9

1.2K 154 26
                                    

Böyle olacağını düşünmemiştim. Önce ayak parmaklarım, sonra bacaklarım, ellerim ve kollarım üşüyecek, peşinden sonsuz bir sıcaklık gelecek ve huzur içinde öleceğim sanmıştım. Fakat tamamen farklı hissettirmişti. Ayaklarıma ilk değen suyun üzerine toplanan çamur birikintisi olmuştu, son anda nefes almayı başarmıştım. Duyduğum bütün sesler aniden kesilmiş, yerini yoğun bir sessizliğe ve anlamsız bir uğuldamaya bırakmıştı. Gözlerimi aralamakta güçlük çekiyordum, su çok soğuktu ve iliklerime kadar donmuştum. Nefesimi idareli kullanmayı aklımdan geçirdiysem de bunun bana bir yararı olmayacaktı, sonunda nasıl olsa bitecek ve beni sonsuz uykuma gönderecekti. Kendimi yukarıya çekmek istedim bir an, kollarımı kaldırıp yükselmeye çalıştım ancak vazgeçmek çok da uzun sürmemişti. Ağırlığımı yavaş yavaş suyun dibine bırakıyordum, hafiflemiştim, su bedenimi taşıyordu ve dinginleşiyordum. Tüm günahlarımdan arınmış gibiydim, vaftiz edildiğim ilk gün gibi, tertemizdim şimdi. Dudaklarımdan küçük bir hava kabarcığı yükselip suyun yüzeyine tırmanırken gözlerimi araladım. Suyun altı, üstüne göre berrak ve cam gibi şeffaftı, gördüklerim karşısındaysa tüylerim ürpermiş, tenimi suyun soğuğundan daha keskin bir soğuk almıştı. 

Gözümün görebildiği her karışta, soğuktan donmuş kadın cesetleri vardı. 

Dehşet içinde kalmıştım, panik duygusu kalbimi sarmıştı. Ellerimi kaldırdığım an, gözlerimin içine donuk gözlerle bakan kadınlara çarpıyordum. Bacaklarımı oynatamıyordum, bedenim ağır çekiyordu ve etraftaki göz sayısı gittikçe artıyordu. Panikle ağzımdan daha çok nefes kaçırdım, durumum gittikçe zorlaşıyordu ve hareket edemiyordum. Çığlık atmak istiyordum, bunu yaptığım için pişman olmuştum, çevremde neden bu kadar çok kadın vardı? Bu insanlara ne olmuştu? Aklımı kaçırmak üzereydim ve vücudum akıntıya doğru, iradem dışında çekiliyordu. 

Çağlayana çekiliyordum. 

Bir şeyler yapmam gerekiyordu, etrafımdaki ölü gözlerden sıyrılmam, çağlayandan düşmeden önce karaya çıkmam gerekiyordu. Ölmek istemiyordum! Çağlayandan aşağıya düşersem hiçbir şansım kalmayacaktı ve nefesim hızla sonuna geliyordu. Dudaklarımdan kaçan bir diğer kabarcıkla birlikte çekilme hızım artmıştı, ellerimi uzatıyor çaresizce tutunacak bir şey arıyordum. Etrafımdaki ceset sayısı artmıştı, hareket mi ediyorlardı yoksa bana mı öyle geliyordu anlayamıyordum. Sonra parmaklarım kenarlı, küçük bir şeye tutundu. Görebildiğim kadarıyla, ucunda küçük bir kuş figürü olan, köşeli ve sivri bir kolyeydi bu. Kime ait olduğunu seçemiyordum ve az sonra çağlayandan düşecektim. Son çaremdi bu, en azından, ölürken bir umuda sarılmış olacaktım. Ama sonra onu gördüm.. 

Yüzü uzaktan seçilmiyordu ama hareketlerini görebiliyordum. Hızla olduğum yere yaklaşıyordu, dudaklarında garip bir gülümseme vardı ve ölü olup olmadığından emin değildim. Kollarını iki yana açıp kapatarak düzenli hareketlerle yanıma yaklaşıyordu. Çağlayanın başındaydım artık, yardım istercesine elimi ona uzattım.

Son anda yakalamıştı. 

Kolumu kendine sardı, akıntıdan kesinlikle etkilenmiyordu ve yüzünde tanıdık bir ifade vardı. Bir ölüden yardım aldığımı biliyordum, gözleri bomboş bakıyordu. Bedenimi sardığında daha önce hissetmediğim bir güç hissetmiştim, yoksa ben de mi ölüyordum? Fakat hayır, yüzeye çıkıyorduk. Az önce son umut olarak tutunduğum kolyenin ipi onun boynundaydı, köşesi farkında olmadan elimi kesmişti ve kesikten kan sızıyordu. Çevredeki ölü kadınlardan daha fazla bir anlamı olmasa da çevremizi saran kan birikintisi beni korkutuyordu. Küçük bir kesikten bu kadar çok kan çıkabilir miydi? 

"LENA!" Derinlerden gelen boğuk bir ses dağıttı dikkatimi, tanıdık ve bir o kadar uzaktı da. "Öldürdün onu!" diye bağırıyordu, bu Zayn miydi? "ONU ÖLDÜRDÜN!" Yüzeye vuran gün ışığını görebiliyordum, çevremdeki kan birikintisi bütün gölü kirletmiş gibiydi adeta, Kanlı Göl neden kanlanmıştı? Bedenimi yukarıya taşıyan kadın benden uzaklaşmaya başladığında ışığa çok yakındım, başımın üzerinde kalın kütükler duruyordu. Çağlayan sağ tarafımdan hızla akarken bir el beni yakaladı. Suyun içinde kalan diğer elimin içindeyse, az önce tuttuğum kolye duruyordu ve o kadın, sanki hiç orada değilmiş gibiydi. Cesetler hızla kayboldu ve göl, içinde balıklar olan herhangi bir tatlı suya dönüştü.

***

Ani oksijen dolumu sebebiyle göğüslerim dağlanmış gibi hissediyordum. Uzandığım yerden ansızın sıçradığımda tüm bedenime anlamsız bir ağrı girmişti, sırılsıklamdım. Hızlı nefesler alıp kendimi toparlamaya çalışırken birilerine ait sesler geliyordu. Gözlerim acıyordu etrafa bakarken. "Lena!" Odanın kapısı sert bir şekilde açılmış, Zayn içeriye dalmıştı. Panik duygusu içimi sararken tehlikede olup olmadığımı düşünüyordum, babası burada mıydı? "Neredeyim ben?" Sesim bana bile yabancıydı, benim yerime bir başkası konuşuyordu sanki. Boğazım acıyordu ve sesim tahrip olmuştu. Parmaklarıyla omzuma dokunarak beni tekrar yatırırken baş ucumdaki beyaz renkli beze uzanmıştı. "Korkma," dedi. "Güvendesin." Alnımda biriken boncuk büyüklüğündeki terleri nazik hareketlerle siliyordu. Panik duygusu kalbimi ele geçirmiş, nefes almayı unutmuştum adeta. "Su ister misin?" diye sordu, başım iki yana salladım. Sakinleşmeye çalışıyordum, bütün o olanlar rüya mıydı? 

Yatağın tam karşısında, bej renkli duvara asılan haç işaretinin etrafında küçük mumlar yanıyor, haçı ön plana çıkartıyordu. Odanın kapısında görünen yaşlı bir kadın kısa bir anlığına içeriye göz atmış ve tekrar kaybolmuştu. "Neredeyiz?" diye sordum, gerilmiştim. "Yoksa baban-" 

"Öldüğünü sanıyor." Sesinde buz gibi bir düzlük vardı, bunu basit bir şeymiş gibi söylemişti. Bedenim yatağın altında hala kaskatı bir haldeydi, cümlesiyle bir kez daha donmuştum. "Peki,.." Hatırlıyordum, onu hatırlıyordum ve içime bir ateş düşmüştü. "Peki o-" Dudaklarında daha önce görmediğim ince bir çizgi hayat buldu, bu bir gülümseme miydi? Gözlerini karnıma indirerek, mahcup bir sesle fısıldadı. "Seninle.." Yüzümde gerçek bir gülümseme uyandı, elimi karnıma bırakarak onu okşadım. "Kabus gördüm," dedim, bir anda çenem düşmüştü. "Sen beni vurmak istedin, sonra Nelly içeceğime ilaç koydu ve uçurumdan atladım. İnanabiliyor musun?" Alnımı silmeyi aniden kesmişti, kaşları anlamak istercesine çatılmış, bir şeylerden emin olmak ister gibi bakmıştı. "Lena," dedi, temkinli ses tonu gülümsememi öldürmüştü. "Hepsi gerçekti." 

Oysa ki rüya olduğundan nasıl da emindim. "N.. Nasıl olur?" Biraz kendime sorar gibi söylemiştim bunu. "Hatırlamıyor musun?" Dudaklarımda hissettiğim o öpücük.. Öldür beni.. "Hatırlamıyorum." Bir bacağını altına alarak yatağa oturdu, midem bulanıyordu. "Demek ki rüya değildi.." Elini uzattığında geriye çekildim, hatırlamak kalbimi yakmış, kalanını küle çevirmişti sanki. "Günlerdir uyuyorsun." Dudakları endişeli birer çizgi haline bürünmüştü. "Suda o kadar çok kaldın ki bir an.." Devamını getirmedi, merak etmedim. "Şimdi ne olacak?" diye sordum sadece. Boşanacak mıydık? Benden nefret mi ediyordu? "Buna bir daha kalkışma." Gözlerini kenarda yanmakta olan şöminenin ateşine dikmişti. "Bir dahakine seni kurtaramayabilirim." Bu yanımda olacağı anlamına mı geliyordu? "Peki.. ne olacak?" Sesim tamamen yok olmuştu, ondan bir umut bekliyordum. Benimle olmasını diliyordum. Ancak o, canıma kadar almaya niyetlenmişti. 

"Seni babanın yanına götüreceğim," dedi. "Artık burada kalamazsın." Onu kaybedecektim. Hayatta kalmayı başarmış olsam bile hikayem burada sona eriyordu. Buna katlanamazdım. "Benimle gel." Ağzımdan hesapsız plansız çıkmıştı kelimeler. "Benimle gel, burada kalırsan seni öldürürler." Dudaklarını ıslattı, yanağımdaki saç tutamın özensizce çekiştirirken başını olumsuz anlamda salladı. "Benim için endişelenme, bana bir şey yapamaz." dedi. Bakışları donuktu, kalbi de böylesine donuk muydu merak ediyordum. Hisleri ne zaman ölmüştü? Bana olmasa bile, bebeğine verecek sevgisi yok muydu? 

"Ayrılacak mıyız?" diye sordum, artık sonundaydım ve ne varsa konuşulması gerekiyordu. Başını sakinlikle salladı, "Burada kalıp ölmeni seyredemem." Sevgim ellerimden kayıp gitmişti. Hiçbir şey onu değiştirmeyecekti, biliyordum artık. Gururum kabardı içten içe, istiyorsa ayrılırdık. "Çocuğunu görmek için bile gelmeyecek misin?" diye sordum. Bana ne olacağı umurumda değildi, boşanabilirdik. "Belki gelirim." dedi, sesi buz gibiydi ve sonra gitti. Cümlelerini yutmaya çalıştım, gözlerim yanaklarımı yakacak kadar sıcak yaşlar akıtırken bile sustum. Ama haklıydı, her şey gerçekti. 

Sol elimin avucunda, sıkı sıkıya tuttuğum, ucunda kuş figürü olan kolye kadar gerçek. Bitmişti, bu kadardı. Bundan sonra bebeğimle ikimiz vardık. 

Ama belki bir gün gelirdi. 

Kısa olduğu için üzgünüm, kafa karışıklığı olmasın yavaş yavaş sorularınıza cevap gelecek. Bir diğer bölüm için en az 15 oy istiyorum, lütfen oy vermeyi ihmal etmeyin. 

Tahminleriniz neler? Bundan sonra ne olabilir sizce? Cevaplarınızı merakla bekliyorum! İyi geceler! 

Death Valley | MalikWhere stories live. Discover now