Gül Kokusu ve Nefret

10.4K 345 25
                                    

İyi okumalar sadık ve kaçık okuyucularım!

Henüz fazla yaşamamasına karşın annesiyle de paylaştığı şeyler bir elin parmağını geçmezdi ve paylaştığı şeylerin yarısı okul notlarından filan oluşurdu. Her zaman mesafeli olan annesiyle arasında asla aşılamayacak olan denizlerin dalgalarını belki de annesinin yoğun iş temposu oluşturuyordu, belki de evde bile hüküm sürdüğü sert mizacı. Kendisi de çok farklı sayılmazdı aslında, insanlarla pek içli dışlı değildi, kendini hemen açamaz ya da açmak istemezdi. Her zaman insanlar yerine eşyalara sığınmış ve halinden hiçbir zaman da şikayet etmemişti. Böyle yaşamaktan memnundu, yalnızlığı bir armağan olarak görürdü ve bu armağana sımsıkı sarılırdı.

Annesiyle paylaşmayacağı şeylerin arasına reglsini de eklemeyi karar verdi, şu an bilmesine gerek yoktu. Zaten hep böyle bahanelerle oluştuğu denizine bir dalga da kendisi eklese kimse hissetmezdi bunu. En azından boğulana dek.

Babası yemek için çağırdığında çalışma masasından kalktı. Kendini üç saatlik bir çalışmaya vermişti, kendi kendine yaptığı terapilerin başında ders çalışmak geliyordu çünkü kafası ancak böyle meşgul oluyordu. Kafasının meşgul olması gerekiyordu çünkü kendi düşüncelerinden ancak onu meşgul edebilecek şeyler kurtarabilirdi. Kimi zaman bu hastalıklı düşünceler -Ilgaz'a göre bunlar gayet normal düşüncelerdi- aniden gelir, kafasının içinde dönüp durur ve belki de uyuyana kadar onu rahat bırakmazlardı. Bazılarıysa yavaşça gelir, Ilgaz bunu gördüğü en basit manzaradan ya da eşyadan,  konuştuğu birkaç insanın mimiğinden anlam çıkarmaya çalıştığında fark ederdi. Düşünceler yavaşça zihnine yerleşir, küçük kızı hapseder ve ancak kendini meşgul edebilecek şeyler yapınca giderlerdi.

Ilgaz bazen şizofreni hastası olduğunu bile düşünürdü ama bunun olması için bazı sesler duyması ya da olmayan görüntüler görmesi gerekirdi. Bunu çok araştırmıştı, ne bir ses duyuyordu ne de aklını çelen bir görüntü geliyordu. Sadece çok fazla düşünüyordu, istemediği kadar fazla.

Hatta şu an odasından salona gidene kadar bin ton şey düşünmüş, düşüncelerini ancak üç kişinin doldurduğu yemek masasına oturduğunda kesebilmişti. Acıktığının farkına yeni vararak yemeklere göz gezdirdi, midesini doldurmak için sabırsızlanıyordu.

Her zamanki rutin sorular soruldu ve Ilgaz aynı sıkkınlıkla her şeyin normal gittiğini, okuldaki derslerini aksatmadığını ve arkadaşlarıyla bir problemin olmadığını söylediğinde konuşma zaten bitmişti, birkaç cümleyle sınırlı olan konuşmaları bugün daha da kısa sürmüş gibiydi, ailecek çok sıkıcı olduklarını düşünmeden edemediyordu.

Yemek faslı bitip odasına çıkmak üzere masadan kalkarken aniden burnuna çalınan gül kokusu durmasına neden oldu. Önce evden gelebileceğini düşündü ama bunu hemen eledi çünkü annesi gülleri hiç sevmezdi ve evinde de bulundurmazdı. İkinci seçenek olarak dışarıdan gelebileceğini düşündü ancak bir bahçeleri yoktu,korkuyla bunu da eledi.

Daha sonra bu kokuyu sadece kendisinin aldığını düşündü. 

Bedenini hızla saran titreme sonucu bacakları daha fazla onu taşıyamadı ve bilincini aniden kaybederek yere yığıldı, sanki kitabın yere düşmesi gibi ya da bir vazonun kırılması gibiydi bu, ani ve gürültülü.

Bilincini kaybetmeden önce çenesinin kilitlendiğini hissetti, dişlerinin kırılacağından korktu, hatta öyle korktu ki içinde bulunduğu durumun ne olduğunun bile farkında değildi. Gözlerinin önünden geçen renkler onu daha da korkutuyordu, bu durumun normal olmadığının farkına vardı ve bilinci tamamen kapandı. O, bunun saatlerce sürdüğünü bile iddia edebilirdi ancak bilinci, yere yığıldıktan sadece birkaç saniye sonra kapanmıştı.

EPİLEPSİWhere stories live. Discover now