29

893 114 30
                                    

"Seninle olmak hayatımın şansını yakalamakla eşdeğer tesoro, senden sonra hayatım hayal dahi edemeyeceğim kadar çok değişti. Sanki sihirli bir değnek, başıma dokunup bütün dertlerimi almış gibiydi."

Monitörün karışında dikilmiş avucumdaki kolye ucuyla oynuyordum. Zayn'in sözcükleri kulaklarımda çınlarken ruhum onun sabit kalan kalp atışlarındaydı.

"Kendime şaşıyorum, birini sevebilmek böylesine mucizevi mi hissettiriyor? Sana söyleyememiş olsam bile aramızdaki bu bağ karşılıklı ve sanırım gerçekten adına mucize deniyor. Sen benim mucizemsin mio caro. (Canım)."

"Seni seviyorum." Boş ekrandaki düzensiz hareketler, inişli çıkışlı dalgalar onun hayatta olduğunu gösteriyordu ama tepkisizdi. Beni duyamıyordu, göremiyordu, ne halde olduğumu bilemiyordu. Kalp atışları sonsuza dek benimle kalabilirdi ama varlığının somut bir delili olmadıkça bana yaşam yoktu. Dokunmayı, öpmeyi ya da koklamayı geçmiştim. Gözümün önünde olması bile yeterdi şu saatten sonra. Ondan ayrı kalamıyordum. Bir an önce onun yanına gitmek istiyordum.

"Uyumadın mı?" Yan tarafımdaki sandalye gıcırdadı. Utah.. kardeşim..

Başımı iki yana salladım. "Uyuyamıyorum." Elindeki kahve fincanlarından birini monitörün yanındaki boşluğa bıraktı. Bunu yapmaktan yorulmuyor gibiydi, odanın içinde onlarca kirli kahve bardağı vardı. "Principe nerede?" diye sordum, yüzü aydınlanır gibi oldu bir an. Zayn'e benziyor..

"Nelly'ye yemek yedirmeye çalışıyordu." Omuz silkti, o ikisinin arasında gelişen şeyleri benim kadar göremiyordu. Başımı anladığımı belirtircesine salladım. "Sen yedin mi?" Kahvesinden bir yudum alırken gözlerini kırpıştırdı. "Güzel." dedim yalnızca. Karşımda duran adamla bir bağım vardı ve ben durmuş, bir yabancıyla konuşur gibi konuşuyordum onunla. Biliyor muydu? Zayn ona anlatmış mıydı? Zayn..

"Onun iyi olup olmadığını nasıl anlıyorsun?" diye sordum, yersiz bir merak olmadığı gibi sohbet etmek için küçük bir fırsattı. "Değerleri ekranda görünüyor." Parmağını ekranın sağ altına değdirdi, kanındaki maddeler ve hormonların değerini gösteren küçük bir şema. Bu sayede onun durumunu gözlemliyordu. "Derisinin altında küçük bir çip var." dedi. "Söz konusu sen olunca işlerini asla şansa bırakmaz." Kahve bardağına uzanırken vicdanım sızlıyordu. "Beni böylesine çok.. sevdiğini bilmiyordum."

Bir şey söylemek için ağzını açtı ama bu çok kısa sürdü. Zayn'in değerlerinde tuhaf bir şey vardı, bu ilgisini çekmişti ve ekranı kendine çekip birkaç tuşa bastı. Yüzündeki ifade gittikçe kötüleşiyordu, tedirgindim. Ellerim titreyerek sordum, "Neler oluyor?" Utah başını iki yana salladı, umutsuz görünüyordu. "Değerleri değişiyor. Kanında dolaşan farklı bir madde var." Utah araştırmaya devam ediyordu, ellerimi birleştirip dua etmekten başka yapabildiğim bir şey yoktu o an. "Bana da söyle." diyebildim sadece. "Bilmek istiyorum." Ok gibi kalktı masadan. Zayn'in tıp kitaplarıyla dolu kitaplığından rastgele birkaç kitap çekti ve tahminlerini sıraladı. "Yüksek ihtimalle kanına uyuşturucu enjekte ediliyor." Principe odaya girdi, Utah ile aralarında kendi dillerinde bir şeyler konuştular. Anlamadım ve anlamıyor olmak beni çileden çıkarttı. "Biri ne olduğunu bana da söylesin!"

"Olan şu," Principe ellerini omuzlarıma koyarak karşıma geçti. "Kanındaki madde her neyse, algılarının kapanmasına neden oluyor." Utah ellerini sinirle yüzünde dolaştırdı. "Bir robota emir vermek gibi düşün, kendisine ne söylenirse onu yapıyor. Düşüncelerini kontrol edemiyor, kendini kontrol edemiyor." Bu çok.. korkunçtu. İmkansızdı. "Olamaz.." başımı bilinçsizce iki yana sallıyordum. "Bu mümkün değil bu.."

"Lena, yapabileceğimiz bir şey yok." Principe Utah ile yer değiştirmişti. "Buradan hiçbir şeyi kontrol edemiyoruz ama yanında olsaydık.." Principe Utah'a çok, çok kötü bir bakış attı. Aralarında bir sır var da benim bilmem gerekmiyormuş gibi. "Yeter." dedim dişlerimin arasından. "Sırlardan bıktım artık."

"Bunu bilmek sana bir şey kazandırmaz." Principe temkinli yaklaşıyordu, neler yapabileceğimi bildiği için mi yoksa beni caydırmak için mi böyle söylemişti emin değildim. "Yine de bilmek istiyorum." Ellerini esmer saçlarından geçirerek öfkeli bir tonda soludu. "Kendine küçük dozlarda uyuşturucu enjekte ettiğini biliyordum, direncini arttırmaya çalışıyordu çünkü tüm bunları bir yerde hesap etmişti." Ellerini ovuşturdu. "Don'un kendisini bulacağını biliyordu."

"Siz neden bir şeyler yapmadınız?" Kendi öfkem hızla kabararak su üstüne çıkmıştı. "Tüm bunları bildiğiniz halde, neden ona yardım etmediniz?" Yüzüme bile bakmadılar. Principe'nin ona neden yardım etmediğini gayet iyi biliyordum ama Utah için cevap yoktu. Zayn sadece kendi başına çabalamıştı ve sonu kötü bitmişti. Olanlara inanmakta hala güçlük çekiyordum, onu kurtarmanın bir yolu olmalıydı.

Olmak zorundaydı.

"Onu kendi kaderine bırakamayız." Başımı iki yana salladım, o benim ailemdi. Arkamda kalmasına izin veremezdim. Parçamı bırakamazdım. Parçam olmadan yaşayamazdım. Diğerleri gibi tepkisizce bekleyemezdim. Bir şeyler yapmam gerekiyordu. Bir şeyler yapmaya mecburdum. "Elbette bırakmayacağız Lena, saçmalama." Principe cebinden çıkardığı küçük, küçücük bir şişeyi masanın üstüne koydu. "Bir damlası bile yeter." Göz kırptı. "Ona her ne olursa olsun, tek bir damla bile yeter."

Her ne olursa olsun..

Ölmesine asla izin vermeyecektim. Ona zarar gelmesine asla izin vermeyecektim. O an, ne yapmam gerektiğine karar verdiğim andı ama kendimi ele vermemeye çalıştım. Ölüm Vadisi'ne gidecektim.

Tek başıma.

***

Bir mektup yazdım. İçinde mecbur olduğum yazmıyordu ama kalbimin ait olduğu yere gitmemi hiçbir gücün engelleyemeyeceği yazıyordu. Bana engel olamayacakları. Beni ondan esirgeyemeyecekleri. Durduramayacakları. Onu almadan gelmeyeceğim yazıyordu. O geri dönecekti. Haven iyi olacaktı. Ben dönmesem de olurdu.

Annem de dönmemişti.

Yanıma fazla bir şey almadım. Zayn'in bıraktığı silah, biraz para, telefonum, araba anahtarı ve biraz cesaret. Bebeğimi öptüm, onun için biraz süt bırakmıştım. Onu birkaç gün idare ederdi ama sonrasını düşünemiyordum. Onu Principe'nin boş bıraktığı yatağa, Nelly'nin yanına bıraktım. Bebeğime iyi bakarlar mıydı, Tanrı bilirdi. Ama beni anlayacaktı, onun gerçek ihtiyacını vermek için gidiyordum. Onun nefes alması için gerekli olanı almaya gidiyordum.

Mektubu hepsinin göreceği bir yere koydum, avucumdaki anahtarları sıkarken yüzüğüm takıldı gözüme. Bu sefer onu da alıyordum. Ben daha ölmedim. Senden önce ölürsem hiç düşünmeden çıkartıp atabilirsin. Ama birlikte olduğumuz sürece, ben aksini söyleyene kadar onu çıkartmayacaksın Lena.

"Seninim." dedim. "Ve sana geliyorum."

Önümde uzun bir yol vardı. Arkama  bakmadım ama baksam da vazgeçmeyecektim. Onu alacaktım, geri dönebilir miydim bilmiyordum ama yüzleşme gücüne sahiptim. Principe'nin gösterdiği o küçük şişe ellerimdeydi. Onu emniyetli bir yere sakladım. Derin bir nefes aldım. "Bunu yapabilirsin." dedim kendime. "Bunu yapabilirsin Haven, diğer tüm Kanlı Göl kadınlarının intikamını alabilirsin."

Don'u öldürebilirsin.

Serçe'ye bakmayı ve oylamayı unutmayın! Sizi seviyorum 💕

Death Valley | MalikWhere stories live. Discover now