Arabayı o kadar hızlı kullanıyordu ki sırtım koltuğa yapışmıştı; içimde yükselmeye başlayan panik ve korku ile emniyet kemerime sarıldım iki elimle. Camdan dışarı baktığımda yanından geçtiğimiz her şey bir hayalet gibi bulanık görünüyordu. Arabaların arasından hızla makas atarak ilerlemeye başlayınca daha fazla dayanamadım çünkü her an bir arabaya çarpacak gibiydik.

"Yavaşla!" dedim. Sesim kontrolsüz bir şekilde yüksek ve titrek çıktı. "Korkuyorum Ayaz yavaşla!"

Yandan bana ters bir bakış attıktan sonra arabanın hızını daha da arttırdı. Bana olan öfkesini böyle çıkaracaktı demek! Kusacak gibi hissediyordum ama bir kez daha yavaşla dememeye karar verdim çünkü ters etki yaratıyordu.

Ben sakin kalmaya odaklanmak için gözlerimi kapattığımda Ayaz küfür edip direksiyona vurdu sertçe. Gözlerimi açıp yola baktığımda biraz ileride trafik polisi olduğunu gördüm. O kadar mutlu oldum ki bizi içeri falan atsalar çok rahatlardım; ama tabii ki böyle bir şey olması mümkün değildi.

Polisler bize el işaretleri ile kenara çekmemizi işaret ediyorlardı; Ayaz yine küfür ederek arabayı yavaşlattı ve kenara çekti. Trafik polisi arabaya şöyle bir baktıktan sonra Ayaz'ın tarafına yürüyüp camı tıklattı.

Ayaz camı indirdiğinde trafik polisi ikimize gözlerini kısarak baktıktan sonra, "Ehliyetinizi görebilir miyim?" diye sordu. Ayaz yaşına göre küçük gösteren bir tip değildi, buna rağmen polisin bakışlarında bir şüphe vardı. Belki de benim küçük göstermemden kaynaklanıyordu.

Ayaz hızlı bir şekilde ehliyetini yanında başka bir belge ile birlikte trafik polisine uzattı. Adam Ayaz'ın ehliyetine bakarken Ayaz da parmağı ile sabırsızca direksiyonun üstünde ritim tutmaya başladı.

"Çok hızlı gidiyordunuz," dedi polis imalı bir şekilde. "Hayırdır bir yere mi yetişeceksiniz?"

"Evet," dedi Ayaz hemen; içindeki öfkeyi her an bu masum adama kusacakmış gibi bakarak. "O yüzden ne yapacaksanız biraz hızlı yapın!"

Polisin söylemek istediği başka şeyler varmış da içinde tutuyormuş gibi kısa bir an Ayaz'ın yüzüne baktıktan sonra ceza yazıp elindeki defterden yırttı ve kağıdı Ayaz'a uzattı. "Dikkatli sür," demeyi de ihmal etmedi.

Ayaz ceza kağıdını alır almaz tekrar gaza bastı ve elindeki kağıdı da rastgele arabanın içine attı. Arabanın içi mi fazla ısınmıştı yoksa ben gerginlikten mi sıcaklamıştım bilmiyorum ama Ayaz'ın ceketini çıkardım biraz debelenerek.

Bana yine gözünün kenarıyla baktı kontrol eder gibi ama bir şey söylemedi. Ben sinirlendiğimde sinirlendiğim kişiye bağıra çağıra neden kızgın olduğumu söylemek isterdim. Ayaz ise sessizleşiyordu.

Okulun bahçesine girdiğimizde arabayı park alanına götürmek yerine bahçenin ortasında rastgele bir yerde durdurdu. Yaptığı ani fren yüzünden ufak bir sarsıntı yaşarken Ayaz el frenini yerinden sökecekmiş gibi çekip hemen arabadan indi.

Telaşlandığım için elim ayağım adeta birbirine dolandı; emniyet kemerim ile boğuşup kapıyı ikinci denememde açtıktan sonra koşarak Ayaz'ın arkasından binaya girdim. O ise merdivenleri çıkmaya başlamıştı bile.

"Ayaz!" diye seslendim sesimi olabildiğince kısık tutmaya çalışarak. "Herkes derste şu an nereye gidiyorsun?"

Kulaklarını etrafındaki tüm seslere tıkamış ve sadece avına odaklanmış vahşi bir hayvan misali Anıl'ın sınıfına doğru yürümeye devam etti. Teneffüs saatine kaç dakika vardı şu an bakamıyordum ama sanırım bunu öğrenmeme gerek olmayacaktı. Çünkü Ayaz, Anıl'ın sınıfının önünde durup bir an bile tereddüt etmeden kapıyı açtı ve sınıfa daldı. Onu durdurmaya teşebbüs edemedim bile.

ZEHİR (1)Where stories live. Discover now