18

1.1K 134 10
                                    

Gece boyunca yağmur yağdı. Zayn benimle başka herhangi bir şey konuşmadan yatağa uzanmış, sırtını bana vermiş ve düzensiz nefeslerle uyanık olduğunu belli etmişti. Uyuyamıyordu ama gitmiyordu da. Gitmesini istemiyordum ama içimde bir parça korku da vardı. İlerde ona nasıl güvenecektim? Bebek doğmak üzereydi, onu benden başka kim koruyabilirdi? Zayn babasıydı ama ona güvenmiyordum, ne bana ne de bebeğe sahip çıkamayacaktı artık böyle düşünüyordum. Don'dan kurtuluş yoktu, bunu anlamıştım. Kendi oğluna zarar veren adamın ne boyutta korkutucu olabileceğini kestiremiyordum bile. Sadece, birlikte olduğumuz süre içinde bir aile gibi davranamaz mıydık, merak ediyordum.

"Uyuyor musun?" Fısıltım karanlık odaya bir perde gibi dağılmıştı. Derin derin içini çekti ve cevapladı. "Hayır." Camdan vuran dolunayın altında parlayan parmaklarımı dudaklarıma götürdüm, tırnaklarımı kemirmek bir nebze olsun yatışmama yardımcı oluyordu. "Zayn?" Uzun bir süre cevap vermedi, sessizlik uzayıp giderken ona, "Haven aramıza katıldığı zaman.." ile başlayan bir cümle kurdum. Bacaklarını oynatmıştı bu konunun ilgisini çekeceğini tahmin etmiştim. "En azından bir süreliğine gerçek bir aile gibi davranamaz mıyız?" Ağırlığını verdiği bacağını altından alarak sırt üstü uzandı. Dudaklarında o samimiyetsiz gülümsemenin varlığını hissediyordum. "Gerçekten istediğin bu mu? Mutlu olmak için buna mı ihtiyacın var?" Kollarını başının altına alırken elimden geldiğince ona döndüm, bazı şeyleri neden söylediğini yüzüne bakmadan anlayamazdım. Beni gördüğü an gözlerini üzerime çevirdi, anlaşılan bu gece canımı fena halde yakacaktı. Sözleri bıçak gibi kesiyordu. "Sana kendi irademle sarılabilirim Lena veya öpebilirim veya sen mutlu ol diye seninle sevişebilirim."

Dudaklarımdan acı dolu bir gülümseme kaçtı, ona görev bilincini hatırlatmamak için kendimi çok zor tuttum. "Tüm bunları hissedip anlamlandırabilirsin Lena ama ben hissedemem." Sinirlerim harap durumdaydı, dudaklarımdan kocaman bir kahkaha fırladı, ağlamak istemediğim için verdiğim tepkiydi bu. Onun üstün görevi bilinci, hissizliği ve çocukluktan gelen bir anı sinirlerimi germişti. "Hissedemezsin." dedim ona. "Doğru." Öfkelendi. Kaşlarını çatıp bana deli gibi baktığında gözlerimi gözlerinden çekmedim hiç. "Neye gülüyorsun?"

"Bana birini hatırlattın." dedim ona. "On bir yaşındayken babamın bir çeşit.. iş toplantısında bulunmuştum. Geniş bir alana yayılan bahçede koşturmamı ve kendisini beklememi söylemişti babam." İlgisini çekmediğini bildiğim halde anlattım, kendisini  bilmesi gerekiyordu. "O gün o durumda olan tek kişi ben değildim şanslıydım ki, etrafta bir sürü çocuk vardı ama.. oyun oynamak için en yanlış çocuğu seçmiştim." Gözlerini gözlerime dikip kalanını merak etmeye başladığında gülümsedim. "Çok yakışıklı, sakin bir çocuktu. Ama anlamadığım bir şekilde çevredeki diğer çocuklar onu itip kakmaya ve hakaret etmeye başladı. Sonra ne oldu biliyor musun?" Ona sokulup fısıldadım. "O güçlü görünen, yapılı çocuk her şeyden vazgeçmiş bir halde yere yığıldı, kimseye karşılık bile vermedi. Başta onun delirdiğini düşünmüştüm ama şimdi bakıyorum da.. sadece hissizmiş." Kolumun üzerinde dönmeye çalışarak ona sırtımı verdiğimde çıt çıkmıyordu dudaklarından. Bu tepkiyi bekliyordum, hatırlaması zor olmayacaktı.

