Bölüm- 33 Görüşme

367 48 81
                                    

"Rabbim, ben ne isteyeceğimi bilemem. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilemem. Hayrı da şerri de bilmez ister bu âciz yüreciğim. Avuç içlerimdekini sana tâ kalbimin en derûnundan gönderiyorum, sevdiğim kullarına eylediğin muâmeleyi eyle.

Hakkımdaki her şeyin hayırlı ve mübârek olanını nasip et.

Sonsuzluğa açılan kapında, lütfunla muâmele et.

Ne olursun Rabbim, bana doğru yolda ilerlemeyi nasip eyle ve yanlış yollara, senin sevmediğin yollardan ırak eyle.

Ve... eğer o.. hakkımda hayırlı olacak ise, harama bulaşmadan, en temizinden bir izdivaç nasip et.

Fakat hayırlı değilse, yuvamız İslâm yuvası olmayacaksa, içinde senin ismin zikredilmeyecekse, senin kitabın okunmayacaksa, Efendimiz'in 'gözümün nuru' olarak bahsettiği, miraç hediyesi namaz kılınmayacaksa, ve senin razı olmayacağın bir yuva olacaksa, tez vakitte yollarımızı ayır ve birbirimizin günâhına sebep kılmadan uzaklaştır bizi."

Genç kız, birleştirdiği avuç içlerini yüzüne sürdü sakince. Gecenin son üçte biri olan vakitte uyanmış, soğuk şu ile temiz bir abdest alarak teheccüt namazı kılmıştı, sakin, uzun ve huşû içinde. Dert uyutmaz insanı derlerdi ya hani, evet, uyutmamıştı Yasemin'i de. Fakat dert me kadar derin ise, duâsı da o kadar derin oluyordu insanın. Böyle anlarda daha bir içten duâ ediyordu insanoğlu.

Böyleydi ya, unutuyordu kimi zaman duâ etmeyi; derde düşmeden hatırlamıyordu.

Unutuyordu, unuturdu elbet mânâsı unutmak olan insan...

Dertliyken yakarıyordu. Yakarışı, ciğerlerinden kopuyordu belki de.

Durdu bir müddet, sonra secdeye gitti. Dilinden dökemediklerini, secdede, Rabb'e en yakın yer olan yerde gözyaşları eşliğinde kalbinden döktü.
Öyle ya, o dökerdi. Toplayacak olan Mevlâ değiş miydi?

🌼

Sabah, gözlerini aralamaya çalışırken bir tuhaflık, üzerinde bir ağırlık olduğunu sezdi genç kız. Kollarını ve ayaklarını hareket ettiremiyor, her yeri ağrıyordu. Nihâyet gözlerini açabildiğinde secdede uyuyakaldığını fark etti. Öyle bir uyuşmuştu ki, oturur pozisyona bile geçemeden yan devrildi olduğu yere. "Âh," küçük bir inilti dudaklarından firâr ederken hareketi kısıtlı olan elleriyle uyuşmaktan harap olmuş ayaklarını ovaladı.

Saati kontrol edip kerahet vaktinin çıktığını fark edince hızla abdest aldı. Sevabını kaçırmış olsa da, hâlâ edâsını kılabilirdi. Kazasını kılmasına gerek yoktu, kaza için bir diğer namaz vaktinin girmesi gerekiyordu. Sabah namazı asıl vaktinde kılınmadığı takdirde öğle kerahati girene kadar edâ edilirdi namaz. Diğer namazlar, vakti çıkınca diğer namaz vakti girdiği için böyle bir hüküm yoktu.

Namazı kılıp tesbihatı yaptıktan sonra, seccâdesini toplayıp hazırlanarak çıktı evden.
Çok heyecanlıydı, okuldan sonra Emir ile buluşacaklardı. Ve konuşacaklarının, sormak istediklerinin provasını yapmak istiyordu, orda unutmamak için. Fakat gel gör ki, prova dahî yapamıyordu.

İlk ders saatinde aklı hâlâ bir miktar Emir'de olsa da, ikinci saate girdiğinde artık toparlanmış, derse daha çok adapte olarak verimli bir şekilde anlatmıştı.

"Hocam cin çağırmak günâh mı?"

Yasemin soruyu soran öğrenciye, soruş amacını çözmek istercesine bakarken, diğer bir kız öğrenci tepki verdi hemen.

"Ya ismini söylemesene!"

"Neden?" Kıza gülerek bakan oğlan, yüzündeki gülüşle cevap bekliyordu.

SESSİZ OYUNWhere stories live. Discover now