pilli kurabiye deneyimi

1.4K 210 60
                                    

İlk bir başıma yaptığım kurabiye karışımına yanlışlıkla birkaç pil de katmıştım.

Zaten pilleri oldum olası sevmişimdir. Sabah akşam meze niyetine sokuşturuyordum ağzıma; bir artısını, bir eksisini emiyordum mutlu mesut.

Göte sokmadığınız sürece herhangi bir zararı yoktu aslında. Şayet göte pil sokarsanız, pipinize ampul taktığınızda ışıklı tabela gibi gezmeniz olasıdır.

Bunu şuraya not olarak da düşeyim, benim başıma gelmedi; yanlış anlamayın. Sadece yapmayın dostlar, tüm adabımla insancılca uyarıyorum.

Tabii ben tabiatım gereği cömert ve biraz da cömert bir insandım.

Gittim karşı komşum Yugyeom'a, en mavilerinden birkaç tane verdim. Gıda boyası sandı çocuk, mutlu oldu biraz sonra da yedi tabi.

Ben nereden bileyim pilin pişince zararlı olduğunu.

Bu yine hastaneye kaldırılmıştı. Bu sefer bizim gitmeye alışkın olduğumuz hastane değil de, başka bir tanesine nakledilmişti. Adamlar bıkmıştı Yugyeom'ın kel suratını görmekten sanırım. Çocuğun gözü burnu falan bir gün elinde kalacak diye korkuyorlardı bir de.

Ben bu yeni hastanede kaybolmuştum. Tanımadığım ortam. Hemşireler de öbür mekanda olduğu gibi koridordan geçerken saçlarımı okşayıp çikolata şeker vermiyorlar. Cimriler ve hepsi fakirlikten memelerini kapatmayı beceremiyorlar.

Ben başladım ağlamaya.

Hem çikolatam yoktu, bir de kel Yugyeom ölmüştü çünkü.

Salya sümük dökülürken ortalığa, ben morgu sonunda buldum.

İçeri girdim. Bir soğukluk geldi böyle kulağım ürpermedi değil, işte...

Bir saniye.

Bu başka bir hikayeydi, çok üzgünüm.

Şimdilik rafa kaldırıyorum ama bu kel herifin bana çektirdiklerini ifşa etmeye devam edeceğim!

''Çocukken, seni kıskandığımı biliyor muydun?'' Yugyeom'ın birazcık titrek çıkan, hüzün dolu sesi beni kendime getirdi böylece.

''Neden ki?" Ben küçükken kel olmadığım için olabilirdi.

Gerçi Jinyoung hyung saçımı boyamaya devam edersem kel kalacağımı söylemişti ama tek derdi kirayı ödemememdi, boş veriyorum onu.

Yugyeom'ın gerçek cevabını tahmin etsem de, ondan duymak istedim. Sarhoşluğun getirdiği baş dönmesi yüzünden kafamı zar zor dik tutuyordum bir yandan.

''Çünkü gerçek bir ailen var.'' dedi.

Bana bakmıyordu konuştuğu sıralarda. İkimiz de çimenlere uzanmıştık ve beklenmedik bir anda kayan bir ila iki yıldızı kaybetmemeye çalışıyorduk. Dilek tutma yaşı asla geçmezdi.

''Baban bile var, hem de iki tane.''

''Ama bir annem yok.'' İtiraz ettim, kendimi ona karşın iyi bir durumdaymış gibi göstermek istemiyordum.

''Ben hiç birine sahip değilim.''

Yutkunamadım o böyle söyleyince işte. Boğazım kupkuru kalmıştı. İşte arkadaş vicdanı rahat tutmayacaktı geceleri tekrardan.

Ona ailesi olabileceğimi, yalnızca iyileşmem için zaman vermesi gerektiğini söyleyecektim neredeyse.

Ama sonra fark ettim.

Yugyeom'ın yanında iken, ondan bir şeyler bekleyemezdim; benim bir lüksüm yoktu.

Çünkü benim değil, onun canı yanıyordu.

Ben başından beri, sadece aptalın; şımarığın tekiydim.

''Üzgünüm.''

''Beni sevdiğini biliyorum, mutlu olmak istiyordu sadece.'' Duygusuz çıkarmak için çabaladığı sesindeki hayal kırıklıklarını sezebiliyordum.

''Eminim ki güzelce yaşıyordur.''

Keşke acılarının hepsini üstlenebilseydim.

''Deme böyle ya.'' Bir şeyler daha söyleyecek gibiydi. Ancak en az onun ki kadar kırgın çıkan sesimle böldüm sözlerini. Canım yanmıştı. Yugyeom'ın kendini soyutlaması iyi değildi.

Yavaşça doğruldum oturmak için. Yıldızlara verdiği dikkatini bana yöneltti böylelikle.

''Bana." dedim. "Sevmeyi sen öğrettin.'' Aklıma bir sürü anı üşüştü; geçmişten, aşkımdan.

''Yaşamayı, sen öğrettin.'' Yugyeom'ın kel suratını sevecektim işte. Yaşıyacaksam yanında promosyon olarak bu da gelecekti.

''Gülmeyi, sen öğrettin'' Dudağının kenarında minik bir kıvrım oluştu.

''Ama gitmeden önce, Yugyeom.'' Yüzüne yaklaştım. Belki kalbinden bir parça alırdım kendime, saklamak için ama bekledim.

''Seni nasıl unutacağımı, öğretmeyi unuttun.'' Hayran olduğum kirpikleri titredi bir an için.

Nasıl olduğunu bilmiyordum. Neden olduğunu bilmiyordum. Sadece, tüm kalbimde sevgi doluşuyordu onun için.

Yugyeom'ı öptüm, yaptım bir çılgınlık sonunda.

Yugyeom'a ilk defa kendi kalbimden bir parça verdim. Oluşan boşluğu, onun kel kalbiyle doldurdum.

Sonra bir kez daha öptüm dudaklarını.

O yıl, kayan ilk yıldızla tuttuğum tek dileğim,

İlk defa gerçekleşmişti.

SaudadeWhere stories live. Discover now