Bölüm 5

212 16 1
                                    

Odaya geri çıktım ve olmayan halhal haliyle elimde de yoktu. Bulamadığımı söyleyip duşa girdim. Kaynar suyun altında bir süre durdum. Duşta anlamsız bir şekilde daha mantıklı düşünüyordum. Christian'la konuşmanın iyi bir karar olduğundan emin olduktan sonra çıktım. Lissa'nın saç kurutma makinesinin sesi hala geliyordu. Ben de yemek için giyindim. Gerçi bu özellikle giyinmek sayılmaz. Siyah kot pantolonum, siyah atlet ve siyah spor ayakkabılarım. Yani tam olarak gardiyanların yaz stili. Saçlarımı da üstünkörü kurutup "Hazır mısın?" diye seslendim. " İki dakika!" diye bağırdı.
İki dakika elbette iki dakika olarak kalmadı. Bilmem kaç dakika sonra dışarı çıktık ve Julian'ın da bizi takip ettiğinden emin olduktan sonra ilerlemeye başladık. Kocaman yemek salonuna girdiğimizde gözüme ilk çarpan kraliçenin ve yüksek rütbelilerin oturduğu masaydı. Lissa ve Christian o sırada orada oturmuyordu. Tören tarzı bir şeyden sonra sanırım. Sıkıcı seramonilerden biri işte.
Yine de elbette kendilerine ayrılan bir masa vardı. Oraya kadar onlara eşlik ettim. "Ben arkanızdaki masalardan birindeyim. Keyfinize bakın, afiyet olsun." başta garipsemişlerdir eminim ama bir yerden başlamak lazım.
Onları görebileceğim bir yerde oturdum ve yemeğimi yemeye başladım. Bir süre tabağı karıştırıp durduktan sonra daha fazla kendime engel olamadım. Lissa'nın zihnine girdim ve izlemeye başladım. Nasıl olsa orada hiçbir şeyi değiştiremem.
- Lissa, seninle konuşmak istediğim bir konu var.
Tam zamanında. Christian'ın dediğiyle birden gerildi.
- Evet dinliyorum.
Sakin davranmaya çalışıyordu.
- Direk sormak daha iyi olacak. Neden Ruh çalışmıyorsun?
- Neden ki?
Gerilmeye devam ediyordu.
- Bıraktığın zaman ne olduğunu sen de biliyorsun.
- Farkında bile değilim. Geçerli bir sebebi yok yani.
- Berbat bir yalancısın. Bir sorum daha var. Bırakmanın Adrian'la bir alakası var mı?
- Yine şu şüpheci hallerine döndün, böyle yapmandan nefret ediyorum. Ama içini rahatlatacaksa, hayır yok.
- O zaman aynı eğitmenle devam etmende bir sakınca yoktur?
- Ben... Kendimi hazır hissetmiyorum.
- Bunun senin isteklerinle bir alakası yok. Bir an önce dönmen gerekiyor. Gözümün önünde kendini paramparça etmene izin veremem.
- Daha sonra konuşabiliriz.
Tamam, konuyu çevirmeye çalışıyor. Kesinlikle bir nedeni var.
- Hayır, bu konu şu an kapanıyor. Eğitmenin saraya geliyor ve devam ediyorsunuz.
- Beni zorlama.
- Sen beni zorlama. Bir problem olduğu çok bariz ve hala saklamaya çalışıyorsun. Sözde birbirimize her zaman dürüst olacaktık.
- Sana beni zorlama dedim! Seninle alakası olmayan bir konuyu hala uzatıyorsun!
Bağırıp kalktığı anda kendime geri döndüm. Ayağa kalkıp hızlı adımlarına yetiştim. "Hey!" bağırdım ama duyduğunu zannetmiyorum. Hala biraz benden önde gidiyordu. Koridorda bunu tartışmak istemediğimden odaya girmeyi bekledim. Ama belli ki o bunu beklemiyordu. Benden önce girip suratıma çarptı ve " Arkamdan gelme!" diye bağırdı. O anda ona ters düşmek pek mantıklı olmadığı için arkamı dönüp duvara yaslandım. Sanki çok eksikmiş gibi Christian da merdivenlerin başında gözüktü. Sert bir ifadeyle yaklaşıyordu.
- Onu biraz yalnız bırak, eminim ne kadar aptalca bir durum olduğunu fark eder.
- Rose görmedin mi, bir şey olmuş işte!
- Farkındayım ama zorla söyletemeyeceğine göre?
Bağırıp duvara vurduğunda anlamsızca ona baktım.
- Hey, sakin ol.
- Sakinim! Sadece-
- Sakin falan değilsin. Biraz uzak durmanız daha iyi olacak. Ben onunla konuşacağım. Duruma göre sana mesaj atarım.
Başıyla onaylayıp döndü ve gitti. Böylesi çok daha iyi.
Sanki çok yardımı olacakmış gibi ses çıkarmadan kapıyı açtım. İçerisi bir miktar savaş çıkmış vaziyetteydi. Ve tabii ki sinirle kendi kendine konuşuyordu. Ama sinirlendiği kişi kendisinden başkası değildi.
- Liss?
Cevap yok.
- Konuşmak ister misin?
- Hayır.
- Ah, peki. Sadece oturalım o zaman.
Cevap yok. Onu çok iyi tanıyorum. Birazdan kendi kendine anlatmaya başlayacak.
Kendine beş dakika engel olduktan sonra başladı;
- Niye bu kadar meraklısınız ki?! Bir şeye de kendim karar veremeyecek miyim?!
- Üzgünüm ama böyle bir konu tartışmaya açık olamaz, itiraz etmeyi sürdürürsen bunu Tatiana'yla konuşmak zorunda kalacağım. Lütfen beni buna mecbur bırakma.
- Bu tamamen kişisel bir karar! Kiminle konuşursan konuş, benim için bitti. Daha fazla birilerini kendim için harcamak istemiyorum.
- Nasıl yani?
- Ağzımdan laf almaya çalışmayı kes, uyumak istiyorum. Beni yalnız bırak.
Lanet.
- Peki, bir sorun olursa Julian burada. Ben birazdan gelirim.
- Evet,hemen git ve manyak sevgilime yetiştir.
- Seninle tartışmayacağım, iyi uykular.
Sinirliyken kavga etmeye bayılır ve hep pişman olur. Bu yüzden uzatmadan çıktım. Christian'ı aradım ve bahçede beklediğimi söyledim. Zaten aradıktan iki dakika sonra hızlı adımlarla geldi.
- Bir şey öğrenebildin mi?
- Belirgin bir şey söylemedi. Hatta hiçbir şey söylemedi. Kraliçeyle konuşacağımı bile söyledim ama hayır, hiçbir fikrim yok.
- Biraz daha düşün.
- Başka... Anlam çıkarabileceğimiz tek cümlesi 'daha fazla birini kendim için harcamak istemiyorum' gibi bir şeydi.
- Ruh'la kime zarar verebilir ki?
Ruh'la kime zarar verebilir ki? Tüm bilgilerimi gözden geçirdim. Gücüyle birini iyileştirebiliyor. Hayata bile döndürebildi hatta. Başka? Üstün ikna etme yeteneğinin de kimseye zararı olduğunu sanmıyorum.
Tabii ya! Bu en son öğrendiğim şey. Kullanmadığı zaman hayatı hep depresyon havasında geçiyor. Kullandığı zaman da ben delireceğim. Ama o bunu nereden biliyor ki?
- Sanırım buldum. Ama belki de bulmadım çünkü onun bunu bilmesi... Nasıl bilebilir ki?
- Daha fazla dolandırma. Neyi biliyor?
- Biliyorsun, Rusya'ya gittiğim zaman Dimitri'nin doğduğu kasabaya gittim. Orada Lissa ve ben gibi aralarında bağ olan bir çiftle tanıştım. Onlar da doğruladı; St. Vladimir ve Anna arasında da aynı şey olmuş; güce sahip kişi bunu kullandığı takdirde gölgenin öptüğü kişi basitçe deliriyor diyelim.
- Yani Gölgelerin Öptüğü Anna bu yüzden mi kendini öldürdü?
- Evet.
- O zaman şu an her şey daha mantıklı. Lissa sana zarar gelmesini istemediği için vazgeçti. Bunu en başından söyleyebilirdin.
- Ben... bilmiyorum.
- Onun gardiyanısın Rose! Bunu geç, en yakın arkadaşısın! Böyle belli bir şeyi göz ardı edemezsin!
- İtiraz edemem, haklısın. Üzgünüm ve devam etmesi için elimden geleni yapacağım.
- Tabii ki itiraz edemezsin! Belki de gidip kendin söyledin, kendini o kadar seviyorsun ki!
- Bunu nasıl düşünürsün, ben onu her şeyden üstte tutuyorum.
- Bilmiyorum Rose. Sana güvenebileceğimden emin değilim. Gidip bu lanet durumu toparla. Onu kaybedemem.
- Ne zamandan beri senden emir alıyorum Christian? Dediğim gibi elimden geleni yapacağım ama seninle bir alakası olduğunu falan düşünme. Daha fazla da pişman olacağın şeyler söylemeden git buradan.
