Bölüm 7.1

189 16 2
                                    

Bölüm şarkısı; Ed Sheeran- Photograph
"Roza"
Bana böyle hitap eden tek kişiyi düşündüm. Elbisenin rengiyle olacakların mesajını mı veriyordu? Daha da önemlisi partiye gidecek miyiz? Sorumlu bir gardiyan olarak diğerlerine haber vermem ve korumayı arttırıp partiye gitmememiz gerekiyordu. Ama bir yandan da onu görmek ve artık bitirmek istiyordum. Yine Lissa ve Christian'ın odasına baktım. Hiçbir sorun yoktu.
Bahsettiğimiz kişi bir strigoi, hem de önceden dövüş yetenekleri sayesinde Tanrı lakabı olan bir dhampirdi. Lissa ve Christian'ı tehlikeye atamazdım. Ama gerçekten her parçam git diye bağırıyordu.
Böyle ikilemde kalmaktan nefret ediyordum. Çünkü benim için uzun süredir iki taraf vardı. Dimitri ve diğerleri. Diğerleri kısmı korumam gereken insanlar. Sadece sıradan kişiler de değil, dostlarım. Belki söylersem bir yolunu bulurduk. Ama eminim öylece gitmeme izin vermezlerdi.
Sabah karar vermek üzere bırakmak istedim ama böyle uyumam imkansızdı.
Bir şekilde onların evde kalması ve benim gitmem gerekiyordu. Aklımdaki düşünceleri biraz olsun atmak için duş almaya gittim. Kaynar suda yıkanınca bir şekilde sorunların da buharlaşıp gittiğini düşünürdüm hep. Birden aklıma gelen fikirle içimde dans etme isteği uyandı. Güzel fikirler hep banyoda bulunurdu zaten. Sabahtan itibaren hasta bir şekilde yatacaktım ve sonra da akşam beni yalnız bırakmak istemeyeceklerdi. Ben uyuyorum sanarlarken de çıkıp partiye gidebilirdim.
Hemen duştan çıktım ve üzerimi giyindim. Özellikle kalın ve kat kat giyindim. Terlemem gerekiyordu ve aynı zamanda üşüyormuş gibi gözükmem lazımdı. Dolaptan kış için olan battaniyeleri çıkardım ve hepsini örttüm. Sıcaktan bayılmadan önce uyuyakalmıştım bile.

