Vuslat

163 23 20
                                    

"Son buldu artık hasret,
Yüreğimin bu denli çarpışı,
Gözlerimde özlem,
Sesinde gizli heyecan,
Nemlenmiş gözlerin hatta,
Belli, ıpıslak kirpiklerin,
Ayrılık iyi gelmemiş bize gülüm,
Ne çok özlemişim meğer seni..."

(Aynı akşam)

Kerem

Sonunda kavuşmuştuk birbirimize. Kalbim öyle hızlı atıyordu ki... Birlikte gülerek sahilden çıkıp Ihlamur Kafe'ye, masamıza döndük.

- Fidan, kızım bir daha sakın bırakma bu haytayı, sensizken hiç çekilmiyor.

Tam cevap vereceğim sırada, deniz gözlüm yine yapacağını yapmıştı.

-Bırakmak mı? Tövbeler tövbesi, son nefesime kadar bu deli fişeği bırakmam!

Ah be sevdam... Ah be deniz gözlüm, kaldırmaz kalbim bu kadar büyük mutluluğu... İnsafın yok mu?

-Zaten bu saatten sonra istesen de gidemezsin benden deniz gözlüm. Si çkimi re, ma skani.. (sen benimsin, ben senin..)

Cevap vermek yerine gülerek sarıldı bana. Öte yandan Serkan ve Eylül bir köşede bizi seyrediyordu. Birden dıyulan tulum sesiyle büyük bir kalabalık horon çemberi oluşturmaya başladı. Fidan bana bakıp muzipçe gülümsedi, sonra kolumdan tuttuğu gibi çekiştirerek ikimizi de o çembere dahil etti. Tulum sesinin giderek artmasıyla keyifli dakikalar başlamıştı. O akşam saatlerce horon oynamıştık, birden bastıran yağmura rağmen. İlerileyen dakikalarda ortalık yavaş yavaş sakinleşmeye başladığında aklıma gelen anıyla gülümsedim. Onunla yıllar sonra yeniden gördüğüm o geceyi... O gece yarım kalan hikayemizin kaldığı yerden başladığı geceydi. Bizim miladımızdı. Tabii bu anları ölümsüzleştirecek sayısız fotoğraf da cabası. Bir dakika... Deniz gözlüm neden durduk yere çattı kaşlarını? Serkan'a bakıyor, Serkan üç buçuk atmaya başladı, merak edip fotoğrafa baktım. Eyvah, kaç Serkan kaç!

-ABİİİİİİİİİ! SANA İNANAMIYORUM!

-Ya boncuğum kızma hemen! Hepsi Eylül'ün fikriydi!

Fidan

Abime inanamıyorum ya! Tutmuş biz deniz kenarında konuşurken hem fotoğraflarımızı hem videomuzu çekmiş! Üstelik yakın kadrajdan! Bir de suç ortağı Eylül çıktı başıma! Ah! Ama dur sen duuur sorarım bunun hesabını! Gece bitip de herkes yavaş yavaş evlere dağıldığında  başlarına gelecekleri biliyormuş gibi önden önden koşan abim ve Eylül'ü kovalamaya başladım, elimdeki karayemiş sopasını görünce daha da üç buçuk atar olmuşlardı. Bizimkiler de arkamızdan kahkahalarla gülüyordu. En nihayet yorulup peşlerini bıraktım. Elimdeki sopayı da peşlerinden fırlattım. Huhhh! Ne yoruldum be! Artık  kesinlikle bir deli fişeğe sevdalandığıma eminim! Hadi kucağına almayı anlarım, omuzuna atmak nedir be adam?!?!

-Kerem? Ne yaptığını sorabilir miyim?

-Hiç bana öyle bakma deniz gözlüm, kaçıyoruz!

Delirdi herhalde! Diyecektim, bizimkiler halime kahkahalarla gülüyor! Eh be adam, köyün diline meze olduk!

-O güzelim mavilerini bana dikip durma, özledim diyorum be hatun, özledim! Haftalarca uzak kaldım senden ama sanki asırlarca uzak kalmış gibiyim. Hiç kusura bakma.

Ne diyebilirim ki? Ben de onu özlemiştim. Başımı boyun girintisine gömdüm ve beni kaçırmasına izin verdim.  Sonrasında uyumuşum sanırım. Uyandığımda   Kerem'in odasındaydım. Etrafa kısaca bir göz attım. Odanın köşesindeki büyük raflarda duran bir zarf yığını dikkatimi çekti. Sessizce kalkıp kutuyu aldım. Diğer köşede duran koltuğa oturup zarflardan birini açtım. İlk açtığım zarftan çıkan mektupta yazanlar beni şoka uğrattı. Kerem bunca yıl bunu benden neden saklamıştı? Ah doğru ya! O benim üzülmeme dayanamazdı.

Sevdalık Geliyorum Demez(Sevdalık Serisi-1) TAMAMLANDI Όπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα