10.Bölüm

1K 49 0
                                    

Sınıfa adım atan Savaş iki kolunu havaya kaldırıp işaret parmağıyla başparmağını açarak kollarını birbirine yaklaştırıp uzaklaştırarak "flaş flaş" diye seslendiğinde sınıfın dikkatini çekmeyi başarmıştı. Tahtanın önünde dikilerek ellerimi birbirine vurdu "beni dinleyin arkadaşlar" dediğinde tüm sınıf sustu.
"Size Savaştan müjde, duyduk duymadık demeyin" elini davula vurur gibi boşa salladı "güm güm" diyerek, "sıkı durun bomba haber geliyor " dedi ve devam etti İlhan hocanın tayini çıkmış"
"Biz zaten mezun oluyoruz şekerim, kurtuluyoruz yani"
"Ben üzüldüm"
"İlhan hoca gidiyormuymuş"
"Evet canım gidiyormuş"
...
Sınıftan yükselen sesler Barışın umrunda bile değildi. Onun yüreği buruktu. Bu haber ona müjde değil, sancı verirdi ancak İlhan hocanın tayinin çıkması ona koymazdı, lakin Seherde gidecekti. Serçe dediği sevdiğinin yüzünü bir daha göremeyecekmiydi. Yıldız yıldız parlayan gece karası gözlerine hasretmi gidecekti. Ayrılık ateşi şimdiden düşmüştü gönlüne. Durgunlaşmıştı tüm neşesi kaybolmuştu, neşeli halinden eser kalmamıştı. Gülmekmi neredeyse ağlayacaktı. Bu sene mezun olan Savaş İlhan hocadan kurtuluyordu. Peki bu neşenin yeri neydi. Aklı sıra  kendince intikam alıyordu, ona kini vardı, gitsin istiyordu. Sınıfın ortasında şarkı söyleyerek misket havası oynadı. Kitapları sol tarafa iterek Barışa yüzü  dönük sıranın üzerine oturdu. Sırada oturmuş kitap karalayan Barış derinlere dalmıştı.
İki kere sıraya vurarak "ilhan hoca gidiyor dostum" dediğinde Barış umursamadı.
"Neyin var dostum?" diye sorduğunda ses çıkmadı.
Elindeki kalemi alarak onun dikkatini çekmek istediğinde sinirlenen Barış onu azarladı.
"Şu soytarılıkları bırak oğlum"
Şavaş şaşkındı o ne demiştiki Barış azarlamıştı.
Bir elini kaldırarak "Hop dostum yavaş gel, ne oluyoruz" dedi.
Üzüntüsünü Savaştan çıkardığının farkına varan Barış "pardon dostum, sorun o değil" dedi ve sınıftan kaçar gibi gittiğinde Savaşta onu takip etti. Kantindeki köşe masaya oturduğunda, Savaşda iki çay alarak peşinden oturdu.
"Gerginsin dostum, yoksa Ömer hocamlamı sorun yaşadın"
Çayından bir yudum alan Barış için tadı tuzu kalmamıştı ne çayın ne ekmeğin. Pencereden dışarıyı izliyordu.
"Biz dost değilmiyiz anlatsana neyin var."
Barış sıkıntılı bir soluk verdi dışarıya. Elleriyle başını sıkarak " başım çatlayacakmış gibi ağrıyor." dedi.
"Evine bırakayım seni dostum, git dinlen"
"Geçer şimdi."
"Kalk hadi dışarı çıkıp hava alalım."
Aldığı nefes bile ağır geliyordu ona. Bedene canı yüktü sanki, ayrılığın sancısı şimdiden düşmüştü gönlüne.
"Seher o ne durumda, biliyormu gideceğini" diye geçirdi içinden.
"Dostum yoksa sen Seherin gideceğinemi üzüldün"
"Saçmalamayı kes dostum."
"Her ne kadar aramızda birşey yok desende, şüpelenmiyorda değilim hani. Yapışık ikizler gibiydiniz. Sen nerde Seher orda."
"Arkadaşız oğlum arkadaş okul arkadaşı" ses tonunu arttıran Barı devam etti. "Art niyetli olma dostum."
"O zaman sorun ne dostum söylede bilelim"
"Sorun falan yok dostum tamammı" ellerini birbirine vurarak aşağı yukarı hareket ettiren Barış "konu kapanmıştır" diyerek yerinden kalktı ve sınıfa ilerdi.
Savaş arkasından seslendi.
"Bekle dostum" diyerek ve Homurdandı
" Ne dedik lan biz. Kocasına kapris yapan kadınlar gibi, neydi bu şimdi."
Birazdan ders başlayacaktı ikiside sınıfa gitti.
