『7 ~ 2. Part』

476 53 48
                                    

Gözlerimi araladığımda açılmış olan ışıklardan dolayı hemen gözlerimi kıstım ve elimi ışığı engellemesi için havaya tuttum.

Namjoon'un kırışmış olan montunu toparlayıp bankta oturur pozisyona geldiğimde Jungkook'un ileriden gelen sesiyle irkildim.
"Tanrı aşkına biraz dikkatli ol Jimin!"

Ne yaptıklarına bakmak için kafamı çevirdiğimdeyse Hoseok'un ortadan yardımıyla  Jungkook ve Jimin'in iki yandan devasa düğün pastalarını andıran katlarını sayamadığım bir çikolatalı pasta taşıdıklarını gördüm. Kenarları çileklerle dekore edilmişti ve üstünde milyon tane yenilebilir bir süs vardı. Hediyeler olmasa bu pasta kendi başına bile yeter ve artardı.

İçeri girmelerine az kalmışken Hoseok konuşmaya başladı.

"İyi misiniz? Bırakayım mı?"

"Ben iyiyim de Jimin'i bilemem hyung."

Jimin kaşlarını çattı.
"Bu kadar yolu geldim, sonrasını da giderim."

Onay istermiş gibi ikisine de baktıktan sonra ellerini yavaşça tepsinin altından çekti. Hoseok bıraktığı anda Jimin biraz yalpaladığı için düşecek diye korkmuştum fakat daha sonradan toparlamayı başardı. Hoseok, onlara benim bilmem kaç saat önce bir hışım kendimi dışarı attığım kapıyı açtıktan sonra benim yanıma doğru gelmeye başladı.

"Dinlenebildin mi bari?"
Bir yandan da telefonuna bakıyordu.

"Evet, daha iyiyim. Uyku cidden iyi geliyor."

"İyi olmana sevindim. Kutlamaya daha yarım saat var. Bir şeyler yapmak ister misin? Gerçi dışarıda yapabileceğimiz pek bir şey yok ama..."

"Eon'la buraya gelirken bayağı güzel yerler gördük. Etrafta biraz dolaşabiliriz."

"Tamam. Burada benim bir tanıdığım yaşıyor, gidip köpeklerine bakabiliriz istersen."

"Hırçın değilse olur."
Gece gece bir de köpekten kaçacak halim yoktu. O önde ben arkada yola koyulduk.

"Yok, bayağı sevimli bir şeydir. En pahalı köpek seçilmiş ya onlardan."
Biz yavaş yavaş konuşarak yürürken etrafta hiçbir ışığın açık olmaması dikkatimi çekmişti. Saatin kaç olduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu ama gece yarısı falan da olamazdı herhalde değil mi?

"Pomeryan mı? Minik ama uzun tüylü olanlardan hani."

"Evet onlardan. Zaten bahçede olduğu için tüylerini kırpmadılar. Kocaman bir kar topuna benziyor."

Üst üste gelen yol ayrımlarından birkaç kez döndük. Gece olduğundan dolayı Eon'la buradan geldiğimizi anlamam için pek bir işaret olmamasına rağmen geçtiğimiz yerler yine de hiç tanıdık gelmemişti.

"Bu sokak işte."
Köşeden dönünce dikkatimi çeken ilk şey her yerdeki köpek kulübeleriydi. Bahçelerinin büyüklüğüne bakılırsa buradaki insanlar kangal falan besliyor olabilirlerdi, ve şu anda istediğim en son şey koşmak gibi beni yoracak bir şeydi. Nöbetimi bastırdığım için en ufak tehlikeli hareketimde tekrar nöbet geçirebilirdim.

"Burada kangal falan beslemiyorlardır değil mi?"

"Sen de amma korkuyormuşsun köpeklerden. Rahat ol, karşımıza kangal bile çıksa hayvanlar beni genelde sever."

"Korktuğumdan değil, nöbetimin tekrar gelmesini istemiyorum... Bu arada Jin'e söylemediğin için teşekkürler. Söyleseydin çok kötü azar yerdim ve beni asla burada bırakmazdı."

"Aslında söyleyecektim fakat artık olan olmuş. Nöbetini bastırman asla yapmaman gereken bir davranış. Bu cümleyi nöbetin tekrar geldiğinde Jin'den çok duyacaksın belki ama, sakın bir daha böyle bir şey yapma."

Synesthesia ➸ taegiWhere stories live. Discover now