『2』

1.1K 76 54
                                    

"Hayır Taehyung! Saçma sapan bir falcıya gideceğime psikoloğa giderim."
Kalabalığın arasından ezilmemeye çalışarak ilerlerken bir yandan da Taehyung ile konuşmaya çalışıyordum.

Sonbahar mevsiminin sonlarında olmamıza rağmen hala dökülen yapraklar sinirimi bozuyordu. Geçen seneki vali, hiç görmemiş gibi her yeri söğüt ağaçlarıyla doldurmuştu ve her yere ışıklı mışıklı tabelalar astırtmıştı. Gören de şehri harika bir yer zannedecek. Halbuki burası sırf turist çekmek için yapılan bir primden başka bir şey değildi. Hakkını vermeliyim; cadde cidden mükemmeldi, ama bu caddeye yatırım yapacaklarına şehrin internet ya da elektrik olmayan yerlerini düzeltebilirlerdi.

Taehyung, ona psikoloğa gitmek istemediğimi söylediğimde de beni çok güzel bir yere götüreceğini söyledi. Benim beklentilerim bir restoran park ya da onlar gibi bir şeydi, fakat onun çok güzel bir yer dediği aslında falcıymış. Gerçi konu o olunca buna şaşırmamak lazım. Onu çocukluktan beri tanıyordum ve batıl inançlarla kafayı bozmuş birisiydi. Aslında onun yerine benim psikoloğa gitmem biraz ironikti.

Beni falcıya götüremeyecekti. Psikoloğumun olduğu binanın arka sokağını görür görmez onu da kolundan çekerek oraya soktum.

"Var ya, senin gibi en yakın arkadaş olmaz olsun cidden. Hep senin istediğini yapıyoruz bugün de benim istediğimi yapsak ve falcıya gitsek ölürüz di mi?"
Yüzü bana dönük olmasa da büyük ihtimalle kızmıştı. Yüzünü göremememin sebebi ise, kaldırımdan yürürken bir yandan da çizgilere basmamaya çalışmasıydı. Aslında şimdi onu itebilir ve sinirini çok fena bozabilirdim fakat ona acıdığım için yapmamaya karar verdim. Ayrıca sokağın ortasında kavga etmemiz pek hoş olmazdı.

"Oyun bitince bir saat daha oynayalım diye ısrar eden benmişim gibi konuşuyorsun."
'Senin istediğini yapıyoruz' kısmı tamamen bir yalandı çünkü buluştuğumuzda hep birlikte eğlendiğimiz şeyleri yapıyorduk; çoğu zamanda video oyunu. O da bunu çok iyi biliyordu. Yine de bir yerden kurtarmaya ve beni iknaa etmeye çalışıyordu.

Sokağın sonuna doğru yavaşça yürürdük.
"En yakın arkadaşın için falcıya bir iki saatliğine gitmek çok mu?"
Acındırma yapmaya başlamıştı, ama beni o falcıya hiçbir güç tekrar sokamazdı. Zaten onun yüzünden şehirde gitmediğim değişik düğüşük mekan kalmamıştı. Bir gün beni sadistlerin ayinine falan götürecek diye korkmuyor değilim açıkçası.

"Evet çok."
Soruyu sorması bile bir saçmalıktı. Cevabım zaten baştan belliydi.

Pis pis sırıttım. Onu sinirlendirmek nedense hoşuma gidiyordu.
Kaşlarını çattı ve kaldırımdaki taşa tekme attı.

"İyi o zaman ben de eve gideyim."
Kötü ve sinirli bakışlarını devam ettirirken cümlesini bastıra bastıra söyledi. Evi ana caddenin bir gerisindeki yoldaydı. Biz de ara sokağın sonlarına gelmiştik zaten.

Sokağın karşısındaki yaya geçidine yöneldi. Psikoloğum tam arkamdaki apartmandaydı. Ona el sallayıp arkamı döndüm.

Tam yürüyecekken nöbetlerimden biri daha geldi. Anında yere yığıldım. Her yer kararmıştı ve kafam zonkluyordu. Yerde can çekişirken bir yandan da siyahlığın üzerinde değişik renkler, sayılar ve desenler görüyordum. Sinezteziyi cidden hiç sevmiyorum.

Elimi zonklayan kafama götürmek istedim ancak hiçbir şekilde hareket edemiyordum. Daha sonra da adım sesleri ve Taehyung'un endişeli bir şekilde gevelenmesi... Duyduğum sesler, kafamda bir su damlasının hareketsiz bir su birikintisine düşerken çıkardığı ses gibi yankı yapıyordu.  Daha sonra Taehyung'un parfümünün kokusunu duydum. Onunla birlikte gelen ekşimsi tat ağzımı sardı. Bir yandan da elimde ve kafamda acıdan farklı bir şey hissettiğimi fark ettim. Göz kapaklarım istemsizce titreşmeye başlamışdı. Sayılar ve renkler saydamlığını giderek kaybediyordu.

Synesthesia ➸ taegiWhere stories live. Discover now