Sonra gitmeye hazırlandığımı fark etmiş olacaklar ki annemle aynı anda, " Nereye gidiyorsun?" diye sordular.

" Kaya'ya." dedim. " İyi değilmiş. Bir bakayım." Bu sırada ayakkabılarımı giyiyordum.

" Neyi varmış oğlumun?" dedi annem anında telaşlanarak. " Biz de gelelim mi? Baban bıraksın."

Başımı iki yana salladım. " Yok yok, hayır. Ben hallediyorum; siz yemek yiyin. Haberleşiriz hadi gittim." Cevap vermelerini beklemeden kendimi dışarı attım.

Üzerimi giyinirken çağırdığım taksi bir dakika sonra kapının önündeydi.

Oturup yeri tarif ettikten sonra içimi iyice sıkıntı basmıştı.

Ne olmuştu ki birden?

Kaya öyle çok kavgalara karışan bir tip de değildi.

Yolda telefonuma baktığımda Rüzgâr'dan birkaç mesaj olduğunu gördüm. Ama açacak cesareti kendimden bulamayarak telefonu tekrar kucağıma bırakmıştım.

Normalde kısa olan yol o akşam bitmek bilmemişti. Vardığımızda parayı verip nasıl kapıya kadar geldiğimi bilmiyordum bile.

Beni Toprak karşıladı. " Nerede?" diye sordum direkt.

" İçerde. Uzanıyor."

Büyük salona girdiğimde Kaya'nın kanepede arkası dönük yattığını gördüm.

Toprak, " Şşt kalk hadi, Eylül geldi." diye bağırırken onu uyandıracağından korktuğum için kızarak ona bakmıştım.

Ama zaten Kaya uyumuyordu...

Boğuk mırıltısını duydum. " Hassiktir oradan."

Toprak gülerken yanına gidip onu dürtmüştü. " Lan valla Eylül geldi."

" Amerika'dan annemler gelir Eylül gelmez." dedi bu sefer. " Sildi resmen kız beni."

Normal konuşmuyordu. Sanki çok hafif de olsa dili dolanıyor gibiydi.

İstemsizce güldüm.

Benim tatlı Kaya'm.

Onu istesem de silemezdim ki...

Yanına yürüdüm ve kanepenin yanına çömelerek her zaman sinir olduğu gibi arkadan kulağına üfledim.

Gözleri açılırken yavaşça başını çevirdi ve beni görünce hızlı diyebileceğim bir şekilde yerinde doğruldu.

Bu hareketine normalde gülerdim ama yüzünün hâli içimi sızlatmaktan başka bir şeye yaramamıştı.

Dudağı patlamıştı ve bir göz altı şişmişti. Diğer elmacık kemiği de biraz sonra moraracağını gösterir gibi hâlâ kırmızıydı.

" Ne oldu sana?" dedim kaşlarımı çatarak.

Kaya yerine Toprak konuşmuştu. O, o sırada bana gerçek değilmişim gibi bakmakla meşgul olduğundan belki...

" Sevgili çakıl taşımız birkaç kadeh devirdikten sonra yürümeye çalışırken yolda hamile köpeğe eziyet eden bir şerefsiz görüyor. Dayanamayıp dalıyor adama tabii. Sonra adam mitoz bölünüp iki kişi oluyor ve kendisini iyice bir benzetiyorlar. End of the story."

" İçmeseydim döverdim aslında." diye mırıldandı Toprak'a doğru. Tekrar bana dönerken çekingence, " Neden geldin?" diye sormuştu.

" Seni merak ettim." dedim bir saniyelik duraksamanın ardından. Bu sırada Toprak hareketlenmişti. " Benim mesaim buraya kadardı Eylül'cüğüm. Türev aşkım beni bekler."

WİNDOW //don't talk about it (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now