Sıraya oturduğunda sesini incelterek  "ben geldim hayatım, başının belası geldi" diyerek dalga geçti. Ardından ise ağzından çıkan kahkaha sesi. Barışın sabrınımı deniyordu ne. Nerden bilsinki Savaş onun derdini, onun maksatı eğlenmek. Akşamı sabırsızlıkla bekledi Barış, üzerine koca bir taş yığını gibi çöken bu gün ağır gelmişti ona. Okul çıkışı kimseyi beklemeden, kimseye selam vermeden kurtulmak istercesine uzaklaştı okuldan. Oyalanmadan doğru evine gitti. Yemek de yememişti. Eve sığmıyordu adeta  bir oraya bir buraya hareket etti durdu, konuşmuyorduda. Bu hali annesinin gözünden kaçmamıştı. Bir süre oğlunu izledi. Bir derdi vardı belliydi, annesi oğlunu tanımazmıydı. Kapının önündeki divanda oturan oğluna odanın penceresinden başını uzatarak baktı. Başını duvara yaslamış, düşünceler alemindeydi. Dışarı çıkıp Oğlunun yanına oturarak omzuna dokundu.
"Barışım niye moralin bozuk annem. Okulda kavgamı ettin."
Barış annesine baktı sessizce
"Derdini benimle paylaş annem, belki bir çözüm bulunur."
"Çözüm bulunur" diyerek yavaşça tekrarladı Barış ve devam etti. "çözümü yok anne, boşuna uğraşma"
Zümrüt iyiden iyiye merak etmişti, oğlunu üzen mesele neydi. O anneydi oğluna gelecek keder ona gelsin isterdi.
"Korkutma beni oğlum, anlat sen çözümü vardır elbet"
Barış derdini paylaşmassa içinden atamayacaktı. Annesinden gizlediği yeterdi, bu aşkı anneside bilmeliydi. Seherde gidiyordu babası nerden bilecek duyacaktı. Bu aşk yüzünden kızını mutsuz edemezdi artık. O annesine söylemeyi çok istemişti, fakat Sehere söz vermişti kimse bilmeyecek bizden başka diye. Barış anne ve babasına sonsuz güvenirdi, onlardan sır çıkmazdı, zira korkusu onların yaşlarını küçük görüp bu aşka karşı çıkmalarıydı. Birazda o yüzden susmuştu.
"Konuşmayacakmısın annem"
"Ben bi kızı seviyorum anne"
İlk başta tepki vermedi Zümrüt, şaşkındı. Oğlu büyümüş ve aşık olmuş. Onun gözünde hala çocuk olan oğlu sevmişti.
"Kimmiş bu kız Barışım"
"İlhan hocanın kızı Seher"
Zümrüt elini ağzına götürdü. "Demek siz o yüzden hep yan yanaydınız"
"Seheri seviyorum anne"
"Baban demişti bu oğlan bu kıza sevdalı olmasın diye. Boş yere dememiş, bi bildiği varmış"
Kısa sessizlik sonrası Zümrüt söze girdi.
"Eeee anlat bakalım, seviyorsun madem sorun ne?"
"Seheri seviyorum ve o gidiyor hepsi bu anne"
"Gidiyor mu nereye?"
"Babasının tayini çıkmış İstanbula"
"Bunumu taktın kafaya Barışım"
"Aşık olduğum kız gidiyor diyorum anne anlıyormusun"
Oğlunun elinin üzerine elini koyan Zümrüt "Barışım" dedi ve devam etti. Nede çabuk büyüdünde sevdalandın, benim oğlum küçük derken o çoktan sevmiş. Annem sevgi ömürlüktür, insan ömrü yettiğince birini sevmeli, ona bağlanmalı. Kısmetinde varsa kader ayırmaz sizi Barışım, bir yastığa baş koyarsınız. Sevda sabır ister ayrılık da sabretmenin bir parçasıdır. Sen üzülme annem yeterki gönüller bir olsun, bir gün kavuşursunuz."
Annesinin sözleri teselli etmeye yetmese de yüreğine bir nebze de olsa soğutmuştu. Elbet buluşacaktı sevdiği kızla, ondan ne kadar ayrı kalabilirdiki. Bir gün bu hicran vuslat olacaktı.
"Baban gelir birazdan sofrayı kurayım"
"Anne sen babamdan hiç uzun süre ayrı kaldınmı"
Bir ah çeken Zümrüt "ah ah oğlum" devam etti konuşmasına "Kaldım ya oğlum, baban evlendiğimizde askerlik yapmamıştı. Sen bir yaşlarındaydın baban askere gittiğinde. Ben babanın yokluğuyla ağlarken, baban ne yapsın, sıladan ayrı, evlat özlemi, eş özlemi. Baban anlatırdı o günlerinin nasıl zor çileli geçtiğini. Benim sizin gibi telefonum mu vardı, ev telefonunda bozulunca kaldık öyle. Allah razı olsun ara ara komşudan konuşurduk utana sıkıla,  baban izne geldiğinde hemen telefon bağlatmıştı eve."
Geçmişi hatırlayan Zümrüt hem duygulanmış, hem yaşadığı güzel günlerin anısı onu gülümsetmişti.
"Banada anlatsana anne, babamın anlattıklarını"
"Baban gelir oğlum, sofrayı kuralım anlatırım"

DOSTUN İHANETİWhere stories live. Discover now