2. ~ KARAGÜL ~

51.9K 1.6K 167
                                    


.....................

Gözlerimi ağır çekimdeymiş gibi yavaşca açtığımda, bembeyaz bir odada tek başıma yattığımı farkettim.

Başım o kadar çok ağırıyordu ki kafamı yastıktan kaldırmaya mecalim bile yoktu.

Elimi başıma götürüp ovalarken, bayılmadan önceki yaşadıklarım bir bir geldi aklıma. En son Yusuf'un başına yediği kurşunu hatırlıyordum. Canım öyle çok yanıyordu ki ağlamak bile içimdeki yangını dindirmiyor, aksine daha çok harmanlıyordu.

Yataktan kalkmaya her niyetlendiğimde boş bir çuval misali geri düşüyordum. Bedenim ve ruhumun yorgunluğu arşa çıkmışken Yusuf'un yokluğu etimden et koparıyordu.

Ölmüşmüydü? Sarışınım artık yokmuydu, bırakmışmıydı beni? Girmişmiydi o kara toprağın altına?

O acı çekerken dayak yerken ben sadece ağlamıştım. Şimdide öyle yapıyordum. O benim yüzümden ölmüştü ama ben sadece ağlamakla yetiniyordum. Hakmıydı bu?

Yusuf nefes almazken ben nasıl nefes alabilirdim. O cansız bedeni toprağın altında yatarken, ben yumuşak yatakta nasıl yatabilirdim?

Başımın dönmesini umursamadan, ayağı kalkınca vücudum ister istemez sarsılmıştı. Ağlamaktan şişmiş gözlerimi odanın içinde gezdirirken buranın kendi evim olmadığı belliydi. Her şeyiyle ben zenginim der gibi bir hava barındıran eşyalar da zaten zerre kadar umrumda değildi.

Yatağın sağ tarafındaki pencereye doğru gittiğimde dışarıda büyük bir hazırlık olduğunu gördüm. Bulanık gözlerimi etrafta gezdirirken gördüğüm sima yüzünden tekrar boşaldı gözlerimden yaşlar. Pislik herif, gözümün önünde öldürmüştü Yusuf'u hiç acımadan, yalvarışlarımı dinlemeden öldürmüştü Yusuf'u.

Pencereden uzaklaşınca bu hayatın artık daha kötüye gittiğini bildiğim için, son kez gücümü toparlayıp odanın kapısına doğru gittim. Kapının üstündeki anahtarı çevirip kilitleyince odadaki dolapları karıştırmaya başladım.

Dolapların içinde bir şey bulamayınca çekmecelere yöneldim. Elim ayağım titriyordu ama bunu yapmak zorundaydım. Yusuf benim için can vermişken ben hayatıma devam edemezdim, yapamazdım.

Aradığım ipi çekmecede bulunca vakit kaybetmeden, bir sandalye alıp avizenin olduğu hizaya getirerek çıktım üzerine. Ölümün vermiş olduğu korku tüm bedenimi esir alırken titreyen ellerimle avizeyi çıkartıp, ipi bağladım.

İpi bağazıma geçirip geçirmemek arasında kalırken, gözlerimden akan yaşlar sel olmuştu sanki. Insan kendi canına zarar verirken bir değil bin kere düşünüyordu işte. Kolay değildi. Flimlerde görüldüğü kadar kolay olmuyordu.

Ben kendi canıma kıyamazken Yusuf benim için ölmüştü bumuydu ona olan sevdam?

Düşüncelerime bir son verip göz yaşlarımı silerek taktım ipi boynuma. Ağlamam hıçkırığa dönmüşken ayağımın altındaki sandalye sallanıyordu. O sandalyeyi itecek kadar cesurmuydum?

Son nefeslerimi alırken kapının tıklatılması korkudan titrememe neden oldu. Yusuf'a bu kadar çok yaklaşmışken, cesaretimi yeni yeni toplamışken vazgeçemezdim.

" Yüsra, iyimisin? Niye ağlıyorsun, bir şeymi oldu yoksa. Girebilirmiyim
içeri? " naif çıkan kız sesiyle daha çok aktı gözlerimden yaşlar. Bu kadar korkak olmamalıydım.

Kapı kulpu aşağı yukarı oynarken gücümü toparlayıp, son duam kelime-i şehadeti sesli bir şekilde getirince, dışardaki her kimse ne yapmış olduğumu anlayıp çığlık attı.
" Ağabey!" Diye bağırma seslerini duyunca daha fazla durmayıp ayağımın altındaki sandalyeyi ittim.

YAPMA!/KARAGÜL #TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin