Bölüm 8

179 15 0
                                    

Güneşin gözümü rahatsız etmesiyle uyumakta daha fazla inat etmeyip doğruldum. Tüm gece korkunç rüyalarla boğulmuştum. 'Korkunç rüya' çünkü aslında o kadar güzeldi ki, gerçek olmasını her şeyden çok isterdim. Mümkün olmadığı için de bir o kadar korkunçtu.
Olanları Lissa'ya anlatmalı mıyım onu düşünüyordum. Söz vermiştim ama bana ne kadar sinirleneceğini ve daha önemlisi güveninin ne kadar kırılacağını düşünürsek söylememem daha iyiydi. Aslında belli başlı kısımları çıkartıp anlatsam...
- Günaydın!
İçeri bağırarak girdiğinde hemen düşünceleri kenara fırlattım.
- Günaydın, dedim sakin bir sesle. Daha yeni uyandım dostum.
- Dünden daha iyi misin?
Hayır.
- Evet, çok daha iyiyim. Sana ve çaylarına teşekkür ediyorum.
- Her zaman buradayız, diyip güldü. Bugün biraz gezmeye ne dersin?
- Harika olur. Sen, ben, Christian?
- Daha çok kızlar günü olarak planlamıştım.
- Daha da harika. Kahvaltı yapıp çıkalım mı?
- Olur, ben bir şeyler hazırladım zaten. Mükemmel değil ama en azından 'yenebilir' seviyeye çıktım.
Güldük, gerçekten bu konuda korkunç yeteneksizdi. Her neyse, zaten kraliçe olduğu zaman ihtiyaç duymayacağı sıradan bir şeydi.
Yataktan kalktım ve mutfağa ilerledik. Hafif bir yanık kokusu vardı ama görmezden geldim. Pankek yapmaya çalışmış, daha tadını düşünmeden mutlu oldum. En azından bizim gibi aç insanları doyurmaya çalışıyordu. Benim için yapılan en ufak çaba bile mutlu etmeye yetiyordu.
- Sevgilimin harika pankeklerini yemeye hazır mısın Hathaway?
- Tabii ki Ozera. Sadece birkaç küçük pankek.
Sadece birkaç küçük pankek değildi. Tam anlamıyla berbat olmuştu. Ama ikimiz de onu kırmak istemeyip hepsini yedik.
- Ellerine sağlık prenses. Harikaydı.
- Belki bunu gelenek haline dönüştürürüz, çok güzel olmaz mı?
- Evet, evet harika olur. Bunu başka bir zaman konuşabiliriz.
Unutmasını umarak sonraya ertelemek Lissa için hep işleyen bir taktikti.
- Tamam o zaman. Ben giyiniyorum, sen de hazırlan çıkalım?
- Tamamdır. Lütfen saatler sürmesin.
Gözlerini devirip odasına girdi. Ben de Christian'a ' görüşürüz' anlamı taşıyan bir bakış atıp odama girdim. Kendimle baş başa kaldığım ilk anda aklıma önceki gece geldi. En kısa sürede Abe'i aramam gerekiyordu. Kendi telefonumun takip ediliyor olması riskini göze alamayıp başka bir telefondan aramaya karar verdim. Gün içinde bunu kesinlikle halletmem gerekiyordu.
Üzerime her zamanki gibi siyah şeyler geçirdim ve aynaya baktım. Siyah şort, siyah atlet, spor ayakkabı. Ve çökmüş bir yüz. Umarım bunu sadece ben fark ediyorumdur. Belki de bu yüzden herkes sürekli nasıl olduğumu soruyordu. Son zamanlarda o kadar 'iyiyim' dedim ki ben bile inanacaktım.
Belirlediğimiz saatten kırk dakika sonra SONUNDA evden çıkarken diğer gardiyanla rutin şeyleri konuştuk ve dolaşmaya başladık. Aynı bina yine gözüme çarpınca kayıt yaptırmaya karar verdim.
- Liss, şuraya bi' uğrayabilir miyiz?
- Dil kursuna mı?
- Hıhı.
Sanırım beklemiyordu.
- Hiç bahsetmedin, yeni bir dile mi başlıyorsun?
