Bölüm-1 Sokaklar...

2.3K 151 57
                                    

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

Sokaklar...

Eylül  - 

Karanlık sokaklarda bu akşam site sakinlerinin alışmamış olduğu bir kalabalık vardı; birbirini kovalayıp, birbirlerine küfürler savuran adamlar, ara sıra duyulan silah sesleri, polis ve ambulans siren sesleri...

Upuzun, dar demeye yakın sokaklar boyunca devam etti bu kovalamaca. Suçlular kaçtı, polisler kovaladı. İki genç polis bir ara durup soluklansa da, aralarından birinin son sürat koşmaya devam etmesiyle, diğeri de arkasından bağırıp bir şeyler söyledikten sonra durmadan önce yapmak zorunda olduğu, suçluyu yakalayana kadar peşinden koşma işine devam etti.

Labirent gibi dolanbaçlı sokakların ardından, denizin göründüğü uzun bir sokak da bitirilmek üzereydi, polis ve kaçaklar tarafından. En sonunda kaçak ana caddeyi de geçip denize bakan bir sitenin yakınlarındayken, yolun sonuna gelmiş, her meslektaşının yaptığı gibi, neticeyi düşünmeye hiç gerek duymadan oradan geçmekte olan bir genç kızı kendine rehin aldı. Ve çok da işe yarayacakmış gibi polislerle pazarlık yapmaya kalkıştı...

***

"Abi bu haysiyetsiz bizi baya oyalayacak gibi görünüyor. Baksana, herif tazı gibi koşuyor ya," dedi Buğra nefes nefese kalmış, elleri dizlerinin üstünde, dizlerini kırmış beklerken. Emir, ona bakıp küçümserce -kaçan adamı- güldükten sonra "İsterse Usain Bold olsun, ben onu yakalamadan o emniyete dönmem abicim!" deyip hızlıca arkasına bile bakmadan koşmaya başladı. Emir kovaladığı adama küfürler savururken Buğra bir kez daha bu adamla nasıl dost olduğuna şaşırıyordu.

"Bekle lan geliyorum," diye Emir'e seslendikten sonra güldü kendi kendine. Çünkü Emir böyle bir şey yapmayacaktı, Buğra'yı beklemeyecekti.

Emir sonra, denize açılan sokağın sonundaki binalardan birine doğru ilerledi. Kapıdaki güvenlik görevlisine bir şeyler söyleyip hızlı adımlarla apartman kapısından içeriye girdi. Biraz sonra binanın damında, metrelerce uzakta ve aşağıda gördüğü kaçağı rahatça vurabileceği bir köşede nişan almış bekliyordu.

Buğra ile arasında geçen kısa telsiz konuşması bitince tekrar silahına sarılıp nişan aldı. Tetiği çekmek için elini hareket ettirmişti ki o anda bir silah sesi duyuldu. Emir, silahını indirip nişan aldığı yere baktığında şaşırmıştı. Adam yere yığılmış kanlar içindeydi. Kafasından kanlar akan bir ceset... Kaçak, intihar etmişti.

Emir'in dikkatini çeken bir şey daha vardı -ki bu yerdeki kandan daha ilginç gelmişti ona nedense- rehin alınan kızın şu an korkudan ciyak ciyak ağlaması gerekirken kulağının dibinde patlayan silaha, yerde yatan cesede karşın fazla soğukkanlıydı sanki...

Yanına giden polisler ile konuşmaya başlayınca Emir de hızlıca dam kapısından içeri girip merdivenleri inmeye koyuldu.

Apartman bahçesinin kapısından çıkıp hızını sabit tutarak olay mahalline yaklaşırken, gözleri kızın üstünde kaşları çatık bir halde cesedin yanına vardı.

"Buğra, ambulansı çağırın gelsin alsın şunu." diyen sözlerin sahibi Emir, bunları söylerken bir cesede, bir Buğra'ya, bir de kıza bakıp üçü arasında gözleri ile mekik dokuyordu. Buğra, "Çağırdık abi, yolda. Bizlik bir iş kalmadı burda. Ekipler halleder burayı, biz gidelim." dedi. Gözleri ile hâlâ mekik dokumaya devam ediyordu Emir, ama bu sefer ceset yoktu aralarında. Üç kıza bakıyordu, bir Buğra'ya. Son kez Buğra'yı gözleri ile yakalayıp "Saffet şerefsizini bulmak, bu malın kendini vurması kadar kolay olmayacak görünüşe bakılırsa." dedi ve hemen kendilerine bakmayan kıza baktı tekrar. Yüzünde demin gördüğü soğukkanlılıktan çok memnuniyetsizlik vardı. Emir, derin bir nefes aldı seslice. "Tamam o zaman, üçüncü adamımızı da kaybettiğimize göre araştırmaya devam?" derken Buğra'ya soran gözlerle bakıyordu. "Aynen öyle, ama mesai bitti Emir. Ben de bittim, sen de bittin. Çok yorulduk bugün. Şu ilerdeki lokanta da bir şeyler yiyip eve gidelim?"

"Gidelim." dedi Emir.
En son kıza attığı bakış, öncekilerden farklıydı. Bir şeyleri zihninde tartıp, dilinden dışarı süzüverecek gibi. Önemli gördüğü şeyleri sözleriyle değil gözleriyle iletiyordu Emir. O bakışların ne dediğini anlamak ise karşıdaki kişiye kalmış bir şeydi; artık, nasıl anlarsa..

Kız bakışları gördü, anladığını sandı. Dikkat çekmişti öncelikle, o adamın -Emir'in- gözlerine bakmıştı! Hem de saniyelerce, kendisi ile arasında yaklaşık bir metre mesafe bırakacak kadar yakınlaştığında bile bakıyordu gözlerine. Bu yüzden hatayı önce kendinde buluyordu. Taviz vermese, o kadar uzun bakamazdı adam da ona. Kendisi ile ceset ve diğer polis arasında mekik dokuyan o bakışlar..! İlginç bulmuş gibiydi, fakat normaldi ilginç bulması, çünki hep ilginç bulunulurdu o kızlar; başlarındaki uzun örtüleriyle, vücutlarını kapatan uzun bol kıyafetleriyle, hiçbir göze değmeyen gözleriyle -bugün o kuralını çiğnemişti ama- ... Bu yüzden ilginç bulmuş olabilir miydi..? Ama bir şey vardı; kız her zamanki gibi gayet sade giyinmişti. Ki aslında artık o kadar da ilginç gelmemeliydi; çünki her yerde vardı böyle giyinen hanımlar. Herkesin gözünün aşina olmuş olması gerekliydi. Peki o uzun ve tuhaf bakışların sebebi neydi? İstemeyerek günaha girmişti yine... Canı sıkıldı.

Kızı düşüncelerinden alıkoyan şey, sol tarafına baktığında gördüğü arabadan çıkan korna sesiydi. Demin içine daldığı düşünceler ile birlikte yürümeye başlamış, en üst katında oturduğu iki binalı sitenin bahçesine girmişti. Bahçeye kadar doğru istikamette olsa bile, bahçeye girdikten sonra kendini kaybedip sitenin otoparkına girmişti.

Kafasını tekrar önüne çevirdi ama, şoföre bağırmadığı için pişman gibiydi. Şoföre dönüp bir kaç saniye buz gibi bakışlar atmayı, gerekirse bağırmayı çoktan kafasından geçirmiş, uygulamaya koymaya hazırlanırken şoför koltuğunda Yaren'i görünce sinirlendi "Görmüyor musun ya, dalmış gidiyorum. Bıraksana beni kendi halime!" deyip kaşlarını çattı. Arabasından inip kendisine doğru gelen arkadaşını süzüyordu. Eski haline göre ne kadar da güzeldi artık. Bol feracesinin etekleri, esen hafif rüzgarda uçuşuyordu yürürken. Omzundan aşağı sarkan şalının ucunu aceleyle tekrar arkaya atıp yüzündeki kocaman gülümsemeyle -ağzı büyük olduğu için gülümsemesi de büyük geliyordu ona- arkadaşına sarıldı. "Ne olmuş sana böyle ya? Yine bir şeye sinirlendin? ama sustun.. Hadi, tamam bana çatabilirsin canım." derken tekrar doğrulmuş, arkadaşının yüzünü inceliyordu. Bu kız korkmuş muydu, üzülmüş müydü bir şeye?

"Galiba gözlerim bugün fazla dünya mesaisi yapmış olacak ki, içimde bir sıkıntı var. Ben gidip namazımı kılayım. Yoksa sabaha deli çıkacağım." dedi. Zoraki bir tebessümle söylediği sözün ardından yürümeye başladı apartman kapısına doğru. Yaren arkadaşının koluna girip ona eşlik etti. Asansör kapısının karşısına geçtiklerinde, Yaren imâlı bir bakış attı arkadaşına ve "namazın gecikebilir, sırası değil bence tatlım." dedi. Arkadaşını tanıyordu Yaren. Bu yüzden öyle bir şey söyledi. Asansöre binmek istemediğini söyleyip mızmızlanacaktı, sonra da mecbur binecekti. Çıkacağı kat 15'ti.. Besmele çekip bindiler asansöre, ve sakince yukarı çıkmaya başladı, iki arkadaş, kardeş, dost...

Şimdi Yasemin ve Yaren abdestlerini almış, birlikte namaza durmuşlardı.

🌼 🌼 🌼

Yasemin elinde iki bardak çay ile salona girdi. İki saat önceki haline kıyasla gâyet iyi görünüyürdu. Akşam namazının ardından Kur'anı Kerîm okumuş, yatsı namazını da kılıp öyle inmişlerdi akşam kahvaltılarına. Evet, akşam kahvaltısı! Saat geç olunca masayı kahvaltılıklar ile donatıp, karınlarını doyurmuşlardı. Şimdi de çaylarını içiyorlardı. Yasemin telefonundan gelen mesaj sesiyle çayını sehpaya bırakıp hafif esnedi. Gelen mesaja bakmak için telefonu eline aldı. Ekrana baktı...

Okuduğu cümleler ile sakin duran yüz ifadesi değişti. Neler hissettiğini belli etmek istemiyordu. En çok da korktuğunu..

"İntikam soğuk yenen bir yemektir Yasemin hanım! Ben yemeğimin buz gibi olması için çok bekledim. Şimdi yemek zamanı!"

🌼🌼🌼


SESSİZ OYUNWhere stories live. Discover now