『9』

452 48 48
                                    

"Seni bıraktıktan sonra Jin'in yanına gideceğim tamam mı? İşin bitince ararsın."
Namjoon telefonunu cebine tıkıştırıp anahtarlarını aramaya başladı.

"Tamam, sevgilin olduğunu anladık da bu kadar belli etmene gerek yoktu yani."

"Aynen, çok güldüm Yoongi. Hadi kalk."
O bana bakmadan anahtarlarını aramaya devam ederken oturduğum koltuktan bir santim bile kıpırdamadım. Dünden beri beklediğim vakit sonunda gelmişti. Dün eşcinsellerin benim düşündüğüm gibi olmadığını öğrensem de bu beni Namjoon'la nonoş diye dalga geçmekten alıkoyamayacaktı. Sonuçta hayatta bir daha dövülmeden Namjoon'la dalga geçme yolunu ne zaman bulacaktım ki?

"Şimdi Jin neyim oluyor benim?"

"Şakalarını bırakıp kendin kalkacak mısın, oraya gelip seni kaldırayım mı?"
Anahtarlarını bulmuş olan abim kollarını birleştirmiş bir şekilde bana bakıyordu. Söylemlerimi o bana kızsa da devam ettirmeme biraz şaşırmıştı. İşte şimdi benim için çok keyifli dakikalar geliyordu. Bu sefer ona ciddi bir bakış attım.

"Şaka mı? Ben de ikiniz gerçekten sevgilisiniz sanıyordum. İlişkine böyle demen cidden çok kırıcı, Jin duyarsa çok üzülürdü bence."
Şaka olup olmadığını tam idrak edemediği için birkaç saniye durdu ve beni gözlemledi. Şaka olmadığını anladığındaysa bu sefer yüzünde sinir değil de sadece şaşkınlık vardı.

"Nasıl öğrendin?"

"Kuşlar söyledi. Hem benim nasıl öğrendiğim kimin umurunda? Kaya gibi sert, adam gibi adam Namjoon'un nonoş çıkması daha önemli bir olay değil mi sence?"

"Malın önde gidenisin."
Şaşkınlığını atlattığında tekrar yüzünü sinirli bir ifade kaplamıştı ama daha onunla işim bitmemişti, hatta bitmeye yaklaşmamıştı bile.

"Kaya dedik sünger çıktın be abi. Ee niye kızlardan nefret etmeye başladın? Annemiz yüzünden mi? Ya da küçükken okulda kız hocan seni dövdü falan mı? Ya da sevdiğin kız çıkma teklifini mi kabul etmedi?"

"Eşcinsel olmak için illa kızlardan nefret edilmesi mi gerekiyor sanıyorsun?"
O an Namjoon'un benim hala eskisi gibi düşündüğümü zannettiğini fark ettim. Bu söylediklerimi daha da kötü yapsa da hala devam ettim.

"E sen de haklısın yani. Jin de bayağı yakışıklı adam. Yumuşanmayacak gibi değil açıkçası."
Bunu söylediğimde işin içine Jin girdiği için çok kızacağını biliyordum, o yüzden yanımdaki yastığa sımsıkı tutunmuştum. Tam tahmin ettiğim gibi eline masadan kocaman bir kitap alıp bana doğru fırlattı, ben de yastığı kalkan görevinde kullanıp onun atışından kurtuldum.

"Birlikte ne yapıyorsunuz? Etek falan giyip kafayı mı buluyorsunuz?"
Ayaklarımın altına bir öncekinden daha sert düşen bir kitap daha.

"Yoksa... Daha kötü şeyler mi yapıyorsunuz? Sen mi alttasın o mu? Kesin sen alttasındır."
Bu sefer eline metal kalemlerinin bulunduğu kalem kutuyu aldı ve tam kafama doğru fırlattı. Kafamı hızlı bir şekilde yere indirdiğimdeyse duvara çarpan kalem kutudan sanki içindeki tüm kalemler kırılmış gibi bir ses geldi. Biraz korkmuş bir halde arkama dönüp baktığımdaysa duvarda kalem kutunun çarptığı yerde büyük bir iz olduğunu gördüm.

"Oha! O bana gelseydi ölürdüm, farkındasın değil mi?"

"Keşke gelseydi de ölseydin."
Bunu yarı ciddi bir şekilde söyledikten sonra odadan çıkmak için arkasını döndü. Şaka faslı bittiğine göre şimdi de onun gönlünü almalıydım.

"Abi, bak."
Tek koruyucum olan yastığı bırakıp oturduğum koltuktan kalktım.

"Ne var yine?"
Kızgın bir yüz ifadesiyle arkasına döndü.

Synesthesia ➸ taegiWhere stories live. Discover now