Yağmur Yüreklim

506 70 133
                                    

Kerem

Yine aynısını yapıyordu işte, sırılsıklam ıslanmış olmasına bile aldırmadan yağan yağmurun tadını çıkarıyordu, ve durmadan gülüyordu. İkimiz de sırılsıklam olmuştuk ama bu durum ne benim umurumdaydı ne de onun. Onu gülerken görmeyi öyle özlemişim ki, çocukluğumuzda onun hep böyle gülmesi için elimden geleni yapardım. Ancak ayrı düştüğümüz o upuzun seneler boyunca onun fotoğraflarına bakarak biraz da olsa dindirebilmiştim hasretimi. Şimdi ise yanımda duruyordu yağmur yüreklim, bunca zaman nasıl dayanabilmişim onun yokluğuna? Nasıl uzak kalabilmişim o masmavi gözlerinden? Kafamın içindeki bu soruları bir kenara bıraktım. Fidan, en sevdiği beyaz hırkasının cebinden bir fotoğraf çıkardı. Ne yani o da mı fotoğrafımızı saklıyordu benim gibi? Fotoğrafa uzun bir süre baktıktan sonra bana uzattı, bir yandan da muzipçe gülüyordu, sanki yeni fark etmiş gibi.

-Aa! Bak ne buldum cebimde? Bu fotoğrafı çektirdiğimiz günü hatırlıyor musun?

Fotoğrafı elime alıp baktım, o günü nasıl unutabilirdim ki? O gün Serkan, ısrarla fotoğraf çektirmemizi istemişti, Eylül de onunla bir olup kafamızı şişirmişti. Fidan da "Pes ediyorum!" demişti.

-Nasıl unutabilirim? Aklıma geldikçe başım şişiyor.

Bunu dediğime pişman olmuştum çünkü Fidan karnıma sert bir dirsek atmış ve beni iki büklüm bırakıp kaçmaya başlamıştı. Ancak bu durum fazla uzun sürmemişti, toparlandım, elimde tuttuğum fotoğrafı cebime koyup onun peşinden koşmaya başladım. Çok geçmeden ona yetişmiş ve kolundan tutup kendime çekmiştim. Yakalanmış olmasına rağmen gülmeye devam ediyordu. Ben onun masmavi gözlerinin içine bakarken, çalan telefonumu parçalamak istedim. Tabii arayan babam olmasaydı. Bir bu eksikti, ona daha yeni kavuşmuşken ondan ayrılıp İstanbul'a gitmek çok zordu benim için. Bunu ona söyleyemedim, ama gitmem gerekiyordu. Ondan bir kez daha ayrı kalmak canımı acıtsa da gitmeliydim. Umarım bu ayrılık uzun sürmez. Yoksa bir ayrılığı daha kaldırmaz yüreğim. Bu uzun yürüyüşün ardından eve döndüğümüzde ikimiz de iliklerimize kadar ıslanmıştık; Fidan önden çıkıp üzerini değiştirdi çabucak. Onun ardından ben girdim içeri, ve üzerimi değiştirdikten sonra valizimi hazırladım, valizime ona dair sakladıklarımı da koymayı ihmal etmedim. Valizimi hazırladıktan sonra aşağıya indim ve şöminenin önünde oturup ısınmaya çalışan sevdiğimin yanına oturdum. Ondan ayrı kalmadan önce son bir kez baktım o güzel gözlerine. Fidan'ın sorduğu soruyla ancak sıyrılabilmiştim düşüncelerimden:

-Ne oldu sevdiğim? Hopa limanında gemilerin mi battı?

-Gemi batsa bu kadar canım sıkılmazdı deniz gözlüm.

-Anlatsana, ne oldu? Nedir senin canını bu kadar sıkan şey?

-O kadar da önemli değil deniz gözlüm. Sen asma yüzünü.


Fidan

Kerem bir tuhaf davranıyordu, nedenini bilmiyordum ama onu böyle görmeye dayanamazdım, ondan ayrı kalmaya zor da olsa dayanırdım, gerekirse onu bir ömür beklerdim ama onu böyle görmeye dayanamazdım. Ben bunları düşünürken telefonum titredi, mesaj gelmişti abimden:

"Boncuğum? Nasılsın?" Boncuk mu? iyi de bana böyle seslenmezdi ki abim. Hayırdır inşalalh. Bir arayayım abiciğimi.

-Alo? Abiciğim?

-Alo? Boncuğum nasılsın? Aradığın sorduğun yok!

-Kızma abiciğim müsait değildim. Fırsatım olmadı aramaya.

-Bak bakalım kim var yanımda?

-Kim var ki? Çatlatmasana beni meraktan!

O sırada telefonda kısa bir sessizlik oldu, sonra tanıdık bir ses duyuldu:

-Fidan ablaaaa! Nasılsın?

Bu olamazdı. Eylül'ün neşeli sesi kulaklarımı çınlattığında kısa çaplı bir şok yaşamıştım.

-Eylül? Bu sen misin?

-Şaşırdın değil mi? Abimin aradığı yok ben arayayım dedim.

-Abin de yanımda şu anda, konuşmak ister misin?

Eylül

Bak sen abimin yaptığına! En sonunda buldu Fidan ablamı. Kafamın etini yerdi, sürekli ondan bahsederdi. Ben de ikisinin arasındaki bu durumu bildiğimden az kalsın Fidan ablaya 'yenge' diyecektim. Neyse ki demiyorum. Yanımda da Serkan abi var, laf aramızda Serkan abi ona abi dememden rahatsız olur. Neden anlamıyorum. Çok tuhaf davranıyor. Neyse, abim yapmış yapacağını. Gerisi boş benim için. Nasılsa yakında orada olacağım, şu anda ikimiz de New York'tayız. Bakalım döndüğümüzde neler olacak? Ben bunları düşünürken Serkan abi sesleniyor. Kim bilir kaçıncı kez?

-Eylül! Duymuyor musun sen? Kiminle konuşuyordun dedim!

-Fidan abla ile konuştum, hem bağırmasana!

Aferin Eylül! Hem ona abi diyorsun hem de dikleniyorsun! Taşkafa! Acaba yerin dibine girmek istesem bana yardımcı olurlar mı? Sanırım Serkan abi sinirlendi. Eylül, Kaç!

-Eylül! Delirtme beni! Delirirsem ne olacağını iyi biliyorsun!

Tamam, sıvışma zamanı. Haydi tabana kuvvet! Kaaaaaç!!!!!!!!!

Serkan

Bu kız bir gün çıldırtacak beni. Zaten her gün her saat abi demesi beni delirtmiyormuş gibi bir de bunun asiliğiyle uğraşıyorum. Bu durum beni zerre kadar rahatsız etmiyor, beni asıl rahatsız eden, onun beni abisi olarak görmesi. O kadar uyardım ki onu. Neden mi onun abi demesini istemiyorum? Çünkü onu seviyorum, kardeş olarak değil.. Hayır, ben ona vurgunum. Çocukluğumun sevdası Eylül. Gönlümün ilk ve son baharı. Benim her şeyim...


Sevdalık Geliyorum Demez(Sevdalık Serisi-1) TAMAMLANDI Where stories live. Discover now