"Anlattığın çocuk bendim." dedi ansızın, göz yaşlarımı dizginlemek için dudağımı çiğnedim. "Bu daha kötü ya." Kafasını karıştırmışım gibi garip bir sesle sordu. "Neden daha kötü?" Gülümsedim yeniden, bugün ne kadar da zor bir gün olmuştu böyle. Bitkinlikten kırılıyordum ama, cevap vermek de istiyordum. Ona içimden geçen en samimi duyguyla konuştum. "Çünkü sana kendimle ilgili en büyük sırrı verdim." dedim. "Seni.. ne zamandan beri sevdiğimi.." Sustum. Karşımda bana veya herhangi birine karşı verecek bir parça sevgisi bile olmayan bir adam vardı. Ağlama hissimi bastırmak için gülümsedim, gülümsemek yanaklarımı acıttı. Acı hissi kalbimi harekete geçirdi, gerildim. Yanında yatmak istemediğimi fark ettim. Gitmek istedim, gidemedim. Kendimden yeniden nefret ettim.

"Demek sen.." Sözü aniden kesildi, nefesi kesilmiş gibi teklemişti. "Lena.." Söylemek istedikleri, merak ettikleri vardı. "Sen beni.. ilk gördüğünde ne.. ne hissettin?" Kıkırdadım, birinin artık beni susturması gerekiyordu yoksa deli gibi ağlayacaktım. "Seni görünce ne hissettim? Hmm.." Sesim titredi, kendimi ele verdim ama zaten bunun artık bir önemi yoktu. Ne hissediyorsam olduğu gibi söylemek istedim. "Eğer seni mutlu edecekse, gözlerindeki kederde boğulmayı istediğimi hatırlıyorum." Elimi başıma götürdüm, çatlayacak gibi ağrıyordu. "Sonra.. senin ne kadar.. masum olduğunu düşündüm sanırım. Yardım etmediğim için, seni yaralı halde bıraktığım için senelerce pişmanlık yaşadım.." Anılar gözlerimin önüne değdikçe göz yaşlarımı tutmak zorlaşıyordu. Her şeye rağmen gülümsedim. "Büyürken hep etrafında olmak istedim. Davetlerde ilgini çekmeye çalışan kızlardan olmadım ama seni hep kuytudan izlerdim. Yanına yaklaşan bir kız görünce.. ölmek istiyordum.."

"Ben bunların hiçbirini bilmiyordum." dedi, sesinde suçluluk hissi yoktu sadece şaşkınlık ve olmaması gerekenden bile fazla rahatlık vardı. "Sen ne biliyorsun ki?" dedim öfkeyle. "Sen hissiz ve bencil herifin tekisin." Yataktan çıktım. Konuşma bitti. Haven'ın odasına sığındım ve kapıyı arkamdan kapattım. Ağlamamak için kendimi tutmaktan ciğerlerim acımıştı. Kendimi bıraktım, sevgisizlikten, durmadan kavga etmekten, sırlardan sıkılmıştım, artık dayanacak gücüm kalmamıştı. Kendimi emzirme koltuğuna bıraktım güçlükle, yalnızlığım bu gece kendini iyiden iyiye hissettirmişti. Bebek yer değiştiriyordu, karnımda garip bir sancı vardı ve huzursuzdum. Elimi karnıma koydum, hayatımın kalanında sadece ikimiz olacaktık.

"Bebeğim," diye fısıldadım. "Kız veya erkek olman fark etmiyor sadece.. elini çabuk tut." Dudaklarım titriyordu konuşurken, neden daha önce bunu akıl edip konuşmamıştım ki onunla? "Çabuk gel," dedim tekrardan. "Çünkü annenin dayanacak gücü kalmadı.."

***

Telefon çalıyordu, muhtemelen ev telefonuydu. Gözlerimi ovalayıp alt kattan gelen erkek sesine yoğunlaştım. Sesi boğuk geliyordu, ne olduğunu anlamak için kapıyı araladım. "Gelemem." dedi karşıdaki kişiye. "Karım hamile, onu bırakacak kimsem yok." Normal zamanımda olsa bunun için mutlu olup umut etmem gerekirdi ama ben boşluktan başka hiçbir şey hissedemiyordum. Derin bir nefes alıp odadan çıktım, yatak odasının kapısı her nasıl olduysa tamir edilmişti, etrafa saçılan parçalar sanki hiç orada değilmiş gibi yok olmuştu. Sanki düne dair hiçbir şey yaşanmamıştı. Banyoya girdim, yüzümü yıkadım. Alt kata indiğimde onu kapının önünde, bir kutuya bazı eşyaları doldururken buldum. Ne olduğunu merak etmiyordum, sadece merdivende durdum ama arkasına dönünce haliyle beni fark etti. "Günaydın." dedi, yüzünde garip bir ifade aradım ama o aynı adamdı. Bazen duvara konuşsam daha iyi olur diye düşünüyordum. Cevap vermedim, yanına gidip kutuya attıklarına göz gezdirdim. Üzerinde adının yazılı olduğu masa üstü kartelası ile dışarıya, evin girişine konması muhtemel bir pano duruyordu. Üzerinde yazanı okudum içimden, Doktor Zayn Malik.

"Para kazanmamız gerekiyordu, bu şekilde daha fazla yaşayamayız." Gözlerimi kutudan ayırmadım. "Ve sen de eline gelen bir işi reddettin." Elimi karnıma koyarak bebeğin tekmelerine karşılık verdim, onun bir daha yalnız hissetmesine izin vermeyecektim. "Ne yapabilirdim Lena? Seni bu şekilde bırakamam." Omuz silktim. "Her durumla başa çıkabilirim." Yanımdan rüzgar gibi geçip salona yöneldi, bir şekilde iyi başlasak bile sonu hep kötü oluyordu. "Bununla çıkamazsın." Ses tonunda inat isteyen bir kavganın başlangıcı vardı. "Ya suyun gelirse? Tek başına doğum yapamazsın!" Bir şeylerin yeri değişti, salona gitmeden olduğum yerden ona bağırdım. "Senin için bu kadar önemli olduğunu bilmiyordum!" Rüzgar gibi girmişti olduğum yere. Sinirden dönmüş gözleri ve kızarmış yüzüyle, "Sen aklını mı kaçırdın?" diye bağırdı. "Hamile olduğunu bildiğim halde seni nasıl bırakabilirim?" Gözlerimi devirdim, birbirimizden nefret ederken bir şeyleri yürütmenin anlamı yoktu. "Sevgisiz ve hissiz bir adam için bir şeyler ifade ediyor olmak ne kadar da.. etkileyici." Canı yansın istiyordum. Bencilliğinden bıkmış usanmıştım artık. Sadece kendi hisleri yoktu, benim duygularımı öylece ezip geçemezdi. "Sen delirmişsin." dedi sadece, çantasını ve ceketini alırken ağız ucuyla, "Sancın olursa sadece sıcak suyun içinde bekle ve suyun gelene kadar sakın onu itmeye kalkma." Eli kapıya uzandı, kaçıyordu. Her fırsatta olduğu gibi kaçıyordu. Onu suçlayamazdım, kaçmak çok rahatlatıcıydı. "Defol!" diye bağırdım arkasından, dönüp ters bir bakış attıktan sonra araba yolunda gözden kayboldu. Karnıma sancı girdiğinde onun gerisin geriye çıkışını seyrediyordum. Suyum geldiğindeyse, olduğum yere yığıldım. Gitmemesini söylemem gerekirdi ama, bazı şeyler için çok geçti.

Haven, bir şekilde gelecekti. Babasıyla ya da babası olmadan.

Death Valley | MalikМесто, где живут истории. Откройте их для себя