Bölüm ~15~

252 17 4
                                    

Mutfakta duran diğer önlüğüde üstüne giydi. Ve bana döndü.
"Başka un var mı"
Cevap veremedim şaşkınlıktan, resmen şuan karşımda biscolata erkeği duruyordu, tam yenmelik bir tipi var ya çıldırıcam.
"Hadi Nefes, beni kesmeyi bırakta şu unun yerini göster"
"Hıı, şey, ne kesicem seni be, bekle getiriyim"
Dedim ve diğer dolaba gidip unu çıkardım ve önüne koydum.
O hemen unu eline alıp diğer malzemelerin içine ekledi ve bana dönüp,
"Fırını yak bu hazır" Dedi.
"Oha bu kadar çabuk mu, yada bu kadar kolay mıydı" diyerek fırını yaktım.
"E yani sen galiba beceriksizsin"
"Hiçte bile"
Bana cevap vermek yerine keki fırına koydu ve kapağını kapattı.
Yine beni takmamıştı, ben sana gösteririm Burak Sökmen.

Un torbasının yanına gidip içinden bir avuç un aldım. Burak'ın arkası dönük olduğu için görmüyordu,
"Burak" diye seslendim. Ve yüzünü bana döndüğü gibi elimdeki unu fırlattım. İlk neye uğradığını şaşırdı, ağzı açık bir şekilde bana bakmaya başladı, işte şimdi gülme sırası bendeydi.
Bende onun gibi kahkaha atmaya başladım. O ise kaşlarını çatmış beni öldürecek gibi bakıyordu.
Ben gülmeye devam ederken yüzüme toz bişey geldi.
Sonradan jeton düştü oda bana un atmıştı. İkimiz aynı anda birbirimize un fırlatmaya başladık.
En sonunda un torbasındaki un bitince durduk.
Üzerimi silkelemeye başladım. Burak'a baktığımda oda aynı şeyi yapıyordu. Ya bir insan unlu bile nasıl yakışıklı olabiliyor.
"Ya Burak, zaten unluydum dahada battım"
"İlk sen başlattın Nefes hanım"
"Sende gülmeseydin Burak bey" dedim bilmişcesine.
Yanıma yaklaştı ve elini yüzüme koydu. Şu an galiba kalbim yerinden fırlayacak gibiydi.
Yüzümdeki unları silkmeye başladı, ben ise yüzüne bakıyordum. Gözlerini gözlerime dikti,
"Yaşlanınca demek böyle olucaksınız küçük hanım"
"Sizde yaşlanınca yakışıklılığınızdan bir şey kaybetmiyorsunuz bakıyorum"
Ben önce ne dedim, içimden söylüceğimi dışarıdan söyledim. Allah kahretmesin şimdi yandık.
"Biliyorum güzelim,"
"Ego yığını" diyip dil çıkardım.
Oda gülmeye başladı. O gülünce bende gülmeye başladım. Biz birlikte gerçekten eğlenebiliyoduk.

Biz gülmeye devam ederken Burak'ın telefonu çaldı. Beklemeden telefonu açtı.
"Söyle"

"Nasıl olur Ya"

"Siktir, bekleyin hemen geliyorum."

"Bu yaptığınız hiç iyi olmadı, hesabını vereceksiniz"

"Tamam lan kapat geliyorum" diye kapattı telefonu. Gözlerinden alev çıkıcak derecesindeydi. Az önce gülen adamın yerini sinirden patlıyacak bir adam gelmişti.
"Sorun mu var" diye sordum.
"Yok hayır, üstümü silkelesene gitmem lazım" Dedi sinirle.
"Ta-tamam" dedim kekeleyerek. Çok sinirli gözüküyordu, acaba telefonda onu kızdıracak ne olmuş olabilirdi.
Düşüncelerimi bir kenara bırakıp üstünü silkelemeye başladım. İki üç dakika sonra üstündeki bütün unlar gitmişti.
"Bitti"
"Tamam, ben gidiyorum" diyip sinirle kapıdan dışarı çıktı.
Arkasında öylece kalakalmıştım,  neden sinirlenmişti ki bu kadar ortada hiç bir şey yokken.

Mutfağa toplamaya başladım. Yerleri filan süpürdüm ve işimi bitirip odama gittim. Dolabı açtım içinden temiz giysiler aldım ve banyoya girdim.
20 dakika filan sonra banyodan çıktım. Kek zaten çoktan pişmişti. Salona geçip oturdum, televizyonuda açtım. İzlemeye başladım. Kekin kokusu buraya kadar gelmişti. Canım çekti, mutfağa gidip bir dilim kek kestim ve salona geri döndüm.
Çatalı keke saplayıp ağzıma götürdüm.
Tadı muhteşem olmuştu, istemsizce bir gülümseme belirdi dudaklarımda. Kek  yaparken ki halimiz geldi aklıma. Ne güzel bir şeydi Ya şu adamı sevmek, ne güzeldi ona bakmak, ama sorun şu ki o beni hiç sevmiyor, o bana hiç değer vermiyor herşeyi Ya bencilliğinden Ya da şımarıklığından yapıyor, keşke beni azıcık bile olsa sevseydi, keşke bana azıcık bile olsa değer verseydi, keşke....

"Evet anne yaptım keki"
"Aferin benim kızıma bak isteyince oluyormuş dimi"
"İlk ve sondu bir daha asla mutfağın kapısından bile geçmem"
"Yandık valla, seni alan yandı hemen geri getirecek desene"
Ona gülümseyerek cevap verdim. Annem ise kekin tadına bakıyordu. O tadına bakarken bende odama gidip kapıyı kapattım.
Yatağa uzandığımda Burak'ın kokusu burnuma doldu, biz dün akşam yine birlikte uyumuştuk di mi, ama elinde sargı yoktu, çıkardı mı acaba.
Onun yattığı yastığa kafamı koydum ve yüzü geldi gözümün önüne, ben neden bu kadar bağlandım ki bu çocuğa, neden bu kadar özlüyorum onu daha 2-3 saat önce yanımdaydı. İşte annemin anlattığı şey buydu bana hep;

Aşk, yanındayken bile özlemek, dokunmak isteyince dokunamamaktır,
Aşk, sevipte kavuşamamaktır.

Neden söylediğini hiç bir zaman anlamazdım ama hep bir gün gerçekleşeceğine inanırdım.
İşte şimdi gerçekleşiyordu, her dediği cümle tek tek gerçekleşiyordu.

Dışarıdan yağmur sesleri gelmeye başladı, ben ise yatağa uzanmış öylece duruyordum. Ayağa kalkıp camdan dışarıya baktım. Hava kararmıştı, ve çok şiddetli yağmur yağıyordu. Tekrar yatağa geçip uzandım. Birden telefonum çaldı, ekranına baktığımda Murat arıyordu, kesin yine Aleyna buna trip atıyor oda beni arıyor barıştırıyım diye, Off bıktım ben bunların kavgalarından...

Telefonu açtım birden bağırış sesleri gelmeye başladı. İçimi birden korku kaplamaya başladı.

"Nefes, yetiş Burak adamı öldüresiye dövüyor, ayıramıyorum" Dedi, sesinde endişe olduğu belliydi.

"Nasıl, nerdesiniz siz şuan" dedim bende korkmaya başlamıştım, ya Burak'a bişey olursa, devamını düşünmek bile istemiyorum....

İÇİMDEKİ SENحيث تعيش القصص. اكتشف الآن