12

1.1K 137 34
                                    

Yine de böyle olur muydu diye düşünüyordum günlerdir. Yaşamasaydım, o uçurumdan aşağıya düşüp ölseydim de mezarımı ziyarete gelir miydi? Ben bir yanlış yapmıştım, belki gelirim demişti. Gelmeyeceğini dile getirmemişti ve ben o ihtimale sarılıp yaşama tutunsaydım belki şimdi yan yana olurduk. Principe ile yakınlaşacak ne vardı sanki? Onu bu kadar çok severken yerine nasıl olmuştu da bir başkasını koyabilmiştim, aklım almıyordu. Kalbime ve duygularıma nasıl da ihanet etmiştim öyle. Beni asla affetmeyecek hatta bir daha hiç gelmeyecekti. "Özür dilerim sevgilim." diyordum her an içimden, "Seni bir de ben incittiğim için özür dilerim."  Ancak bunların hiçbiri kaybımı geri getirmiyordu. Gözlerim yollarda onu bekliyordum günlerdir, ne yiyebiliyor ne de içebiliyordum. Gözüme uyku girmiyordu, ne zaman gözlerimi dinlendirsem onun yaşlarla yıkanmış bakışları vicdanımı delip geçiyordu. Kendimden nefret ediyordum. Belki de bana ihtiyacı vardı ve ben ona verilebilecek en kötü cevabı vermiştim. Şimdiyse kollarına yeniden girebilmenin hayaliyle kavruluyordum. Sıcacık teninde hapsolmak, dudaklarımı yanaklarında, dudaklarında gezdirmek istiyordum. Bu istek beni günden güne daha da fazla tüketiyordu, onsuz bir hayat düşünemiyordum artık. Yarınım yoktu, onu beklerken zaman geçmiyordu, sanki her gün birbirinin aynıydı. Sanki zaman donmuştu ve ben bu cezanın içine hapsolmuş gibiydim. Bir fanusun içinde yaşıyordum ve birileri yemeğimi vermediği sürece ölüp gitmeye mahkumdum. Yaşamak için karnıma yemek girmesi ne kadar gerekliyse ruhumun beslenmesi için de kalbime o kadar sevgi girmeliydi. Kalbimi onunla paylaşmayı ne kadar da çok istiyordum, Tanrı biliyordu ancak başka kimsenin ruhu duymuyordu.

"Yemek yemen lazım." Principe, o günden sonra bana elinden geldiğince hiçbir şey olmamış gibi davranmaya çalışıyordu. Ancak ben artık herkesle olan irtibatımı koparmış gibiydim. "Kendini düşünmüyorsan bile bebeği düşünmek zorundasın." Gözlerimi yağmur yüklü bulutların süslediği gökyüzünden almaya çalışırken onu son gördüğüm yere takıldı bakışlarım. İçim titremişti. Gözlerindeki o ifade ölmek istememe sebep oluyordu. Kalbimi kaybetmiş gibiydim, kalpsiz yaşamak böyle bir şey miydi? İnsan kalbi olmadan yaşayabilir miydi? Belki de Zayn şimdiye kadar kalbi olmadan yaşamıştı ve ona sunulan kalbi almak için geldiğinde ben kalbime ihanet etmiştim.

Kendimden nefret ediyordum.

"Lena, bebeği öldürmek mi istiyorsun?" Parmak uçlarımla karnımın üzerine dokundum, iyi miydi bilmiyordum ancak son günlerde fazla kıpırdamıyordu. Derin derin içimi çekerek gözlerimi sildim ve yemeklerle donanmış masaya adımladım. Kendimi zorlayacaktım ancak yiyebilir miydim emin değildim. Principe yanı başımda durmuş, masadan kalkmama engel olmak için gardiyanlık takınmıştı. Onu görmek istemiyordum, olanların tek suçlusu olarak görmüyordum da ancak o bana yakınlaşıp aklımı karıştırmasaydı belki..

Yine de hiçbir şey değişmezdi çünkü kendini koruması gereken bendim.

Principe başımda dikildiği halde bile tabaktaki yemeklerle oynamaktan daha iyisini yapamamıştım. Gözlerime hücum eden yaşlarla savaşmayı bırakmıştım artık. Kolumu masaya yaslayarak için için, ilk okulda babasının aldığı kalemi kaybetmiş bir çocuk gibi ağladım. Kalbim, ciğerlerim acıyordu ağlamaktan. Onsuz yaşayamazdım artık, bundan emindim. O benim nefes alma sebebimdi adeta ve şimdi, onsuzlukta ben her gün biraz daha ölüyordum. Saçlarımda dolanan yabancı parmakları tiksintiyle savuştururduğumda kırgın bir sesin bana, "Sen onu seviyorsun." demesi acımı daha da çok katlamıştı. "Git buradan Principe." Sinirle ayağa kalkar kalkmaz ağzımdan bu zehirli sözcükler döküldü, her ne kadar onsuzlukta benim yanımda yer alıp destek vermiş olması umurumda değildi, acı çekiyordum ve bu sorumluluğu tek başıma kaldıramıyordum. Ağlayarak salona geçtikten çok kısa bir süre sonra evin kapısı açılıp kapandı. Bu gece evde yalnızdım, babam şehir dışındaydı ve Principe'yi ben kovmuştum. Yalnızlık iyi gelir miydi bilmiyordum ama, kendi başıma kalmam gerekiyordu. Bir şekilde düşünmeye ve onu aramaya ihtiyacım vardı.

