39. Bölüm

1.4K 72 0
                                    

Köşkte tatlı bir koşuşturmaca hakimdi. Yüzlerde tebessüm, kalplerde heyacan. Selim bey biricik kızını evlendiriyordu bu gün. Düğün köşkün bahçesinde olacaktı. Köşkün bahçesinde bir düğün düşlemişti Nihal. Sonunda muradına eriyordu. Huzur doluydu ruhu. Gönülden bir bağdı onun düşlediği. Aradığı sevdayı Barışta bulmuştu. Onda bulmuştu güveni, onun yüreğinde attığını hissetmişti yüreğinin. Çimenlerin üzerinde seyre dalmıştı etrafı. Bu gün bir başka güzellik vardı çiçekte böcekte. Güller nazlı nazlı salınırken dalında çeşit çeşit renkli kelebekler uçuşurken yapraklarında kuşlar konarken dallarına gözünü alamıyordu bu manzaradan. Uçuşan bir uğur böceği kondu elinin üzerine.
"Kırmızı uğur böceği yoksa bana mutlulukmu diliyorsun"
Yeniden uçan uğur böceğinin gidişini izledi. Kalbi de onun gibi  uçuşuyordu sanki. Babasını görememişti. Bu vakite kadar pek uyuduğunu da görmemişti. Hele bu gün hiç geç kalkmazdı. Şirketemi gitti diye geçirdi aklından bir an. Böyle bir günde şirkete de gitmezdi. Babasına bakındı bahçeye, salona odalara. Dadısına sordu. Bakmadığı tek bir yer kalmıştı oda annesinin odası. İki kere kapıya vurdu ses yoktu. Hafifçe kapının koluna dokundu. Kapı ağırca aralandı. Yavaşça kapıyı iterek açtı. Girerek sessizce kapattı. Etrafına bakındığında babası oradaydı. Mavi renkli kanepede sırtı ona dönüktü. Selim bey eşinin vefatından sonra bu odaya sadece önemli günlerde gelirdi. Bu odada dakikalarca kalırdı. Eski günleri yad eder, fotoğraflardaki eşiyle konuşurdu. Geçmişe kendi öyle bir kaptırmıştıki kızının yanında olduğunu fark etmedi bile.
"Babacığım iyimisin" alçak sesle sordu. Cevap alamayınca iki kere koluna dokundu. Selim bey kızına döndü.
"Burdamıydın prenses, geldiğini duymadım"
Nihal babasının elindeki fotoğrafa uzanarak aldı. Fotoğrafdaki kişilere dokunarak teker teker saydı.
"Canım annem canım babacığım ve ben"
"Nihal kızım" üst kata çıkan dadısı dar ve uzun olan salonu adımlarken Nihale sesleniyordu.
Kapıya çıkarak "burdayım dadı" diyerek el salladı.
"Telefonu niye bırakırsın be kızım susmak bilmedi"
"Kızma dadıcığım, unutmuşum işte"
Gözlerini kırparak "damat bey arıyor" diyen dadısı telefonu uzattı.
Eli ayağına dolaşan Nihal telefonu kaptığı gibi odasına gitti. Gülten hanım Selim beye bakarak dudak büzdü gençlik işte dercesine.

Köşk davetlileri karşılamaya hazırdı. Nihayet sona gelinmişti. Düğüne sayılı saatler kalmıştı. Havuz başına beyaz sandalye ve masalar kurulurken masaların üzerine beyazın pembe ile kombinlendiği örtüler örtülmüş ve  her bir masaya beyaz renkli vazo ile papatya yerleştirilmişti. Sandalyelerin örtüsüde beyaz ve pembe ağırlıklıydı. İçecek ikram servisi düğün pastası herşey tamamdı. Akraba ve dosttan oluşuyordu düğün davetlileri. Hepside yakından tanıdık yüzlerdi. Çok fazla kişi davet edilmemişti.

Bir demet kırmızı gül ile geldi köşke siyah takım elbisesi, siyah yelek ve beyaz gömlek. Tepeden tırnağa siyahtı. Köşkün hizmetçisi Nuray onu salona aldı.
"Maşallah yakışıklı oğluma benim" diyen Gülten hanım karşıladı onu ilk olarak, ona elini uzattı öpmesi için. Sonrada onu yanaklarından öptü.
İki eliyle hafifçe Barışın yüzüne dokundu Selim bey "hoş geldin oğlum"
"Hoş bulduk Selim bey"
"Selim bey değil baba, ben senin babanım" dedi bir gözünü kırparak
"Hoş bulduk baba" dedi Barış
Selim bey damadını yanaklarından öperek ona sarıldı.
"Geç bakalım damat bey Nihal gelene kadar karşılıklı birer kahve içelim.
...

Davetliler düğün için köşkün kapısını çalmaya başladığında Selim bey ve Gülten hanım onları karşılamak için kapıya çıktı. Köşkün girişinde nazikçe karşıladığı davetlileri içeri aldılar konuklar masalarda yerini alırken ikramlar ve içecekler dağıtılmaya başladı. Son konuk aileninde gelmesiyle köşkün kapısı kapatıldı. Selamlaşmalar hal hatır sormalar. Sohbet seslerine dingin müzik sesi eşlik ediyordu. Kızı ve damadının yanına giderek davetlileri kısa süre yalnız bıraktılar.

DOSTUN İHANETİWhere stories live. Discover now