Hastalık ve Değişim

8.1K 313 26
                                    

İyi okumalar sadık ve kaçık okuyucularım!

Beyaz sıkıcı duvarların yerini odasının açık sarı renkli duvarları aldığından beri bir hafta geçmişti, hastaneden bu yana eve geleli yedi gün oluyordu ve evde Ilgaz'a gösterilen hassasiyet Ilgaz'ı çıldırtacak seviyeye getirmişti; olmadık zamanlarda arkasına koyulan yastıklar, bu aralar sadece Ilgaz'ın en sevdiği yemeklerin yapılması ve daha bir çok gereksiz şey o kadar can sıkıcıydı ki sanki kendisini ölümcül bir hastalığa yakalanmış gibi hissediyordu.

Hastaneyi özlemeye başlamıştı.

"Bugün Onur Bey bizi çağırdı, birkaç saat içinde hastanede olmamız lazım."

Annesinin konuşmasıyla düşüncelerinden kısa bir süreliğine sıyrıldı, demek doktorunun ismi Onur'du, havalı bir isim olduğunu düşündü.

Kısa bir baş sallamasıyla annesini onaylarken tekrar hastaneye gitme sıkıntısı ruhunu ele geçirmişti, bugün önemli bir sonuç alacağını biliyordu çünkü tahliller için 1 hafta kadar beklemişti, sıradan bir şeyle karşılaşmayacağına o kadar emindi ki.

Birkaç saat geçtikten sonra kendini Onur Bey'in odasındaki rahat deri koltukta buldu, koltuklar rahattı rahatsına ama içini kaplayan gerginliğe hiçbir çare olmuyordu. Doktorun iki dudağının arasından çıkan her şey onun aleyhine ya da lehine olacaktı ama açıkçası pek de umutlu değildi, nedense en başından beri içinde beliren korku ve umutsuzluk, onu bu hastaneden mutlu göndermeyecekti.

"Ilgaz, şu an elimde sana ait olan tahliller var, bize bir hafta önce geldin ve hastanemizde misafir oldun. Biz de bu arada gerekli olan tahlilleri yaptırdık ve şu an elimde tuttuğum muhtemelen senin hiç anlam veremediğin kağıtlar senin vücudun hakkında bize bilgi verecek."

Bu konuşma şüphesiz Ilgaz'ı daha iyi hissettirmiyordu, şu ana kadar yaşadıklarından hiç şikayet etmediğini, bilakis hiçbir heyecanı olmayan kısa hayatını sevdiği bile söylenebilirdi ama şu an hissediyordu ki, kısacık dediği hayatı uzun yaşayanlardan çok daha zor hale gelecekti çünkü gözlerinin içine anlamlı bakan bir çift mavi göz ona öyle olduğunu söylüyordu.

"Yaşadığın ani bayılmalar ve ona eşlik eden şiddetli titremeler, aniden aldığın gül kokusu ya da karşına çıkan renkler dizisi, yüzyıllardır süregelen Epilepsi hastalığının belirtisi aslında. Sara diye de bilinir, maalesef bir tedavisi yok ancak yapacağımız ilaç takviyeleriyle karşılacağın zorlukların belirtilerini en aza indirebiliriz. Can sıkıcı bir durum olduğunun farkındayım ancak senin gibi yüzlerce hastamla da aynı konuşmayı yaptım ve birçoğu hayatlarına normal bir şekilde devam ediyor. Sen de onlardan biri olabilirsin, buna öncelikle hastalığını kabullenip onu düşman gibi değil arkadaşın olarak görmeyle başlayabilirsin."

Biliyordu, hastaneden hatta bu odadan mutlu ayrılmayacağını o da biliyordu ancak bu kadarını tahmin etmemişti. Kısa diye adlandırdığı hayatının ortasına dev gibi oturmuş bu hastalık öylesine ağırdı ki onu nereye koyacağını bırakın, onu nasıl ömrünün ortasından kaldıracağını bile bilmiyordu. Hastalık hakkında hiçbir şey bilmiyordu, nasıl hareket etmesi gerektiği hakkında hiçbir fikri yoktu, ıssız bir adaya düşmüş gibiydi ve yanına alacağı 3 şey hakkı ona tanımamış, öylece bırakılmıştı. Bu hastalıkla nasıl dost olabilirdi ki? Hangi arkadaş arkadaşını zor durumda bırakırdı, ya da onun yaşamını zorlaştırıp her an kendini tedirgin hissetmesine sebep olurdu? Bu hastalığı düşmanı gibi görme cesaretini kendinde bulamıyordu çünkü ondan güçlü olmadığını biliyordu. Zaten hiçbir zaman kendini bir şeylerden daha güçlü bulmamıştı, daha çok gizlenmeyi sever, savaşmak yerine izlemeyi tercih ederdi. Günlerce kafasının içindeki düşüncelerle savaşmaktan yorgun düşmüş olurdu ki dışarıdaki her şeye karşı mağlup olması bu yüzdendi. O yüzden bu hastalığı ne düşmanı olarak görebilirdi ne de arkadaşı. Bu hastalığın ondaki anlamı bu kadardı işte. Tedavisi olmayan bir şey.

Eve geldiklerinde herkeste bir şeyleri bilmenin acısı vardı, Zeynep Hanım kızının bundan sonraki hayatından duyacağı mutluluğu düşünüyordu, Ilgaz'ı çok iyi tanıyordu. Bir şeylerle mücadele etmek için o kadar gücü yoktu ki, bu hastalığın önündeki hayatında yaşayacağı tüm mutlulukları elinden alacağını biliyordu. Zaten mutsuz olmaya yer arayan bir kızı vardı, bu hastalık ona gerekli olan birçok nedeni vermişti işte.

Babası Ural Bey, doğrusu olacakları pek kestiremiyordu, bir anda karşılarına çıkan bu hastalık, bir arada tutmaya çalıştığı küçük ve huzurlu ailesini dağıtacak mıydı? Gözünden sakındığı küçük mutsuz kızını ellerinden alacak mıydı? Küçük kızı büyük bir hastalıkla boğuşurken eli kolu bağlı bir şekilde izleyecek miydi?

Şöyle söyleyelim, bunların hiçbiri yaşanmadı. Ilgaz kimsenin gözünün önünde acı çekmedi, bir şeylerle savaşırken annesi ve babası yanında değildi, epilepsiyi hayatının ortasından kaldırmadı, aksine her şey onun ekseni etrafında gelişti, kendini hiçbir şeyden daha güçlü görmediği zamanlar hala oldu ama böyle düşünürken evrenin en güçlü kadını olduğunun farkında çok sonradan olacaktı, bir şeylerin mücadelesini her zaman verdi, izlemenin daha fazla acı verdiğinin farkına vardı çünkü.

Hayatını değiştiren bu hastalık farkında olmadan kendisini de değiştirmişti, kısacık dediği hayatı şimdi başlıyordu ve yol sandığı kadar da düz olmayacaktı.

EPİLEPSİWhere stories live. Discover now