BÖLÜM 19- DOSTLUK

Zacznij od początku
                                    

"Yalan söyledim," dedim hiç düşünmeden. Anlayamayarak gözlerini kıstı.

"Ne yalanı?"

"Basketbolda iyi değilim. Yani eğil."

Gülümser gibi oldu. Dizlerini kırdığı esnada tokadı bir yanağına yapıştırdım ve tenin tene çarpma sesi odanın içinde bile yankılandı. Yüzü sağa dönen Oero hala hiçbir belirti göstermeden sakin bir şekilde durdu. Bu sefer sağ taraftan bir tokat indirdim ve ses daha da yankılandı. Açıkçası bu kadar güçlü olduğumu ben bile bilmiyordum. Demek ki, acı ve güç de insanın yapacaklarını tetikliyordu. Tekrar sol taraftan bir tokat indirmek için elimi kaldırdım ama indiremedim. Bir güç izin vermiyordu. Başımı kaldırınca bileğimi havada tutmuş Helmes'in öfkeyle harmanlanmış bakışlarıyla karşılaştım.

"Sence de bu kadarı yetmez mi?"

"Yetmez," dedim öfkeyle.

"Helmes, bırak onu, devam etsin rahatlayana kadar," diyen Oero'nun sesini duydum.

Hala bakışlarını benden ayırmayan Helmes'in gözlerine meydan okurcasına baktım. "Duydun Oero'yu. Bırak beni."

Acımasızca, "üzgünüm," dedi. "Senin arkadaşın ne kadar değerliyse benim ki de değerli."

"Helmes, rica ediyorum senden," dedi Oero tekrardan.

Tekrar Helmes'e baktım. Onu duyuyor gibi değildi. Beni bileğimden tuttuğu gibi merdivenlerin altına götürdü. Yolda ise ağrıyan bileğimden dolayı söylenmeye başlamıştım. Merdiven altında ki bölmeden bir kapıyı açınca bu gizli yeri görmenin şaşkınlığıyla dudaklarım aralandı.

"İçeri gir, konuşeceğiz."

"Konuşeceğiz, değil, konuşacağız, denir. Konuşacağız, de bende gireyim içeriye." dedim kollarımı bağlayarak.

"Rose," dedi sinirli bir şekilde.

"Söyle bakalım," dedim hiç geri adım atmayarak.

Tam ağzını açtığı anda kapattı ve öfkeyle bana baktı. Sonra yenilmeye başlayan bakışlarını görünce gülmemek için dudaklarımı emdim. "Hadi," dedim ciddi olmaya çalışarak.

"Sus," dedi öfkeyle, "deniyorum işte." Sonra derin bir nefes aldı. "Şey," dedi elini havaya kaldırarak, "konuşa..."

"Evet," dedim başımı sallayarak, "oluyor."

"Konuşace..."

"Hayır," dedim bu sefer sakince, "ko-nu-şa-ca-ğız."

"Ko-nu," dedi bana bunu doğrulatmak üzere, "şa-ca."

"Evet," dedim başımı sallayarak.

Sonra yavaşça, "konuşacağız," dedi tereddütlerle dolu.

"Harika," dedim kocaman bir gülümsemeyle ellerimi çırparak.

Suratıma bakmayarak kapıyı açtı. "İstediğin olduysa hadi gir içeri," dedi. Biraz bozulmuş gibiydi. Umursamayarak omzumu silktim. "Oldu tabii."

Merdiven altında ki odanın tavanı basamaklarla beraber kademe kademe yükseliyordu ve oldukça dardı. Duvar kısma monte edilmiş raflara ise kitap koyulmuştu ve tozluydu.

Kitaplara tiksinerek dokundum. "Umarım beni buraya toz almam için getirmedin."

"Sana iş yaptıracak halde değilim. Saçmalama."

Kollarımı bağlayarak ona döndüm. "Biliyor musun Helmes? Çok alıngansın."

Ellerini her zaman ki gibi giydiği siyah pantolonunun ön ceplerine soktu. Başını yana eğerek bana baktı. Bu haliyle erkek giyim kataloglarından fırlamış gibi görünüyordu. Eminim ki bizim dünyamızda yaşasaydı manken olmak için önüne birçok fırsat çıkardı fakat onun böyle işlerle uğraşacağını sanmıyorum. Şair falan olurdu büyük ihtimal. Onda öyle bir hava vardı.

MAHKUMOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz