6

1.4K 143 31
                                    

Yürümek için seçtiğimiz göletin sonunda, altından akan taşkın nehre inat ayakta kalmayı başaran o eski püskü, nemlenmiş tahtalarının gıcırdadığı değirmen kulübesine girdiğimizde içinin göründüğü kadar küçük olmaması şaşırtmıştı beni. İhtiyatli hareket ederek yanlış bir şey yapmamaya çalışıyormuş gibi attığı küçük adımları takip ettim ve kulübenin ortasında duran tek kişilik yatağın bir ucuna oturdum, havanın yaklaşan soğuğu etrafımda o varken sanki hiç işlemiyormuş gibi ani bir sıcaklık yükseldi tenimde. Paltosunu, içine giydiği ceketini çıkarıp odanın köşesindeki tekli koltuğa atarken onu izliyor olduğumu biliyormuş gibi ağırdan aldı yaptığı her şeyi. Ceketinin yumuşak kumaşı koltuğun sert yüzeyinde hışırdayarak kayarken topuğunun üzerinde dönerek gözlerimi bulmaya çalıştı. "Bazı şeyler.." duraksayarak doğru kelimeyi bulmaya çalıştı, bu esnada değirmen kulübesinin kapısını kilitleyerek içime küçük bir korku salmıştı. "Bazı şeyler için yalnız kalmak.. gerekebilir." Başını yasladığı tahta kapıdan kaldırmadığı uzun bir süre boyunca düşünüyordu, beni istemiyor muydu? Bana yeniden döndüğünde yatağın üzerindeki eskimiş battaniyenin kenarlarından çıkan iplerle oynuyordum, parmağıma doladığım bir parça ip, etimi sıkıştırıp canımı yakana kadar gözlerimin derinliklerine baktı, baktı, baktı.. Bir erkek, kendi karısıyla sevişmek için en fazla ne kadar düşünebilirdi?

Derin bir soluk alıp verdi solgun dudaklarından, ayak ucuma kadar gelen ayaklarına bakarken parmakları kollarımı kavramış, beni yukarıya çekmeye çalışıyordu. Tam karşısında durup gözlerinin içine baktım, bakmaya kıyamadığım gözleri titrek birer mum ışığı gibi dağılırken ellerimi koyacak herhangi bir yer arıyordum. İçin için bir şeyleri çözmeye çalışır gibiydi, kafasında neyin döndüğünü bilmeden yaklaşmak istemiyordum ona. İki yanda sallanan ellerimi kavrayarak beni birkaç geri adım atmaya zorladı, tahta zeminin gıcırtısı ve ayaklarımızın altında çağlayan gibi akmakta olan nehir kalbimin gürültüsünü bastırıyordu en azından. Ellerimi bırakmayan ısrarcı elleri, sırtım serin ve nemli iç duvara değene kadar ellerimi kavradı fakat işin gazap tarafı, yaslandığım duvarın dışarısından bile soğuk olup tüylerimi dikelttiği an başlamıştı. Soğuktan mı yoksa onun gözlerinin gözlerime kenetlenmiş olmasının verdiği korkudan mı üşüyordum, bilmiyordum, çok kısa bir anda kafam karışmış gibiydi. Dudakları olabildiğince dudaklarımın yanına sokulurken fısıltıyı andıran bir sesle konuştu. 

"Seni ben seçmedim." Sesinde pişmanlık yoktu fakat sevgiye dair herhangi bir iz de yoktu. Bir parça kırılmış olsam da titremelerimi dindirmek için başımı olabildiğince aşağıya eğdim, nefesi saçlarımın arasından geçiyordu. "Ama ben seçmiş olsaydım sanırım.." Parmakları çenemi kavrayıp bakışlarımızı buluşturunca gözlerinde mavi, koyu yansımalar gördüm, bu ben miydim? "Sanırım senden başkasını seçmezdim, Lena." Bir şeyler söylemek istedim, suskunluğumu bastırmak ve onunla gerçek bir iletişime geçmek. "Zayn ben-" Başını, gözlerimizi ayırmadan usul usul iki yana salladı. "Artık bir şey söyleme." Paltomun açık düğmelerinden sızan ve belimi avuçlayan elleri bedenimi aniden kendine çektiğinde nefesim kesilmişti, soluklanmak içinse hiç vaktim olmamıştı, dudaklarım ağzının içinde kaybolmuştu çoktan. 

Hala ellerimi koyacak bir yerim yoktu, paltomdan sıkılan kolları onu yere iterken kaldırdığım ellerimi refleksel ve doyumsuz bir hırsla yüzünün yanına yerleştirdiğimde belimi daha sıkı kavradı ve dudaklarını ayırmadan geriye doğru adımladı. Onun kollarında olmanın verdiği o büyülü atmosferi, bunun gerçek mi yoksa hayal mi olduğunu düşünürken geçen süreç, buz gibi havaya rağmen ısınan ellerimin, ayaklarımın yanmaya başlaması ancak bir mucize eseri gerçek olmuş olabilir, diye geçirdim içimden. Bedenimi birkaç saniyeliğine havalandırıp yatağın üzerine, biraz dengesizce bırakırken yüzünden sabırsızlığını okuyabiliyordum. Ağırlığını üzerime vererek tenime uzandığında nefessiz kalma durumum devam ettiği için yüzüm aniden kızarmıştı, kulaklarım yanıyordu fakat ağırlığını kullanmayı seviyor gibiydi, sanki özellikle baskı yapar gibi bir hali vardı. "Nefes almayı unutma." dedi, dudaklarında gerçek bir tebessüm vardı, elleri geceliğimin eteğini sıyırmaya çalışırken içimde biriken patlamaya hazır şehvet duygusunun pençesine kapılmış, kalçalarımı kaldırarak ona yardımcı olmaya çalışıyordum. Tabi tüm bunları yaparken nefes alabilmek çok zordu. 

"Hep.." Derin bir nefes almaya çalışarak o bedenimi savunmasız bırakana kadar gözlerimi kapadım, utançtan ölmek üzereydim sanki. "Hep bugünü bekledim" Sesimdeki titreme heyecan, tutku ve sabırsızlıkla harmanlanmıştı. Yüzümde, gözlerimi hala açamamanın verdiği garip bir tebessüm, kalbimde önüne geçemediğim sert vurgunlar vardı. "Seni hayal kırıklığına uğratmak istemiyorum." Yüzündeki ifadeyi görmek için gözlerimi araladım, sesindeki duyguya anlam veremiyordum çünkü. İlk kez bir samimiyet belirtisi görmek hoşuma gitmişti, çıplaklığımı unutmuş onun olmak için hazır bekliyordum. Bir kez daha onun olmak için.. "İtiraf et," dedi. "Beni evlenmeden önce de seviyordun." Parmak uçlarıma kadar kızarmıştım. Gömleğinin düğmelerini çözmeye çalışırken sadece işine odaklanmış gibi görünüyordu, haz veya zevkten herhangi bir iz ararken buldum kendimi. O iki karanlık mücevherde bulmayı umduğum herhangi bir şey görmeye çalıştım. "Senden başka hiçbir şey düşünemiyorum." Düğmelerinden sıkılıp gömleğini tişört gibi çıkartmaya çalışırken kurduğum cümle onu durdurmuştu. Boynuna astığı birkaç metal kolye birbirine çarpıp sesler çıkartarak göğsüne düşerken gözlerindeki ifadeyi okumak imkansız hale gelmişti. "Ne..zamandır?" Yüzü bembeyaz kesilmişti, kollarındaki gömleği her an geri giyecekmiş gibi görünüyordu. Ona yanlış bir şey söylemiş olmanın verdiği endişe, her şeye rağmen gerçeği söylememe gölge düşürmüyordu. "İlk gördüğüm günden beri." Havadaki kolları cansız birer et yığını gibi kucağına düştüler. Gömleği hala omuzlarında, çıkarılmak veya giyilmek üzere arada kalmışçasına bekliyordu. Yüzünde anlamsız bir durgunluk, bir boşluk veya bir şeylerden dolmuş olmanın verdiği hüzün vardı. Doğrulmaya çalışarak koluna dokundum, annesiz büyümüş bir adamı incitmek isteyeceğim son şeydi. Özellikle ondan başka bir hayat düşünemiyorken. 

"Eğer bunu bana söylememiş olsaydın.." Gözlerini diktiği yerden kaldıramıyordu, kaşları hüzünle yere düşmüş gibiydi. "Bu benim için görev gibiydi." Dudakları titriyordu konuşurken. "Sadece sana, hayatının sonuna kadar bana katlanabilmen için bir bebek verecektim." Daha açık anlamamı sağlamaya çalışır gibi gözlerini gözlerime perçinledi. "Herhangi bir zevk almıyordum." 

Kelimeleri kafamın içinde vura vura ilerliyordu. Bağlantımı kaybetmiş gibiydim o an. Beni sevmediğini bildiğim bir adam için yük olmak ağır gelmişti. "Görev gibiydi." diye tekrarladı iç sesim. Benimle sevişmeyi görev olarak görüyor.  "Bana katlanabilmen için.." Midemin bulandığını hissediyordum. Her an kusacak gibiyim daha kötüsü kalbim atmayı kesmiş gibiydi. Taşa dönmüştüm, hareket edemiyordum. "Lena.." adımı mırıldanırken kolundaki elim yana düştü. Düşünceler, yapılabilecek herhangi bir şeyin ihtimali zihnimde hızla dönerken ben kararımı çoktan vermiştim. "Lena, özür dilerim ben-" Bana uzatmaya çalıştığı elinin önünü keserek onu uyardım. "Bana dokunma." Beni bıraktığı yataktan hızlıca kalkıp geceliğimi, utanç ve öfke içinde giyinmeye çalışırken o çoktan gömleğini geçirmişti. "Lena," adımı tekrarlayıp bir köşeye sinerek hareketlerimi izliyordu. "Özür dilerim." dedi. "Özür dilerim, özür dilerim, ben, ben çok üzgünüm." Paltomu ve ayakkabımın tekini ararken etrafımda beliren kolları kızgınlık sınırımın çok üstündeydi. "Bana dokunma!" Sesimin daha yüksek çıkması için çabalayarak kollarını kendimden uzaklaştırdım. "Dokunma bana! Dokunma!" Kolları çevremi çepeçevre, sımsıkı sardığında çaresizce, gözyaşlarımla denkmişçesine onu yumruklamaya başladım. "Dokunma! Senden nefret ediyorum anlıyor musun? Nefret, nefret, nefret ediyorum senden!" Ona vurmama veya ondan kurtulmama önem vermiyormuş gibi beni kollarında tutmayı sürdürdü, hiçbir şey söylemiyordu. Onunla evlenmek en başından hataydı, her gün biraz daha öldüğüm bu evde artık verecek hiçbir şeyimin kalmadığını işte o an anlamıştım. Sevdiğim adamın kollarına, bütün nefretime rağmen yığılıp dermanı yine onda bulmaya çalışırken yapılacak tek seçenek gözlerimin önünde bir şimşek gibi çaktı. 

İntihar etmek. 

Death Valley | MalikWhere stories live. Discover now