı. Kalamıştı özlemlerinin son bulacağı yer. O yerin neresi olduğunu bilmiyordu. Sora sora bulacaktı. Beyaz tişörtünün üzerine mavi ekose gömleğini giydi, siyah dar kesim kanvans pantolon giyerek giyimini beyaz bir spor ayakkabıyla tamamladı. Onlar birbirilerini görmeli beş yılı aşkın zaman olmuştu. Birbirilerini üzerindeki kıyafetlerden tanıyacaklardı. Telefonu kapatır kapatmaz iş yerinden izin koparan Seher kuaförde makyajını ve saçlarını yaptı. Bu gün iş arkadaşlarıyla yemeğe gideceği için yanında kıyafet getirmişti. Kendine kıyafet seçerek zaman kaybetmek istemedi. Bir an önce onu görmek için sabırsızlanıyordu. Sabah çantasından çıkartarak dolabına astığı siyah renk uzun elbisesini giyindi, kıyafetini dolabındaki siyah renk topuklu ayakkabıyla tamamdı. Çantasını da alarak çıktı. Yol git git bitmiyordu. O kısacık yol ona çok uzunmuş gibi geldi. Dakika geçmeden telefonunun saatine bakıyordu.
"Çocukluk aşkı onu beğenecekmiydi, ya onu eskisi kadar sevmezse, o çok yakışıklıydı onun yokluğunda başka aşklara da yelken açmışmıydı. Bensiz geçirdiği  lise döneminde kızlar peşini bırakmamıştır kesin, kim bilir şimdi daha da yakışıklı olmuştur."Bir tarafda içinde dillendirdiği kıskanç duygularıda ona tırnaklarını yedirtiyordu.
Kalamış sahiline gelmişti etrafına bakındı. Kendine sırtı dönük denizi izleyen gence odaklandı. Kıyafetlerini süzdü, telefonda bahsettiği kıyafetlerin aynısıydı. Bu omuydu, sevdiği adam Barış mıydı. Çekingen adımlarla ilerledi. Arkasında durdu kısık sesle "Barış" dedi. Duyduğu sesle yönünü döndü Barış karşısında duran bu genç kızı tepeden aşağı süzdü. Siyah uzun bir elbise ve siyah saçlar, parlak gözleri bu onun serçesiydi. "Serçe" dedi titreyen sesiyle. Biraz daha yaklaştılar birbirine.
"Hoş geldin Barış."
"Hoş bulduk serçe"
"Yokluğundaki her saniye özledim seni"
"Burdayım artık serçe hasretimiz bitti."
Barış beyaz gülü uzattı ona. Gülü alarak kokladı. Teşekkür etti. Sarıldılar özlemle. Ayrılarak ellerini kenetlediler, ikisininde gözleri gözlerinde kaybolurken birbirini seyre daldılar aşkla. Gözlerini gözlerinde unuttular adeta. Dakikalarca kaldılar öylece, Bu yakışıklı genç onun çocukluk aşkımıydı. Uzamış boyu, geniş omuzları, ya o yüz hatları oldukça karizma ve yakışıklıydı. Ela gözleri ve kumral saçları bıraktığı gibiydi. Omuzlara dökülen siyah dalgalı saçları, parlak siyah iri gözleri aynı kalsada yıllar onun serçesinide değiştirmişti. Alımlı ve çekici bir genç kız olmuştu. Bakımlı ve makyajlıydı. Örgülü düz saçları yoktu, sade giyimi değişmişti, şık ve havalıydı. Omzuna dökülen saçını eliyle geriye atarak;
"Bildiğim bir kafe var orda oturalım mı?" dedi.
Barış olumlu anlamda iki gözünü kırptı.

DOSTUN İHANETİWhere stories live. Discover now