『4』

606 57 22
                                    

"Yoongi, hadi uyan artık! Bak şu kitabı kafana geçireceğim."

Namjoon'un sinirli sesini duyar duymaz yerimden fırladım.
"Geç mi kaldım yoksa?!"
Kalktığım yerin yatak değil de sandalye olduğunu görünce Namjoon'a ne olduğunu anlatması için uykulu bir şekilde bakmaya başladım. Çalışırken uyuya kalıp dersleri kaçırdıysam vizeler bana çok fena girecekti.

Tam endişelenmeye başlamışken abim gülmeye başladı. Bu da dersleri kaçırmadığım anlamına geliyordu. Ben üstümden ağır bir yük kalkmasının verdiği rahatlık ve sevinçle dışarıya derin bir nefes verince o da gülmesini durdurdu ve konuşmaya başladı.
"Uyuya kalmışsın. Sabahtan beri ders çalışıyorsun. Geçen gün psikoloğa gitmediğin için bugün gideceksin."

"Ben de okula falan geç kaldım zannettim ya." Esnedim. "Neyse iyi geceler."
Psikoloğa gidecek halim yoktu. Büyük ihtimalle son tatil günüm olan bugünü uyumakla geçirmek benim için bir lütuftu. Kendimi o kadar yorgun hissediyordum ki, yatağıma gidip yatmak yerine sırama oturdum ve kitaplarımı yastık olarak kullanarak kafamı sıraya gömdüm.

"Yoongi sen kıt mısın? Seansın var diyorum."
Abimin sesi kararlı çıkıyordu. Niye beni hiç anlamıyordu?

"Hayır niye psikoloğa gidiyorum? Mutlu olmak için gidiyorum, ama şu an uyusam daha mutlu olurum. Bence gitmeyeyim."
Dediğim şey gayet mantıklıydı bence. Aslında hastalığımın kontrolü için de gidiyordum ama oralara hiç girmeyelim.

"Tatava yapmayı kes de giyin. Bekletme Jin'i."
Odadan çıkıp gitti. Namjoon'u anlamakta cidden çok güçlük çekiyorum. Madem uyuduğumu görüyorsun Jin'i ara ertele değil mi? İlla beni uyandırmak zorunda mıydı şimdi? Zaten uyumaya vakit bile bulamıyorum. Ne güzel uyumuştum orada.

İç çektim ve zorlukla dünyada en çok sevdiğim şey olan yatağımı andıran sıramdan kalktım. Dolabımda bulduğum ilk pantolonla ceketi üstüme geçirdim. Gardırobumun yarısından fazlası siyah kıyafetlerle dolu olduğu için elime gelenlerin ikisi de siyah renkliydi.

Eski püskü asker yeşili çantamı alıp odamdan çıktığımda, daha önce çok nadir gördüğüm bir manzarayla karşılaştım. Namjoon, elindeki araba anahtarını tesbih gibi çevirerek beni bekliyordu. Normalde bu kadar kısa mesafeye beni asla götürmezdi.

Ona alaycı bir şekilde baktım.
"Ne oldu? Bugün iyilik perisi mi olmaya karar verdin?"

"Gideceğim bir yer vardı zaten. Seni o kadar mesafeye hayatta bırakmam."

Güldüm. Abimi iyi tanıdığımı söylemiş miydim?
"Biliyorum."

Namjoon sağolsun, gazı kökleyip canavar gibi kullanmasıyla çok geçmeden Jin'in ofisine varmıştık. Abim, beni psikoloğa bıraktıktan sonra yine gazı kökleyip uzaklaştı. Evde bile gittiği odaları bağırarak söyleyen abimin şimdi gittiği yeri bana söylememesi cidden tuhaftı ama yaptığı şeyler pek umrumda değildi açıkçası. Sonuçta yürümek yerine arabaya bindiğim için işime gelmişti. O yüzden merak etsem de pek kurcalamak istemiyordum.

İkinci katta olan ofise dünyanın en dik merdivenlerinden çıkarak nefes nefese bir şekilde ulaştım. İçeri girdiğimde gülümsedim ve Jin'i başımla selamladım. O da güldü ve bana karşılık verdi.

Küçük bir ofis olmasına rağmen hoş bir havası vardı. Duvarlar çok beğendiğim bir duvar kağıdıyla kaplıydı. Bu duvar kağıdı, sadece buz mavisi arka plan üzerine dörtgen şeklindeki küçük açık sarı noktacıkların gelmesinden ibaretti fakat çok sevimli duruyordu. Psikoloğa ilk girdiğimde buranın dekoruna aşırı derecede şaşırmıştım çünkü filmlerdeki akıl hastahanesi gibi bir yer bekliyordum. Her ne kadar ortam çok şirin olsa da Jin'in masasının arkasındaki pencereden, güneşin batmasıyla giren turuncu ışık ortaya sanki dedektif bürosundaymışız gibi gizemli bir hava veriyordu. Pencerenin yanındaysa etrafa daha fazla gizem ve ne yazık ki bundan daha çok rutubet katan iki tane eski devasa kitaplık; kitaplıkların içinde onlardan daha da eski, tarihi eser gibi gözüken kitaplar vardı. Normalde kitap okumayı sevsem de bir insanın neden bu kadar kitap okuduğuna hiç anlam verememiştim. Özellikle kitaplar bu haldeyse. Gerçi Jin bir psikolog olduğu için çok şaşmamamak lazımdı. Gördüğüm psikologların çoğu ironik bir şekilde delirmiş oluyordu.

Synesthesia ➸ taegiOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz