Bölüm-16 Zaman

476 67 20
                                    

Kadın, kendini hırpalamaya başlamıştı iyiden . Sadece kendine zarar vermiyor, etrafındaki insanlara da saldırmaya başlamıştı. Kocasından başlamıştı önce. Yere çöküp acı çeken adamın saçlarına asıldı önce, var gücüyle çekiyordu kadın. Arada bir de tırnaklarını geçiriyordu adamın, gözyaşı seline boğulan çehresine. Fakat beklediği tepkiyi alamamak, kocası ile uğraşmaktan vazgeçiriyor kadını. Dağılmış saçlarını gözlerinin önünden hışımla çekip etrafına bakınıyor. Yakınlarında kimse yok, yüksek bir kahkaha atıyor önce, sonra titreyen dudaklarını bir hıçkırık dalgası esir alıyor.

Gözyaşlarını engellemek için olsa gerek, tırnaklarını gözlerinden başlayarak yüzüne geçiriyor. Canhıraş bir çığlık kopardıktan sonra boğazını yırtarcasına, yerde gözüne kestirdiği avuç büyüklüğünde bir taşı alıyor.
Ambulans hala gelmediği için kimse yanaşmıyor kadına, öylece ne yapacağını izleyip, sakinleşmesini bekliyorlar.

Ne garip insanoğlu!

İki eli ile sımsıkı kavradığı taşı, ileriye doğru uzatıyor. Kadının anlamsız hareketine hâlâ bakmaya devam ederken insanlar, kocası birden ayaklanıp kadına doğru koşmaya başladı. Yetişmesi mümkün olmasa da, kadının elindeki taşı kendi kafasına vurma çabası boşa çıkmıştı zaten. Olduğu yeter yığılıp kaldı. Bayılmıştı.

O sırada evi incelemeyi bitirmiş polisler -içlerinde Buğra da vardı- kadının yanına doğru koşuştular.

"Nerde kaldı bu ambulans!" diye bağırdı Buğra.

Kendileri içerdeyken, dışarıda bekleyen bir kaç polise -ikisi de çaylaktı daha- neden kadına müdahele etmedikleri konusunda kızdı. En çok da bahanelerine kızdı.

Kadın delirmiş zaten, ne yapabiliriz ki?

Çok geçmeden gelen ambulanslar -neyse ki iki tane çağırmayı akıl eden olmuştu- kadını ve oğlunu alıp götürdüler. Çocuk için yapılacak bir şey olmasa da kadına ilk müdahele yapılmıştı bile.

🌼

"Abi kadın gözümüzün önünde delirdi ya.."

Buğra; uzun gecenin ardından, nihayet eve gelebilmenin verdiği huzur ve rahatlıkla, çayından içtiği yudumundan sonra, ayağını önündeki geniş orta sehpaya uzattı. "Gün geçtikçe mesleğime daha çok bağlanıyorum valla, sırf böyle şerefsiz insanları kara deliğe tıkmak için." Tabi daha bulamadık ama, bulacağız elbet! diye mırıldandı sonra da.

Emir'i, daldığı derin düşüncelerinden, Buğra'nın ayağına vurması uyandırdı. Zira; bedenen burda olsa da, düşüncelerinin başka yerde olduğu barizdi.

"Emir sana diyorum, burda mısın?"

"Ha?"

"O-hooo, dinlemiyorsun ki sen beni. Neyin var söylesene?"

"Yok bi' şeyim ya, sen ne demiştin?"

Bıyık altından sırıttı Buğra, "şey diyorum ya, sen böyle hiç çekilmiyorsun hani. Biraz içeceklerimden alayım diyorum."

Gözlerini hızla ona dikti Emir. "O meretleri evime sokmadığımı biliyorsun. Çaydan güzel içecek mi var hem, iç işte."

"Çok değil oğlum, sadece bir kadeh." diye ricada bulundu Buğra.

"Ulan yok dedik. Ben bıraktırmaya çalışıyorum sana, sen gelmiş bir de evimde içmek istiyorsun!"

"İyi be tamam, sen neyin var onu anlat bakalım."

"Bende bi' şey yok oğlum, sen anlat. Yine br cinayet diyordun?"

Kafasını salladı Buğra, "Valla abi, çocuğu çamaşır makinesinde yıkamış resmen kansız." Bi an gülecek gibi oldu, hah diye bir ses çıktı ağzından sinirle. "Ulan görsen bir de çocuk küçük zayıf bir şey."

SESSİZ OYUNWhere stories live. Discover now