Yüzümü salak bir sırıtış kaplarken bütün hücrelerim yine koro hâlinde dizilmişti.
SENİ KISKANDI!
" Sen ne dedin demin?" dedim ona aldırmayarak. Arabasını park ettiği yere gelmiştik. Kapıyı açıp geçmem için kenara çekildi.
" Ne dedim?" Bu sefer güler gibi bir hâli vardı.
Gözlerimi bilerek kıstım. " Dedin bir şeyler."
Gülüp başıyla içeri geçmemi işaret etti.
" Nereye gidiyoruz?" dedim o da peşimden binince.
" Kemerini tak." diye uyarmakla yetinmişti.
Dediğini yaptım ve sonra bir süre sustuk. Ben onu izlemiştin o da hızlı bir şekilde arabayı sürmeye devam etmişti.
Rüzgâr'ı uzun süre izlemek insanın içinde saçma bir ona dokunma isteği yaratıyordu.
Benim tarafımda olan koluna dokunmak istiyordum meselâ. Veya saçlarına, veya omzuna...
Herhangi bir yerine işte!
Gerçek gibi değildi. Kanıtlama ihtiyacım sinirlerimi bozuyordu.
Arada bana bakıp onu izliyor olmamla sırıtmasını umursamıyordum. Karanlıkta yüzüne vuran ışıklarla ne kadar güzel bir manzara yarattığının farkında değildi.
Direksiyonu tuttuğu için gerilen kaslarına dokunma isteğim gittikçe artmıştı. Kendi kendime yine düşünmeden bir hareket yapıp, girişiminde bulunuyordum ki sözleri beni durdurdu.
" Kaza yapmak istemiyorum Eylül."
Anlamaya çalışırken kaşlarımı çatmıştım.
Bana bir bakış attıktan sonra yola geri döndü. " O yüzden bana dokunma."
Yüzüm yanmaya başlarken tırnaklarımı tenime geçirerek gözlerimi başka yere çevirdim. Tam bu sırada şehir dışına çıktığımızı gösteren tabela gözlerimin daha da açılmasını sağladı.
" Beni kaçırıyor musun yoksa?" demiştim ona bakmadan.
" Güzel tahmin." diye mırıldandı sadece. Ama bir iki dakika sonra yoldan çıkıp otları ezerek sağ tarafa ilerledik.
İyice meraklanmıştım. Başka yol yoktu. Nereye gidiyor olabileceğimizi düşünüyordum.
Ama ağaçlar ortadan kalktığında cevabımı aldım.
Bizi büyük bir düzlük; bütün İstanbul'u ayaklar altına seren bir manzara karşılamıştı. Araba durdu.
Ona bir şey demeden dışarı çıktım. İster istemez adımlarım beni kenara yaklaştırmıştı.
Nefes kesiciydi.
Serin havayla gülümsedim. Böyle hissetmeyi seviyordum.
Rüzgâr'ın nerede olduğunu görmek üzere arkamı dönüyordum ki omuzlarımda hissettiğim ceketle yanımda olduğunu anladım. Demin üzerinde ceket görmediğimden kimin ceketi olduğuna bakmak için kafamı eğdiğimde unuttuğumu fark etmediğim kendi ceketim olduğunu gördüm.
Ne ara almıştı acaba?
" Geri çekil." diye mırıldandı. Sesiyle kalbim hızlanırken dediğini yaptım. Sonra da ayakkabılarımın altında yere serdiği örtüyü hissettim.
Oturduğumuzda yine gülümsüyordum.
Güzeldi. Onunla böyle olmak yani...
" Ee," dedim. " Şarap eksik?" Daha çok güldüm.
YOU ARE READING
WİNDOW //don't talk about it (TAMAMLANDI)
Teen Fictionrüzgar.kargın: heyecanlanınca güzel oluyorsun biliyor muydun? Diyecek bir şey bulamayarak telefonla bakışmaya devam ettim. Yüzüm yanıyordu. rüzgar.kargın: Vazgeçtim rüzgar.kargın: Hem utanıp hem heyecanlanınca çok daha güzel oluyormuşsun. Anında k...