Oldukça erken bir saatte uyanıp elime ilk geçen siyah kotumu ve açık mavi kapüşonlumu giydim. Kimse uyanmadan evden çıkmak istediğim için hızla saçlarımı tarayıp evden çıktım.

Evden çıkar çıkmaz üzerime bir tane de ceket giymediğim için pişman oldum çünkü hava buz gibiydi; yine de geri dönmedim ve kollarımı bedenime sarıp ana caddeye doğru yürüdüm.

Ayaz'a erken gelmesini söylemek yerine soğukta yarım saat beklediğim için kemiklerim dahi dondu. Arabasını görünce el sallayıp yanımda durmasını sağladım ve kendimi hemen sıcak arabanın içine attım.

Ayaz benim hâlime baktıktan sonra göz ucuyla arabanın saatine baktı. "Geç mi kaldım?"

Konuşamayacak kadar üşüdüğüm için başımı iki yana salladım hızlı hızlı. Bana tekrar bakıp arabanın ısısını biraz daha artırdı. "O zaman neden soğukta saatlerdir bekliyormuş gibi titriyorsun?"

Bekliyordum zaten!

"Saate bakmadan çıkmışım," dedim nihayet biraz ısındığımda. Ben konuşmadan arabayı hareket ettiremezmiş gibi ben bir şeyler söyleyince nihayet arabayı hareket ettirdi. Okul yoluna gitmesin diye hemen planımı uygulamaya başlamam gerekiyordu.

"Bugün okula gitmesek olur mu?" diye sordum en acıklı ses tonumla. Ayaz bana yandan bir bakış attı. "Neden?"

"Annem ile tartıştık canım sıkkın," dedim dudak bükerek. Tamamen yalan sayılmazdı. "Lunaparka gidelim mi?"

Bana sanki lunaparka gidelim değil de hadi birkaç adam öldürelim demişim gibi baktı. "Sabah sabah rüyanda mı gördün?" diye sordu sonra tekrar yola dönerken.

"Ne güzel işte kimse olmaz," diyerek ikna etmeye çalıştım. Aslında ıssızken dünyanın en hüzünlü yerlerine dönüşürdü lunaparklar ama benim de gerçekten keyif almak gibi bir niyetim yoktu zaten.

"Lunaparka gitmektense okula gitmeyi tercih ederim," dedi ürpermiş gibi.

Çabuk düşünmem gerektiği ve aklıma da başka bir fikir gelmediği için lunaparka gitme fikrini acilen Ayaz'a kabul ettirmekten başka çarem yoktu.

"Ayaz lütfen," diye yalvarmaya başladım kedi gibi. Bir yandan da en şirin ifademi takınıp koluna uzandım ve çocuk gibi tutup salladım yavaşça. "Lütfen lütfen..."

Ellerimin altındaki kolundaki kaslar gerildi ve içini çekti nefessiz kalmış gibi. Sonra bana dönüp baktığında pes ettiğini gözlerinde görebiliyordum.

"Umarım dediğin gibi kimse yoktur," dedi. "Yoksa gördüğüm her çocuğu tutup bacaklarından sallandırırım..." Sonra durup başının ucuyla beni işaret etti. "Sen de dahil!"

"Ben çocuk muyum?" diye homurdandım kaşlarımı çatarak.

"Lunaparka gidelim diye ağlayarak başımı şişirdin sabah sabah çocuksun işte," diye söylendi o da.

Buz gibi havada, sabahın köründe lunaparka gitmek istemek pek de mantıklı bir istek olmadığı için daha fazla bir şey diyemedim. Bugün onunla tartışmayacaktım.

Dün yaşananlar hakkında ne o bir şey söyledi ne de ben. Arabada kriz geçirmesi gibi benim ona söylediğim kırıcı sözü de içimizde bir yerlere kapattık ve hiç yaşanmamış gibi devam ettik yine.

ZEHİR (1)Where stories live. Discover now