Bölüm 17

167 13 0
                                    

Dimitri
Aydınlık bir odada rahat bir yatakta yatıyordum. Güneş bana ulaşmıyordu ama tenimde hissetmek, hissedebilmek istedim. Ama bir türlü kıpırdayamıyordum. Neler olduğunu hatırlamaya çalıştım. Kafam çok karşılıktı. Tek anlayabildiğim; nefes alıyordum, yani yaşıyordum!

Gözlerimi açmaya çalıştım. Kırpıştırmaya çalışıyordum ama o kadar yorgundum ki... Biraz daha denedim. Etraftaki beyaz mobilyaları gördüğümde geçtiğimiz tüm aylardan sonra ilk defa güvenli bir yerde olduğumu hissettim.

Gözlerimi tamamen açtığımda yanımda uzanıp ağlayan sevgilimi gördüm. Roza...

- Roza...

Onu rahatlatmak için sadece bu kadar konuşabilmiştim. Vücudum çok yorgundu, ama en çok ruhum. Sanki... yaptığım o kadar iğrenç şeyden sonra kendi ruhumu taşıyamaz hale gelmiştim.

Kafasını omzumdan kaldırdı ve şaşkınca baktı. Ona gülümsemek istedim ama yapamadım. Tam tersi olmadı gerekirken ağlaması daha da şiddetlendi ve boynuma atladı. Bir süre böyle kaldık, beni hiç bırakmasın istiyordum.

- Comrade?

Gözlerimi kırptım ve anladı.

- Tamam, cevap vermeye çalışma. Sen uyu, buradan bir adım bile gitmeyeceğim. Seni çok özledim. Ama bak, her şey düzeldi. Hiçbir şeyi dert etme, sadece kendine gelmeye çalış.

Yüzüme eğildi ve her noktasını öpmeye başladı, karşılık vermek için ölüyordum. Yanağımdan akan gözyaşlarını hissedebiliyordum, her birini tek tek öptü ve "Ağlama, seni bundan sonra asla bırakmam." dedi.

Dediğini yaptım ve daha fazla gözlerimi açık tutamadım. Ama hala vücudunun sıcaklığını tenimde hissediyordum.

Rose
Geldiğimizden beri o anı bekliyordum! Sonunda uyanmıştı. Hayatımın en mutlu anı diyebileceğim bir anım vardı artık.

Birkaç kez neredeyse ölüyordum, birkaç kez neredeyse onu öldürüyordum, birkaç kez birilerini öldürdüm, kaçırıldım, tutsak oldum, sevdiğim adamı öldürmek zorunda kaldım, cenazesini düzenlemek zorunda kaldım. Ama sonunda onu geri kazandım. Ve benim için başka önemli hiçbir şey yoktu.

Abe'e haber vermek yeni aklıma gelmişti. Hala ağlıyordum ama mutluluk gözyaşlarıydı, o yüzden saklamaya falan çalışmadım. Dimitri'yi uzun süre yalnız bırakmak istemiyordum. Koşarak kapıyı açtım ve aşağı indim. Abe beni görünce kahvesini bıraktı ve ayağa kalktı. Eh, beni deli danalar gibi koşarken ve ağlarken görünce bir şey oldu sanması çok normaldi.

- Uyandı! Geri geldi!
- Harika, tatlım, çok sevindim!

Koşup küçük bir çocuk gibi kucağına atladım. O sırada söylediğim her şeyi hatırlayamıyorum. Biri hariç, ki o da ilişkimizdeki en büyük adımdı diyebilirim.

- Teşekkürler baba.

Bir an sessizlik oldu. Garipçe baktığında, söylediğim kelimeye pişman oldum.

- Ben... hoşuna gider sanmıştım. Üzgünüm, bir daha demeyeceğim.
- Ne?! Hayır, hayır. Tabii ki hoşuma gider. Lütfen, bir daha söyle.

Birkaç kez daha bağıra bağıra söyledim. Tam anlamıyla kriz geçiriyordum. Mutluluktan ne yapacağımı şaşırmıştım. Bu halime kahkahalarla güldü.

Çığlık çığlığa bağırdığım için Pavel da mutfaktan kalkıp gelmişti. Ona da koşup sarıldım ve teşekkür ettim. Cidden, tam anlamıyla kriz geçiriyordum.

- Henüz tam kendine gelmedi, uyanır uyanmaz buraya getiririm.
- Keyfine bak canım, bol vaktimiz var.

Yukarı geri koştum ve sessizce yanına uzandım. Elimi vücudunda gezdiriyordum 'ben burdayım' dercesine. Sonra oturur pozisyona geldim. Yastığını kaldırdım ve yerine oturdum. Başını kucağıma koydum. Ne kadar sürdü bilemiyorum, belki bir saat, belki iki saat, saçıyla oynadım. Güzel, kahverengi saçlarıyla. Teninin rengi yavaş yavaş yerine geliyordu. Tamam, normalde de beyazdı ama en azından ölü gibi de değildi.

Vampir Akademisi FanFict. (ASKIDA)Where stories live. Discover now