"Sikeyim!" diye bağırdı kapıya doğru. "Keşke o orospu ile birlikte seni de gebertseydim!"

Ayaz'ın annesine küfür edişini duyunca ne hissedeceğimi bilemedim. Sadece yüzüne bakıp kaldım o an. Annesi bir anda Ayaz'ı ve babasını terk edip, hayat kadını olmuştu ama Ayaz'ın ne olursa olsun annesine o kelimeyi söylemesini beklememiştim hiç. Sarhoş olduğu için söylemiş olsa bile rahatsız etti beni ama kızamadım ya da bir şey de söyleyemedim.

Ayaz bana dönüp de yüzümün aldığı şekli görünce bu kez de bana sitem etmeye başladı.

"Doğru duydun," dedi öfkeyle. "Ne bakıyorsun öyle?" Duygularından kaçmak istediğinde hep yaptığı gibi alayla güldü yine. "Orospu çocuğuyum kızım ben! Küfür değil gerçek!"

Başını arkaya atarak sesli bir kahkaha attı. Neşeli bir kahkahadan uzak ürkütücü bir kahkahaydı bu. Renkli ışıkları karanlığı aydınlatan bir lunaparkta duyulan kahkahalar gibi değil, terk edilmiş bir şehrin paslı çocuk parkından duyulan huzursuz gıcırtı sesleri gibiydi.

Yanıma gelip omuzlarımdan tutarak beni sarsınca öfkeden deliye dönen gözlerine baktım.

"Sen de söyle bana hadi!" dedi beni hâlâ sarsarken. "Söyle! Orospu çocuğusun Ayaz de! Kork benden. Nefret et! Bana kötü şeyler yapabilirsin Ayaz de! Orospu çocu-"

Omuzlarımdaki ellerini itip yanağına bir tokat attığımda bağırmayı da beni sarsmayı da bıraktı. Başı hafifçe yana döndü ve öyle kaldı. Ben de hiç kıpırdamadan karşısında bekledim ne yapacağımı bilemeyerek. Kendine gelmesi ve susması için ani bür refleks olarak yapmıştım bunu ama şimdi donup kalmıştım.

"Git ve kendine gelip öyle gel," dedim azarlar gibi ama sesim de bacaklarım gibi titriyordu. "Duş mu alırsın yoksa uyur musun ne yaparsan yap ama kendine gelmeden aşağı inme!"

Başını ağır hareketlerle bana doğru çevirip bir an yüzüme baktıktan sonra arkasını dönüp yukarı çıktı. Ben ise uzun bir süre daha olduğum yerde donmuş gibi beklemeye devam ettim.

Keşke her şeye olumlu yönden bakabilen tarafımı öldürmeselerdi. Çünkü şu an olduğum yere çöküp ağlamaktan başka ne yapabilirim bilmiyordum. Ona tokat attığım için pişman değildim ama üzgündüm. Keşke annesine o sözü kullanacak kadar kötü bir hayatı olmasaydı ama tıpkı Ayaz'ın dudaklarından çıkan o söz gibi geçmiş de geri alınamıyordu.

Ayaz'ın arkasından bir süre daha boş boş baktıktan sonra içime derin bir nefes aldım ve dikkatimi dağıtacak başka bir şey yapmaya karar verdim. Önce Ayaz'ın babasının arkasından atıp kırdığı şişenin camlarını temizledim; sonra yerde tek parça halinde duran bardağı aldım ve mutfağa gittim.

Uzun zamandır mideme yiyecek bir şey girmiyordu ama aç da hissetmiyordum. Yine de sadece düşünmemek için yiyecek bir şeyler hazırlamaya karar verdim. Belki bu Ayaz'ın da ruh halini değiştirebilirdi.

Boş olacağını düşünerek buzdolabını açtım ama ağzına kadar doluydu. Bu ev hep kimsesiz gibi hissettirdiği için sanırım evin herhangi bir yerinde bir yaşam belirtisi olması beni şaşırtıyordu.

Menemen yapmak için gerekli malzemeleri çıkarıp dolabı kapattım. Domatesleri ve biberleri yıkayıp bir kaba koyduktan sonra bir tane soğan alıp doğramaya başladım. Yemek yapmak konusunda çok iyi değildim, bildiğim yemekler herkesin yapabileceği basit yemeklerdi. Yine de kafamı dağıtmayı başarıyordu.

Soğanı kestikçe gözlerim yanmaya başladı. Önce ufak bir sızı ile başlayan acı sonra gözyaşlarına dönüştü. Soğanı doğramaya devam ettikçe akan yaşların sebebi soğanın acısı mıydı yoksa yaşananların acısı mı ayırt edememeye başladım.

ZEHİR (1)Where stories live. Discover now