kütüphane

1.1K 147 37
                                    

>Ne yapıyorsun?

>Cevap ver?

15 dakika önce attığım mesaja bakıp iç geçirdim. Bay Kim çevrimiçiydi ama mesajıma cevap vermeye dahi tenezzül etmiyordu.

>Hamileyim. Yazdım.

Anında gelen bildirim sesiyle salakça güldüm ve kafamı gömdüğüm kitaplardan kaldırarak kütüphaneyi bir kolaçan ettim.

Özürlü popo sivilcesi:
Kimden?

Kim Yugyeom biraz salaktı.

>Kütüphanedeyim.

Telefonu kapatıp ardından gelen bildirim seslerini gözardı ettim, cebime koydum değerlimi. Önümdeki test kitabını kapayıp çantama tıkıştırdıktan sonra ayağa kalktım ve kendime şöyle bir çekidüzen verdim.

Siyah pantalonun üzerine, siyah kırmızı; yatay çizgili bir üst geçirmiştim ve özensiz görünüyordum.

Dostum, ben her şekilde seksiydim zaten; paniğe gerek yoktu.

Birkaç dakika bekledim ben. Sonra oflamış ve sadece bir kaç kişinin olduğu büyük okul kütüphanemizde gezintiye çıktım.

Şiir ve edebiyat bölümüne girdim ve raflardaki kitapları incelemeye başladım. Garip bir şekilde ilgimi çeken kitabı raftan çektiğimde oluşan boşluktan, içeriye giren Yugyeom'u gördüm.

Yüzümde salak bir sırıtma oluştuğunda elerimi saçlarıma götüdüm ve çekiştirmeye başladım.

"Ah! Delirdim, gerçekten..."

Kalbim pıtır pıtır atıyordu.
Tekrardan söylüyordum. Hiç bir seme bu kadar tatlı olamazdı..

Kim Yugyeom sapına kadar ukeydi.

Bundan haberi yoktu ama alışacaktı bu duruma.

Kitap boşluğundan kesişen gözlerimiz ile birlikte bu tarafa doğru gelmesi
bir oldu. Elimi nereye koyacağımı bilemeyip kitabı kavradım ve göğsüme yapıştırıverdim.

Sabah Sungjae'nin zorla yedirdiği pastırmanın ve Chan'in ağzıma tıktığı garip şeyin midemde yükseldiğini hissettim bile, yalan olmasın.

Kim Yugyeom, elimdeki kalın şiir kitabına bir bakış attı ve gülmemeye çalışarak döndü bana.

Sonra, bence olmasa da sözde aklına; kötü bir şey gelmiş gibi yüzünü buruşturdu ve bana kötü kötü bakmaya başladı.

"Kiminle kırıştırıyorsun lan sen?"

Peh. Yüzüme kendini beğenmiş bir ifade yerleştirdim. "Yine götünden uyduruyorsun."

Burnunu kırıştırmasını dikkatle izledim.

"Sen Youngjae'yi severdin. Geldiğinden beri görmedim onunla konuştuğunu."

"Canım istemiyor." Omzunu silkti, kaşlarını çatmaya devam ederken gözlerime baktı.

"Metresinle iyi anlaşmamı mı istiyorsun?"

Dayanamadan bir kahkaha koyduğumda; daha çok somurttu ve biraz uzun, siyah saçlarını itti geriye.

"Ya. Aptalsın sen."

Söylediğimle daha sinirle ofladı, daha çok güldüm ve gitmek için arkasını döndüğünde kolundan tutup engelledim.

Aniden onu kendime çevirdiğimde itiraz etmek için ağzını açmıştı ama kapatmıştım o salak çenesini. Bizzat ben.

Dudaklarına yapışarak.

Ellerimi boynuna dolayarak onu kendime çektiğimde öpüşmemizin arasında gülümsedi hafif. Beni arkamdaki rafa yasladı ve sert öpüşlerini sıklaştırırken, yere düşürdüğüm aptal şiir kitabını itti ayağıyla.

Kim Yugyeom çok çok salaktı, ne diyeyim.

"Alo? Yugyeom."

"..."

"B-Ben... açtığın için teşekkür ederim."

"..."

"Biliyorum, konuşmak istemiyorsun. Yaptığım af görür değildi. Bu vicdan azabı beni yaşatmıyor. "

"Anne-"

"Bak.. Tae Jae de gelmeni istiyor. Yurda gelmiş seni almaya, çekip gitmişsin. Yapma böyle."

"Dinle."

"..."

"Ben senin yalan hayatında değilken, daha mutluyum. Hiç birinizin etrafımda olmanızı istemiyorum, anne.
O adam ben daha küçükken bizi terk etti. Benim babam yok. Sana anne diyorsam da, kalan bir parça saygımdandır."

"Yugyeom lütfe-"

"-----"

SaudadeDove le storie prendono vita. Scoprilo ora