Sabah
" Rose?" Lissa'nın sesi beni yavaş yavaş uyandırıyordu. "Rose uyan." Beni uyandırmaya geldiğine göre gerçekten şu an havale geçiriyor gibi duruyorumdur.
Gözlerimi yavaşça açtım. "Günaydın. Bu battaniyeler nereden çıktı, dışarısı cayır cayır yanıyor. ". Tam normal sesimle konuşacaktım ki durdum. Hasta gibi yavaşça ve değişik bir tonla konuştum.
- Gece çok üşüdüm. Hala çok üşüyorum. Sanırım hava değişiminden etkilendim.
- Hadi doktora gidelim o zaman. Gel, giyinmene yardım edeyim.
Hayır!
- Hastane beni daha çok hasta ediyor, gerçekten. Çorba ve çay yeterli olur. Biraz dinlenirsem geçecek.
- Emin misin? Pek iyi görünmüyorsun. Yanakların kıpkırmızı.
İşte istediğim durum. Harika gidiyorum.
- Evet, evet. Eminim. Siz dışarı çıkacak mısınız?
- Beraber etrafı gezeriz sonra da partiye hazırlanırız diye düşünmüştüm ama seni böyle bırakmayız.
- Rose da partiye gitmek için çok hevesliydi, yazık oldu, dedi Christian gülerek. Ben de solgunca gülümsedim. Lissa da kötü kötü bakıp devam etti.
- Kahvaltı için ne istersin?
- Çay yeter sanırım. Ne çayı iyi gelir bilirsin sen, fark etmez bana.
- Tamamdır, dinlenmene bak sen.
İkisi de çıkıp kapıyı arkalarından kapattığında battaniyeleri tekmeleyerek attım. Gidip yüzümü yıkadım ve geri gelmeleri riskini göze alamayıp geri yatağa girdim.
- İşte ekinezya çayı! Ertesi güne bir şeyin kalmayacak.
Ekinezya çayı da ne?
- Çok sağol Liss, umarım ismi gibi zehirli değildir.
- Sadece iç Rose.
- Peki annecik.
- Hasta olmasaydın kafana bu yastığı yerdin.
- Lütfen, hiç havamda değilim.
- Ben salondayım. Bir sorun olursa seslen yeter.
- Tamamdır, teşekkürler.
Minnettarlığımın ifadesi olarak elini tutup sıktım. Gülümseyip çıktı. Kalkıp ardından yavaşça kapıyı kitledim. Partiye sekiz gibi gideceğime göre önümde çok uzun bir süre var. Tabii ki bu sürede daha da hastalanmam gerekiyor. Yoksa bir an gaza gelip gitmeye karar verebilirler.
Akşam olacakları düşündüm. Gerçekten gelecek miydi? Beni öldürecek miydi peki? Ya da sadece konuşabilirdi... Ki bu oldukça düşük bir ihtimal.
Partiye 4 saat kala
Lissa ve Christian diğer gardiyanlarla birlikte dışarıya çıktı. Yeni çıktıklarını ve en azından iki saatlerini dışarıda geçireceklerini göz önünde bulundurursak partiyi gözden çıkarmış olmalılar. İşte bu!
Onlar gelene kadar tamamen serbesttim, hasta kimliğimden çıkmamak koşuluyla tabii. Canım yemek istemiyormuş taklidi yapmak çok zordu. Hemen mutfağa koşarak dolabı karıştırdım. Bulaşık veya herhangi bir iz bırakmayacak yiyeceklere yöneldim. Ayaküstü bir sürü şey yiyip doymuştum bile.
Bir şey yapmamak o kadar sıkıcı ki. Okumak isteyip zaman bulamadığım bir kitaba başladım ve anahtar sesi duyana kadar neredeyse yarılamıştım. Zaten yatakta olduğum için pek bir şey yapmadım.
Beni kontrol etmeye geldiğinde partiye gitmeyeceklerini söyledi. Beni bu halde bırakmazlarmış. Zaten daha bir sürü parti olurmuş. Keşke bunu ben hasta olmadan önce fark etseydi. Yani...yalandan hasta işte her neyse.
Hala daha iki saat vardı ve elden ayaktan çekilmek için erken bir saatti. Biraz göz doldurmak için yanlarında oturdum. Battaniyemle birlikte. Bir bölüm dizi izledik ve çok uykum geldiğini söyleyecektim. İşte beklediğim zaman.
- Benim çok uykum geldi de... artık kontrol etmenize gerek yok. Yanlış anlama sadece, uyanırsam bir daha uyuyamam.
- Tabii, uyu sen. Bir ihtiyacın olursa çağır yeterli.
- Teşekkürler Liss.
Odama ilerledim ve bu terli paspal halimden kurtulmak için duş aldım. Sabahtan beri çok gergindim. Zaman darladıkça daha da stres oluyordum. Ama bir yandan mutluydum, söylediğimin aksine bir şey biteceği için falan değil. Onu göreceğim için çok mutluydum içten içe.
Aslında gerçekten onun bıraktığı elbiseyi mi giymeliyim düşündüm. Sonra aynaya bir baktım ki giymişim bile. Ayakkabıyı ayağıma geçirmeden elime aldım ve camı yavaşça açtım. Bir ses çıkmasını istemiyordum. Hele evde iki tane gardiyan varken. Çok sessizce yangın merdivenine ayağımı bastım. Özellikle bu odayı seçerken bir gün ihtiyacım olacağını biliyordum. Diğer ayağımı da atıp camı kendime doğru çektim ve inmeye başladım.
İlk tehlikeyi atlatmıştım. Ama tabii ki zorluk derecesi git gide artacaktı. Zemine ayağımı basar basmaz derin bir oh çektim. Ayakkabımı giydim ve ilerlemeye başladım. Neredeyse duvara sürünerek gidiyordum. Olur da camdan bakarlarsa diye. Birden hasta ve odasında yatan Rose'u ayaklanmış partiye giderken görürlerse garip kaçabilirdi.
Cüzdanımı kontrol ettim ve taksiyi çağırdım. Partinin olacağı yeri şoföre söyledim ve yola çıktık.
Kulaklığımı taktım ve tabii ki beni o anda rahatlatabilecek tek şarkıyı açtım; Ed Sheeran- Photograph. Her dinlediğimde hem üzülüp hem sevinirim. Çünkü bu şarkıyı akademinin son yılında keşfetmiştim ve o anılardan herhangi biri aklımda canlandığında arka planda hep bu şarkı çalıyor sanki.
Yol boyunca bu şarkıyı kaç kez dinledim bilmiyorum. Elbiselerinden partiye gittikleri gayet belli olan insanlar çoğaldıkça yaklaştığımızı anladım. Toparlanmadan önce parayı çıkardım ve taksiciye uzattım.
O atmosfere girmeden kulaklığımı çıkartırken duyduğum son söze kulak verdim. Loving can heal, loving can mend your soul ( Aşk iyileştirebilir, aşk ruhunu iyileştirebilir). Ruhunu tamamen kaybetmiş birine geri kazandırabilir miydi peki?

Vampir Akademisi FanFict. (ASKIDA)Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz