13

1.1K 135 40
                                    

Soğuktan buz kesmişti, ne sarılmama ne de öpmeme izin vermemişti başta. Konuşmuyordu, bitkindi, yorgundu, çaresizlik gözlerinden bedenine işlemişti ilmek ilmek. Banyodaki küveti sıcacık suyla doldurup içine gömülmesine izin vermiştim, belki sonrasında bir şeyler yer ve biraz uyurdu. Ama ona ne istediğini sormak için banyoya yöneldiğimde suyun tazyikle akan gölgesinde bir çocuk gibi için için, hıçkırarak ağladığını duydum. Çaresizliğimi anlatacak kelime, hissimi tarife mümkün bir yol yoktu. Adeta eriyordum onun çektiği ıstırabın derinliğinde. Ne yaşamıştı, onu ne üzmüştü de bu hale gelmişti hiçbir fikrim yoktu ama, onu bu hale getirenlerden biri olduğumu bilmek kalbimi, ruhumu paramparça etmişti. Yumruk yaptığım elim havada, gözyaşlarımı gözlerimde tutuyor, içeriye girip girmeme konusunda kararsızlık yaşıyordum. Girsem, belki içine attıklarını bitirememenin sıkıntısını yaşayacaktı ilerde, girmesem perişan olacak, ondan bir iz görmek, adımı söylemesini beklemek zorunda kalacaktım. Dayanamadım, öldür beni dediğinde gözlerinde gördüğüm o acıyı hatırlamaya dayanamadım.

"Zayn?" Adını mırıldanır gibi kısık sesle söylemiştim, küvetin içine büzülmüş, kollarını karnına çektiği bacaklarının etrafına sarmıştı. İki büklüm oturmuş, öylece karşıya bakıyor oluşu beni öldürüyordu. Ses çıkarmadı, çaktırmadan gözlerini kuruladı ve tepkisizliğini sürdürmeye devam etti. Elimden geldiğince gülümsedim, anladığımı anlasın istemiyordum. Lavabonun kenarında duran yumuşak, küçük havluyu alarak yanına oturdum, canını yakmadan kabaran yaralarını temizlemek istiyordum. "Acıtırsam söyle." Çenesinden yakalayıp yüzünü kendime çevirdiğimde doğrudan gözlerime bakıyordu, bakışlarındaki o ifadede kilitleniyordum, onu ilk gördüğüm gündeki gibi nutkum tutulmuştu. Nefes alamıyordum. Yalvarırım sana, bana öyle bakma.

Elimdeki havluyu sıcak suyla ıslatıp dudağında dolaştırdım, sıcak su derisini buruşturmuş, kuruyan kan parçalarının açığa çıkmasına sebep olmuştu. İçi iyice temizlenene kadar, nazik ve narin bir şekilde temizledim yaralarını, sağ gözünün altında uzun bir çizik vardı, iz bırakacak gibi duruyordu. Ona başına bunların nasıl geldiğini sormak istemedim, kırık kalbini onarmaktan başka hiçbir şey istemiyordum o an. Yüzüne bakmaya dayanamıyordum, beklenti dolu bakışlarına uygun karşılığı veremiyordum. Çaresizliğini kalbimin her yerinde hissediyor ancak onun için gerçekten ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Çamurla birbirine karışan saç tutamlarını ayırarak elimden geldiğince temizlemeye çalıştığımda veya tüm vücudunu ovalayarak onu tertemiz hale getirdiğimde bile tek kelime etmemişti.

"Senin için bir şeyler hazırlayacağım." dedim, dudaklarımı şakağına uzun uzun bastırıp sevgiyle öptüm onu. "Yatağın üzerinde kıyafetler var, giyinip gel olur mu?" Banyodan çıkmak için arkamı döndüğümde bileğimi yakaladı, şaşkınlıkla bileğimi kavrayan eline baktım, gözlerindeki anlam yoğunluğunda boğuluyordum. "Gitme." Belli belirsiz, içten gelen bir istekti bu. Geri çevirmek istemedim, kalbim götürmedi onu reddetmeyi. Bileğimi kavrayan elini tutup yanağıma kaldırdım, onun kadar en az, sevgisine ihtiyacım vardı. Yüzüme dokunmadı, bana çok yakın, bir o kadar da uzak davranmaya çalışıyordu. Yanında isterken uzaktan ilgilenmeyi tercih ediyordu, kalbimi kırmıyordu ama ona ulaşmamı engelliyordu. Oysa ki ben en çok ona ulaşmak istiyordum.

Elinden tutup odama götürdüğümde etrafa garipseyerek bakmıştı, evlenmeden önceki odamda pembe tonları ve çocuksu eşyalar hakimdi. Oyuncaklar, ojeler, sağa sola saçılmış posterlerle dolu odamı incelemekten mutluluk veya zevk duyduğunu söyleyemezdim, aslında mutlu bile değildi. Üzgündü, çok üzgündü ve karmaşanın içinde, neye, hangi duyguya odaklanması gerektiğini bilemiyor gibiydi.

Yolunu kaybetmişti.

Babamın dolabından aşırdığım bir tişört ile rahat bir eşofman altını ona uzattığımda bundan sıkılmış gibi onlara karşı ilgisizlik gösterdi. Belindeki havluyu düzelterek yatağın ucuna oturdu, sakin kalmaya çalışıyordu ama içinde kopan fırtınaları, gözlerinden taşan duyguları okuyabiliyordum. Elime aldığım tişörtü katlayıp başından geçirirken herhangi bir tepki vermedi ancak eşofman altını bir şekilde kendi giymeliydi, eğilemiyordum. Karnımı tutarak doğrulmaya çalıştığımda koluma girdi, ondan destek almak içimi ısıtmıştı garip bir şekilde. Eşofmanını giyerek tekrar yatağa kurulduğunda banyodan aldığım acil durum çantasını açıyordum, yaraları mikrop kapacak diye endişeleniyordum, onun kılına zarar gelsin istemezken birileri ona dokunmuş, canını yakmıştı.

Death Valley | MalikWhere stories live. Discover now