Bir şey demeden dönüp gitti. Ona olan sinirim kaygılarımla karıştı. Hemen dairesine çıktım, onu uzanırken buldum.
- Lissa, konuşabilir miyiz?
Kafasını salladı ve gidip yanına oturdum. Üzgün olduğunda hep yaptığı gibi yastığına sarılmış cenin pozisyonunda yatıyordu.
- Sakin kafayla düşündüğümde aklıma bazı şeyler geldi. Ve ben bu yüzden bırakmış olabileceğini düşünüyorum. Tek eksik parça, sen bunu nereden biliyorsun?
- Rose açık konuş, net düşünemiyorum.
- Tamam,peki... Yani umarım bu fikri aklına şu anda aşılamıyorumdur. Gücünü kullandığında benim manyaklaşacağım fikrinden dolayı mı vazgeçiyorsun?
- Neden sadece peşini bırakmıyorsun?
- Çünkü seni böyle aptalca bir sebepten dolayı kaybetmek istemiyorum.
- Bu aptalca bir sebep falan değil. Ailem de dahil olmak üzere etrafımda sevdiğim herkes tek tek ölüyor. Beni her seferinde hayata bağlayan kişi sensin, asıl ben seni böyle aptalca bir şeyden dolayı kaybetmek istemiyorum.
- Tamam, çok onurlu ve takdir edilesi bir davranış, ama lütfen kes bunu. Benim gayey iyi idare ettiğimi biliyorsun.
- Lanet olsun bunun bir çözümü yok mu?!
Ah işte ağlamaya başlıyor... Bu haline dayanamıyorum.
- Hey, hey. Yapma böyle. Gerçekten, kabul et ben o durumdan etkilenmiyorum bile.
- Hayır... İkna etme yöntemlerin berbat. Çünkü iyi falan olmuyorsun. Rose, ölüleri görüyordun.
- Hala görüyorum (bu kısmı bir miktar sallama) bu sorun değil. Sadece o zaman alışmadığım zamanla denk geldi. Bu hayatım boyunca sürecek. Victor'ın hayatı boyunca söylediği tek tük doğru sözlerden biri; ölüp de geri dönmüş birinin ruhunda bunun izinin olmaması imkansız. Ruhumun bir parçası o tarafta kaldı ve ben bunu aştım.
Hayır aşmadım. Dimitri hep yanımda olacağını, delirmeme izin vermeyeceğini söylemişti. O yokken bunu yapamam, zaten yapmamın da bir anlamı yok. Yine de halletmeye çalışacağım.
- Nasıl yani? Seni kesinlikle etkilemediğini mi söylüyorsun?
- Beni bu kadar zayıf gördüğün için seninle uzun süre konuşmamalıyım, diyip güldüm.
İçten içe ikna oluyordu. Çünkü insanları iyileştirmeye ihtiyacı vardı, içindeki iyiliği etrafına saçmaya...
- Ben düşündüm ki... yani- kendini Anna gibi...
- Ah tamam prenses. Anna gibi intihar edeceğimi düşündün ama hayır, sorun çözüldü. Kraliçeyle konuşuyorum ve eğitmenin buraya geliyor?
- Eğer sen iyi olacaksan.
- Tabii ki, yarın ilk iş bu yapılacak o zaman.
- Dediğim gibi, iyi olacaksan.
- Peki anneciğim. Artık uyumalısın,yarın toplantın var unutma.
- Asıl sana 'peki anneciğim', diyip güldü. Onu tamamen unutmuşum! Bu şeylerden nefret ediyorum.
- Düşünmemeye çalış, en iyisi. Hadi iyi uykular.

Odanın kapısını kapattım ve kısacık bir gün içinde olan şeyleri düşünürken beynim yandı ve uyumaya karar verdim. Unutmadan Christian'a da mesaj attım.
Kimden:Rose
Kime: Ateş Çocuk
Lissa'yı ikna ettim. Rahatça uyuyabilirsin.
Başta ona kızdım ama ona hak verdim. O da çok şey yaşadı ve tek sahip olduğu kişi Lissa. Onu kaybetmek istememesi normal. Herkesin kendince haklı olmasından nefret ediyorum. Birine kızıp sinirlenmeye o kadar ihtiyacım var ki.
Kimden: Ateş Çocuk
Kime: Rose
Teşekkürler, akşam için üzgünüm.
Aslında dedikleri bir bakıma ağır şeylerdi, uzun bir süre trip atıp eğlenebilirdim.
Kimden: Rose
Kime: Ateş Çocuk
Olur öyle şeyler, unuttum bile 👍
Biraz kitap okuduktan sonra gözlerim iyice ağırlaştı, yorgunluktan hemen uyuyakalmışım bile.

Vampir Akademisi FanFict. (ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin