Unutmamalıydım. Enerji seviyemi B3'te tutmalıydım.

Kolumdaki ufak kontrol paneline komut verdiğimde kulaklığımdaki değişen şarkıyla gülümsedim. Biraz daha keyif veren bir şey istiyordum. Diğer şeyler neyse de şarkısız soygunlarımın tadını tam alamıyordum. İçeri atlar atlamaz kafamda nereye doğru ilerlemem gerektiği tekrar ettim. Maskemde gece görüş özelliğinden fazlası vardı neyse ki. Hemen ortamın nemi, ısısı ve diğer özelliklerini önüme sunmuştu lakin bunlara bakacak vaktim yoktu. Şu an önemli olan tek şey içeri girmekti. Önce düz gittim sonra yol ayrımında sola döndüm. Yürürken omuzlarımın hareketine engel olamıyordum. Ritim neyse ona göre sallanıyordu.

"Biraz daha ciddi mi olsan sanki? Alaya aldığından çok daha büyük bir işe giriyorsun." dedi yanımda beliren Ege. Ona yandan bir bakış attım ve sağlamlığını şiddetle inkar ettiğim beyin hücrelerime onu her ayrıntısıyla hatırladıkları için şükranlarımı sundum. Kafayı yemiştim belki ucundan lakin tam tadında yemiştim. Hayallerimde canlandırdığım ölü nişanlıma omuz silktim.

"Kaybedecek bir şeyim yok ki." Ege'min muhteşem bal rengi gözlerinde kafama vurmak istediğini net bir şekilde hissettim.

"Senin olmasa bile başkalarının var." dediğinde gözlerimi devirdim.

"Her türlü duyar kasma kapasiten tam dolu değil mi? En azından halüsinasyon görürken aşkla çiçekle böcekle gel be adam." dediğimde omuz silkti.

"O beyninle senin aranda, neye ihtiyacın varsa ona çağırıyor beni. Bu arada biri var iki yönünde, odaklan."

Onun kaybolmasıyla beraber ileriden aniden tutulan fener yüzünden geri adım attım. Demek yeni general burayı keşfetmiş ve bekçiler yerleştirmişti. Bu hoşuma gitmişti işte. İçi boş bir kafatası ile mücadele etmeyecektim.

Bekçiye yazık olacaktı sadece.

Işığın oradan çekilmesiyle hızlı hareket ettim. Adam tekrar bana dönemeden kafasına eleksiyomun alt ucunu indirmiştim. Beklemeden onu duvara çarpıp bayıldığından emin oldum. Ege haklıydı sanırım. Bir an önce bitirmem gerekiyordu. Adamın üzerini arayıp diğer nöbette olanların yerlerine baktım. Onları da avlamalıydım. Yakalanacaksam da adam gibi yakalanacaktım. Önceden bu zavallıyı görüp alarma geçmelerini bekleyemezdim. Neyse ki başka dolanan yoktu, girişteydi kalan yedi kişi. Eleksiyomu yere bastırıp algılarımı açtım. Derin bir nefes aldığımda zihnime dolan renkler ve tatlar arasında enerji seviyesi olan kimse yoktu.

Adam Edgard Darrell ya tam bir geri zekalıydı ya da gerçekten misafir bekliyordu. Hadi bana yine sökmezdi ama başkasını engellemek için en az iki tane özel seviyeli asker şarttı. Ayrıca kendine fazla güvenen acemilerin burnunu sürtmek için ideal ayak işlerindendi bu. Tünelin üsse bağlandığı noktaya yürüdüm. Öylece ortaya çıkamazdım. Bu yüzden az önceki amcanın kaskını ve silahını da almıştım. Silahı hoşuma gitmişti. Uyku ışını dediğimiz en az zararlı tiplerdendi ve etkisiz hâle getirmek için idealdi. Kameraların görüş açısına girmeden önce elimi kaldırdım. Ve uzaktan beni görmeyeceği şekilde lensini ters çevirdim. Bu konuda çocukluğumdan beri ustaydım. Tahminimce kameranın görüşünün neden kapandığını anlamak için birini göndereceklerdi. Gözlerimi kapatıp bacaklarımı hafiften araladım, yer üzerindeki titreşimlere odaklandım. İki çift adım hissettiğim an vücudumda dalgalanan enerjimi üst ekstiremitemde toplayıp kaskı tüm gücümle onlara doğru fırlattım. Adamlardan birinin yere düştüğünü hissettiğimde gülümsedim. Diğerleri de kulübeden çıkıp onlara doğru koşmuşlardı.

Disiplinsizlerdi resmen. Komuta merkezi ne olursa olsun boş bırakılmamalıydı. Bu beni cidden kızdırmıştı. Hiç koruma koymasaydı daha iyiydi.

KOZAWhere stories live. Discover now