Yeni Şeyler ve İnsanlar

7.4K 276 16
                                    

İyi okumalar sadık ve kaçık okuyucularım!

Annesinin açtığı perdeyle odayı dolduran gün ışığı, Ilgaz'ın göz kapaklarını zorlarken uyanmak onun için dünyanın en zor şeyiymiş gibi geliyordu, genelde uyanırken zorlanmazdı; uykusu hafif olduğundan ışık ya da ses fark etmezsizin en ufak şeylerde uyanır, uyanmasa bile huysuzlanırdı. Ama bu sabah diğerlerinden farklı olarak göz kapaklarını kaldırmak onun için o kadar zordu ki, beline kadar örtülü olan yorganı başına kadar çekti, böylece artık gözlerini rahatsız eden gün ışığını da ortadan kaldırmış oldu. Ancak bu o kadar da uzun sürmedi, annesinin adını söylemesiyle yorganı üstünden atmak zorunda kaldı, tüm o huzursuz ifadesi ve çatılan kaşlarıyla doğruldu. Üstünü giyip aşağı inmesi çok vaktini almadı, annesinin hazırladığı kahvaltıya birkaç saniye baktı, normalde anne ve babasının işleri nedeniyle sabah kahvaltı pek yapmazlardı ancak bu masa öylesine lezzetli görünüyordu ki, diğer tüm sabahların açlığını silip atabilirdi.

"Geç kalmadan yiyelim bebeğim."

Neden bu masa bu sabah hazırlanmıştı? Neden artık annesinin sağlıklı dediği ama Ilgaz'ın sevmediği yemekler yapılmıyordu? Her şey daha güzeldi ama hiçbir şey eskisi gibi değildi ve bu yabancılığın sebebi Ilgaz'ın hastalığıydı, ona son birkaç ayı kalmış hasta gibi davranılmasından bir hayli sıkılmıştı.

Önünde özenle hazırlanmış ve tatlarının da mükemmel olduğundan emin olduğu masaya oturmak istemiyordu, bu masa artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını gösteren bir işaret gibiydi. Mesela çok sevdiği yeşil zeytinler eskisi gibi gelmeyecekti ona, ekmeğinin üzerine sürdüğü salçası aynı olmayacaktı, bal ya da peynir aynı lezzeti vermeyecekti çünkü bir şeyler değişmeye başlayınca diğer hiçbir şey aynı kalmıyordu.

"Okula geç kalacağım, başka bir gün yerim."

Annesinin hiçbir şey demesine izin vermeden botlarını çabucak giydi ve evden kendini attı, bir an önce okula gitmek istiyordu çünkü burası canını acıtmaya başlamıştı.

***

Ders başladığından beri kafasında uğuldayan seslerle derse odaklanmaya çalışıyordu ama bu mümkün değildi; zihnini kontrol edemiyor, onu rahatsız etmekten çok yıpratan seslere kulağını tıkamak istiyordu. Ama bunu yapamazdı, sesler içindeydi.

Önce birkaç uğultu gelmişti kulağına, sesin nereden geldiğini anlamak için etrafına bakındı ama birkaç kişinin ellerindeki kalemle uğraştığından başka bir şey göremedi. Önüne döndüğünde öğretmeniyle göz göze gelince yerine sindi, tahtada yazılanlara baktığında onların hiçbir şey ifade etmediğine karar vererek başını sıraya koydu ve gözlerini kapattı.

Sadece birkaç dakika geçtikten sonra uğultuyla başlayan sesler o kadar çok arttı ki, gözlerini acıyla açtı ve yerinden doğrulmak zorunda kaldı. Birileri beyninin içini karalıyor gibiydi, kurşun kalemin kağıtta çıkardığı gibi boğuk ve metalik sesin milyonlarcası kafasının içindeydi ve bu o kadar korkunçtu ki başına giren ağrıyla gözlerini kapatmak zorunda kalmıştı.

Kendini dürtükleyen Azra'ya bakmak için zorlukla gözlerini açtı.

"Neden yazmıyorsun? Bunlar sınavda çıkacakmış."

Önce Azra'nın önünde tahtada yazılanların kopyasıyla dolu deftere baktı, daha sonra derste yaptığı gibi etrafa kısaca bir göz attı, herkes tahtadakileri defterine geçirmekle meşguldü.

"Ilgaz, iyi misin? İyi gözükmüyorsun."

Azra'nın konuşması bile o kadar çok ağrıya sebebiyet veriyordu ki, bir an önce susması için içinden dua etmişti. Her sayfaya kazınan her harf Ilgaz'ın beyninin içinde yankılanıyordu ve o kadar güçlülerdi ki hiçbir sese tahammülü kalmamıştı. Sınıfta durmak onun için ölüme dönüşürken daha fazla dayanamadı ve kimsenin bir şey demesine izin vermeden sınıfı terk etti.

EPİLEPSİWhere stories live. Discover now