Ancak ona dair hiçbir şey bilmediğim gibi telefonunu bile bilmiyordum.

***

Saatlerdir oturduğum koltukta evin yalnızlığını solumaktan ve belki biraz da ağlamaktan kendimi kötü hissediyordum. Midem bulanıyordu, güçsüz düşmüştüm ve onsuzluk ruhumu bozuyordu. Bir çeşit gıda zehirlenmesi gibiydi bu, onsuzlukta kalbim ağrıyor ve ruhum çürüyordu. Babam haftalarca burada olmayacaktı, Principe'ye güvenip beni onunla bırakmıştı ancak onu göndereli saatler olmuştu ve dışarıda gök gürültülü sağanak yağış vardı. Çocukluğumdan bu yana oldum olası böyle havalardan korkmuştum ve şimdi yalnız olduğumu bilmek içimin ürpermesine neden oluyordu. Uykusuzdum ama uyuyamayacak kadar bitkin hissediyordum, her yerim ağrıyordu ve ayaklarım şişmişti. Bebeğin varlığını bile unutuyordum artık, şimdi ben yoktum, bebek yoktu, sadece Zayn ve ona duyduğum aşk vardı. Aşkım yoksa nefes almanın da anlamı yoktu. Bu yüzden, yapılacak fazlaca bir şey de yoktu.

Ansızın soğuyan havada tatsız bir şeyler dönüyordu, kendimi zorlayarak su içmek için mutfağa yöneldiğim sırada aklımdan türlü türlü pek çok kötü fikir dolanıyordu, evde tektim ve bundan daha güzel fırsat olamazdı.

Bir dahakine seni kurtaramam.

Telefon salonun içinden evin bütün boşluğuna yayılarak acı acı çalmaya başladığında kötü düşüncelerimin esiri olmama ramak kalmıştı. 

Adımlarım hızlı değildi, karnım burnumdaydı ve ağrılar hareket yetimi kısıtlıyordu. Babam arıyor olabilirdi ve eğer bana ulaşamazsa Principe'yi beni kontrol etmesi için göndereceğinden adım kadar emindim. Onu görmek istemiyordum, en azından bugün canı cehennemeydi.

"Lena?" Arayan Principe'den başkası değildi, telefonu kapatmak üzere kaldırdığımda benden önce davrandı. "Dinle beni," dedi sesi hırıltılı geliyordu. "Yanına gelmemi istemediğini biliyorum ama birinin sana göz kulak olması gerekiyor." Sesinden acı çektiğini anlayabiliyordum fakat bu biraz fiziksel acı gibiydi. "Kendime bakabiliyorum." dedim, ona ihtiyacım yoktu. Hırıltılı sesine sinir bozucu bir gülüş eklenmişti. "Şimdiden elinde bir bıçak olduğunu hissedebiliyorum." O ana kadar elimde bir bıçak olduğundan bile haberim yoktu, onu beklemeden bir köşeye fırlattım. Artık daha fazla saçmalamak yoktu. Principe, boğuk gülüşünü sürdürürken sessiz kaldım, beni kendi halime bırakması için kendimi yeterince ifade ettiğime inanıyordum. "Önemli işlerim çıktı ama öyle olmasaydı bile sana gelemezdim bu yüzden düşündüm ki.." Bir an için duraksayarak sessiz bir küfür savurdu, sesi geriden ve derinden geliyordu. "Düşündüm ki, sana iyi gelecek biriyle olman hepimiz için daha iyi olacak." Görmüyordu, gözlerimi devirip telefonu kapatmak için yeni bir hamleye kalkıştığımda bir solukta kurduğu cümle durdurdu beni. "Onu sakın gönderme Lena, sensizlikten ölmek üzereymiş gibi bir hali vardı."

Kapı çalmıştı, korkudan mı yoksa duyduğum son sözcüklerden mi bilemiyorum, aynı anda telefonu kapamıştım. Kapı birkaç adım ötemdeydi ve kalbim ağzımda atıyordu, neden bu kadar çok heyecanlanmıştım ben? Korkuyordum, dışarıda yağmur yağıyor, gök gürüldüyor ve kalbim ciğerlerimin arasından kurtulmaya çalışıyordu. 'Olamaz.'dedim içimden, o değildir..

"Lena?" Karanlık holün içinde tanıdık bir ses yankılandığında nefesim kesildi. Kapı zili çalmıyordu artık ama, demir yüzeye vuran parmaklarının tıkırtısını duyabiliyordum. Onu geri gönderme, sensizlikten ölmek üzere.

Parmaklarım kapının kolunu kavrayıp ağır ağır araladı, nefes almayı bırakmıştım. Buradaydı. Gözlerime inanamıyordum, nasıl olmuştu bu? Üstü başı ıslak ve çamur içindeydi, yüzünde, gözünün altında, kaşında ve dudağında derin kesikler vardı. Biriyle kavga mı etmişti? Düşündüm ki, sana iyi gelecek biriyle olman hepimiz için daha iyi olacak.

Gözlerim doluyordu hızla, kan çanağına dönmüş gözleri ve içine kadar ıslanmış bir halde öylece karşımda durmuş gözlerime bakıyordu. Ayakta bile durmakta güçlük çekiyordu, kalbim bunu kaldıramayacaktı. Elimi ona uzattım, söylemek için kelime bulmaya çalışırken benden önce davrandı. "Dayanamıyorum." dedi, sesindeki çaresizliği iliklerime kadar hissetmiştim. "Dayanamıyorum.. Öldür beni.."

Death Valley | MalikWhere stories live. Discover now