Derin

2.5K 138 112
                                    

İyi okumalar canım okuyucularım!

Bora, telefonunun çalmasıyla masadan kalkıp odasına doğru ilerlerken Ilgaz çayından son bir yudum aldı. Bardağı mutfağa götürürken mutfağın girişinde beliren insan silüetiyle karşılaşınca elinden düşürmemek için kendini zor tuttu.

Derin'in mahcup gözleriyle karşı karşıya geldi, genç kadının özür diler gibi bir hali vardı. 

Ilgaz kalp atışlarının düzene girmesini beklerken "Senin burda ne işin var?" diye sordu.

Aklına yaptıkları son konuşma geldi. Derin'in kalbinin kırmış olabileceğini düşündü.

Genç kadın hala mutfağın girişinde beklerken "Bilmiyorum, kendimi burda buldum," diye cevap verdi.

Uzun zamandan beri görüşmediklerinden Ilgaz onu merak etmiş, başına bir şeylerin gelmiş olma ihtimalini bile düşünmüştü. Tabi daha sonra bu düşünceyi kafasından atmıştı. Kim ölü birine daha fazla zarar verebilirdi ki?

Az sonra Bora'nın yanlarına geleceğini hesaba katarak "Sana nasıl sesleneceğim?" diye sordu. Fısıltı halinde çıkan sesi Derin'i de etkilemiş, o da aynı şekilde cevap vermişti:

"Derin."

O sırada Bora Barış'la yaptığı konuşmayı bitirmeden önce kardeşini erken gelmeleri için iyice tembihlemiş, hatta Azra'yı getirmesini de rica etmişti.

Ilgaz'ın zihninde yankılanan Derin sözcüğü ona herhangi bir anlam ifade etmemişti ama etmesi gerekiyormuş gibi hissediyordu.

Son görüşmelerinde kalbini kırmış olacağını düşündüğünden özür dilemek istiyordu. Bu yüzden ifadesini biraz ciddileştirdi.

"En son görüştüğümüzde sana karşı kaba oldum sanırım, özür dilerim."

"Ah, o konu mu?" dedi eliyle  geçiştirerek Derin. "Çoktan unuttum ben onu."

Ilgaz başını hafifçe salladı. Avcunu eline koydu masaya dayadıktan sonra.

"Ne zaman öldün?"

Hayatında sorduğu en garip soru olduğuna emindi, alacağı yanıt da en garip yanıt olacaktı şüphesiz.

"25 yaşımdayken."

"Çok gençken ölmüşsün."

'Öldürüldüm,' diye geçirdi içinden Derin.

"Peki kalbin atıyor mu?"

"Hayır."

Derin Ilgaz'a gözlerini kısarak baktı ve "Kriz geçirmişsin." dedi. Ilgaz "Ha eve-" cümlesini bitirmeden "Sen nerden biliyorsun?" diye sordu.

"Epilepsi hastalığı ile ilgili bayağı bir tecrübem oldu."

Derin'in tepesine üşüşen anılar birbirlerine çarpıyorlar ve onun üstünde daha güçlü bir etki bırakıyorlardı. Geçirdiği krizler, burnuna gelen gül kokuları, belirsiz görüntüler..

"Sen de mi Epilepsi hastasıydın yoksa?"

Derin başını evet anlamında salladı, Ilgaz şaşkınlıkla kaldırdığı kaşlarını çattı ve "Yoksa hastalık yüzünden mi öldün?" diye sordu.

Derin başını hayır anlamında salladı ve "Oraları biraz karışık, istersen hiç girmeyelim." dedi.

Ilgaz başını anlayışla salladı, Bora'nın ayak seslerini duyunca Bora salona doğru baktı, kaşlarını çattı ve Ilgaz'a dönüp "Gitmem gerek, daha sonra görüşürüz." dedi ve ortadan kayboldu.

Ilgaz bir iki saniye Derin'in bıraktığı boşluğa baktı, neden hemen gittiğini anlayamamıştı.

"Neden öyle bakıyorsun?"

Bora Ilgaz'ın karşısına oturdu ve ağzına bir zeytin attı. Bakışlarını Bora'ya çevirdi ve bir süre bekledi. Bora'ya Derin'i söylemesinde hiçbir sakınca görmüyordu, ama söylemek için de bir gerekçe görmüyordu. O yüzden bir şey söylemedi.

Ilgaz telefonunun çalmasıyla cebinden telefonunu çıkardı, arayan annesiydi. Son günlerde iyice açılan araları yüzünden Ilgaz telefona yanıt vermek istemiyordu, ama annesi kızacak diye de korkuyordu. Yaşadığı ikilemde dönüp dururken sonunda korkunun ecele faydası yok diyerek telefonu açtı.

"Alo?"

"Baban eve seni kontrol etmek için gelmiş, ama evde yokmuşsun. Nerdesin Ilgaz?"

Zeynep Hanım'ın sesi endişeden çok uzaktı, öfkesi bastırıyordu tüm duyguları. Ilgaz dudağını ısırdı, hemen eve gitmesi gerektiğini biliyordu ama sanki onu biri tutuyormuş gibi sandalyeden kalkmıyordu.

"Biraz yürüyüş yapayım dedim, ev üstüme üstüme geliyordu."

Verdiği cevap mantıklıydı, yalan söylemek bazı durumları çok iyi kurtarıyordu.

"Çabuk eve git."

Ilgaz'ın cevap vermesini beklemeden telefonu kapattı, 10 dakika sonra gireceği derse hazırlanırken Ilgaz'ın bu sorumsuzluğu onu çok kızdırmıştı. Kızının bir an kaybolduğunu düşünmüştü ama bunu aklından çabucak silmişti, Ilgaz küçük bir çocuk değildi ne de olsa. Kızına olan sevgisi dışarıdan bakıldığında azalmış gibi görünse de durumlar hiç de öyle değildi aslında. Sadece hayatının ortalarına oturan bu hastalığı kızına yakıştıramıyordu. Hastalığı küçük düşürücü bir şey olarak görmüyordu kesinlikle, sadece kızı bu hastalığı kaldırabilir miydi bilmiyordu. Küçücük bedenini yerde titrerken görünce, gözlerinin acıyla kapandığına ve çenesinin kilitlendiğine şahit olunca kabullenememişti bunu. Ilgaz, bu hastalıkla baş edebilir miydi?

Ders işleyeceği sınıfa doğru ilerlerken kendine bir söz verdi: Kızına daha iyi davranacaktı.

Ilgaz yüzüne kapatılan telefona dudağını bükerek baktı, telefonu masaya usulca koydu. Bora "Kötü bir şey mi oldu?" diye sorduğunda başını hayır anlamında salladı.

"Önemli bir şey değil."

Eve gitmek için masadan kalktı ve "Gitsem iyi olacak." dedi. "Her şey için teşekkürler."

Bora Ilgaz'ın neden gitmek istediğini anlamadı ama zorlamadı da kızı. Zaten yeterince yorgun görünüyordu, onu daha fazla yormak istemediğinden "Nasıl istersen," diye yanıtladı.

Ilgaz'ın gözü oturduğu sandalyenin yanına koyduğu resime kaydı. Resimdekinin kim olduğunu şimdi anlamıştı.

Resimdeki kadın, Derin 'di.

EPİLEPSİWhere stories live. Discover now