- Şey, evet. Ben de görünce hatırladım, üzgünüm. Rusça öğrenmek istiyorum.
Bağlantıyı kurması uzun sürmedi. Ne zaman Dimitri'yle alakalı bir şey olsa hep böyle kalakalıyor. Bunu bir ara oturup konuşmalıyız.
- Anladım... Hadi girelim.
Binanın içine girince hissettiğim ilk şey ferahlıktı. Hava cidden çok sıcaktı. Bir kadın masasından kalkıp bizi selamladı.
- Merhabalar, hoşgeldiniz.
- Merhaba, hoşbulduk.
- Dil kursları için mi gelmiştiniz? Buyrun şöyle oturun, bir şey içer misiniz?
- Evet, birer su alabilirsek sevinirim.
- Tabii, diyip telefonla istedi. Özellikle ilgilendiğiniz bir dil var mı? Şu sıralar revaçta-
Bu konuşmanın uzayacağını biliyordum. Kısaca söylemek için sözünü kestim.
- Rusça kurslarınız hakkında bilgi almak istiyorum aslında.
- Tabii hemen bakalım. Üniversite öğrencisi misiniz?
- Evet.
- O zaman akşam saatlerinde başlayacak olan kurs en ideali olacaktır...
Fiyatları da dahil olmak üzere öğretmenin siciline kadar her şeyi açıkladıktan sonra kayıt yaptırmak istediğimi söyledim. Sanırım bu kadar çabuk beklemiyordu, şaşırdı. Bir süre de kayıt, ödeme planlarını konuştuktan sonra oradan ayrıldık.
- Tanrım, kadın ne kadar konuşuyordu öyle.
- Evet Liss. Bana kimi hatırlattığına inanamazsın.
Haklı olarak kendi üstüne alınıp koluma vurdu. Şakalaşmalar ve üniversite hakkında heyecanlı konuşmalar sonunda önceki sefer oturduğumuz kafeye geçtik. Siparişimizi verir vermez telefonum çalmaya başladı. Zaten her an heyecanla atan kalbim bilinmeyen numarayla daha da hızlı atmaya başladı. Hemen beklentiyle açtım. Her kimi bekliyorsam...
- Alo? Rose sen misin?
- Alo. Evet benim...de siz kimsiniz?
- Ben Blake. Geçen gün part-
- Tamam, tamam. Tabii ki hatırlıyorum. Kaydetmeyi unutmuşum üzgünüm. Nasılsın?
- İyi, bıraktığın gibi. Birden ortadan kayboldun. Arasam mı aramasam mı bilemedim ve şimdi de işte...
- Şey evet. Gitmem gerekti. Sen de zaten kızlarla heyecanlı bir sohbetin ortasındaydın bölmek istemedim.
- Her neyse, o parti geçti gitti bile. Yarın akşam okuldan önceki son günün şerefine evimde bir parti veriyorum. Herkese okulun e-posta arşivinden ulaşıp mesaj attım bile. Ama seni ve arkadaşlarını özellikle davet etmek istedim, uygunsunuz değil mi? Hem onlarla da tanışmış oluruz.
- Bir sorun olacağını sanmıyorum. Ben onlara sorup akşam sana dönsem olur mu?
- Tabii, görüşürüz o zaman.
- Görüşürüz.
Bu konuşma üzerine tabii ki Lissa şüphelenmişti. Ona bir açıklama yapmak zorundaydım. Ki zaten bu telefon konuşması olmasa bile ona artık yalan söylemek istemiyordum.
- O da kimdi öyle?
- Lissa. Sana anlatamam gereken bir şey var. Ama kızmayacağına söz vermen gerekiyor. Tamamen senin ve Christian'ın iyiliği için yaptım.
- Rose beni korkutuyorsun. Neler oluyor o kim?
- Sakin ol korkacak bir şey yok. Sadece şey oldu. Şimdi bunu tek seferde anlatacağım, sözümü kesme. En son tek posta olarak bağırırsın, buna hazırladım kendimi.
- Hadi Rose tamam.
- Şimdi...ben dün gece partiye gittim ( gözleri kocaman oldu, kesin beni öldürmek istiyor). Şöyle ki, ondan bir önceki gece uyuyamamıştım. Gece bir an mutfağa gidip geri geldim ve odamda bir paket buldum. İçinde bir elbise, ayakkabı ve not vardı. Dimitri'den. Gitmeseydim evde meraktan ölürdüm heralde. Sadece onu görmek için gittim. Demin arayan çocukla da orada tanıştık. Sakın aklına değişik fikirler gelmesin, Blake gay. Yine strigoiler geldiğinde hissettiğim o boşluğu hissettim ve balkona çıktım. Dimitri arkamda duruyordu. Biraz konuştuk ve hepsi bu.
Bir süre sadece içeceğine baktı ve konuşmadı. Sanırım çok kızmıştı. Ya da kırılmış, emin değilim.
- Sana çok kızdım, ama partiye gittiğin için değil. Bana söylemediğin için. Tehlikeye atmak istemediğini biliyorum ama her seferinde yalanlar söyleyip sonra hiçbir şey olmamış gibi devam edemezsin. Seni anlamaya çalışıyorum, hep alttan alıyorum ve tabii ki yapacağım. Sen benim en yakın dostumsun. Ama hani bir daha böyle yapmayacaktın? Sana nasıl güveneceğim?
Sözleri birden yüzüme çarptı. Bağırıp çağırsaydı çok daha iyi hissederdim. Yine de...çok haklıydı. Ve kırgın. Bunu kesinlikle hissedebiliyordum.
- Liss, yemin ederim her şey çok spontane gelişti. Bana güvenebileceğini biliyorsun, seni asla yüz üstü bırakmam.
- Güven sadece benimle alakalı bir şey değil Rose. Senin iyi olduğundan da emin olmam gerekiyor ama sen kimseyi yanına yaklaştırmıyorsun. Artık... toparlanmanın vakti gelmedi mi?
Hayır. Asla onu atlatıp yoluma devam edemem. Ama bir şeyleri içimden geçirip dışarıya bambaşka şeyler söylemek istemedim.
- Kendimi nasıl toplamamı bekliyorsun? Ben onsuz yaşayamıyorum. Sizi her zamanki gibi eğlendiremediğim için üzgünüm prenses, dışarıya en fazla bu kadar rol yapabiliyorum.
- Ne saçmalıyorsun? Her şey benimle alakalı olmak zorunda değil, bunu aş artık. Her neyse...bunu daha sonra konuşuruz. O zamana kadar bana anlatmadığın diğer şeyleri düşün.
- Yarın partiye davetliyiz.
Konuyu dağıtma çabam işe yarayacak mı emin değildim.
- Ne partisi?
- Demin Blake o yüzden aramıştı. Evinde parti vermiyormuş, biz de davetliyiz.
- Yine hasta numarası yapıp sonra partiye kaçacak mısın?
- Kesinlikle hayır.
- O zaman... Harika olur! Hem bir sürü kişiyle tanışırız...
Parti muhabbeti bir yandan sürerken aklımda da Abe'le ne konuşacağımı tasarlıyordum. Lissa'ya yalan söylemekten gerçekten nefret ediyordum ama bunu onla konuşamazdım. Kesinlikle hem de.
- Hey. 3 saat olmuş bile. Dönelim mi?
- Farkında bile değilim. Olur, Christian evde sıkılıyordur.
Yürüyerek eve dönerken bir bahaneyle ordan kopup bir telefon kulübesine koşmayı düşündüm. Ama hiç fırsat olmadı. Eve girdik, Christian ve Lissa yapış yapış hallerine döndükten sonra yanlarına yaklaştım.
- Ben çok bunaldım. Biraz yürüyüş yapmak istiyorum.
- Tabii, git sen. Eşlik etmemizi ister misin?
- Hayır hayır, sağol. Tek kalsam iyi olacak.
- Tamam o zaman, dikkatli ol.
Evden çıktım ve gözüme önceden kestirdiğim telefon kulübesine doğru yürüdüm. İçine girdim ve Abe'in numarasını tuşladım. Soran bir sesle açtı.
- Alo?
- Selam ihtiyar, ben Rose.
- Rose, merhaba.
- Fazla uzatmak istemiyorum. Victor'la ilgili planın hala geçerli mi?

...

Vampir Akademisi FanFict. (ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin