Bölüm 42:Demli Çal.

1.1K 113 34
                                    

Benim ateşin başında
Benim o yoksul
Pişer bir ömür koca tandırda
Ben duyarım.
Yakından yakına.
Dokunma.
Har olursun.
Uzaktan uzağa
Aşk yanığı geçmez.
Bana güllerden söz etmesinler
Baharlardan da
Ay telli sazları çalsınlar
Beni üzdüler
Yare haber salsınlar
Herkes çığlık atarsa
Görülmez gözyaşlarım
Fersah fersah sevdim seni
Bunu da duymasınlar.
Gizli kalsın.
Sana bana...
Tıngırdatsın ağabeyim bam tellerini
Sever o öyle şeyleri
Beni biraz terketsinler.
Kalbim ağrıyor
Her seste
Her tınıda
Her nefeste
Bana seni hatırlatıyor.
Etmesinler.
Şu kuş nereli?
Hiç görmemiştim onu buralarda!
Mülteci mi?
Sürgün mü ettiler?
Onu da benim gibi...
Kanatlarında bişey taşıyor.
Mektup mu?
Bana mı?
Değil mi?
Güle mi?
Benim hüznüm ey serçecik
Ele güne mi? (gülinci)

***

Zaman etrafında lambanın cılız ışığına avare,şuurunu kaybetmiş bir pervane gibi dönüp durdum.Ev önünü kardan temizlerken birde bakmışım güneş açmış İlkbahar gelmiş.Zülfünü açacak zamanlara ermişiz.Kuru dallar yeşermiş,beyaz çiçekler açmış,bekar kızlar onları saçlarına taç yapmışlardı.Miss gibi taze ekmek kokusu yayılıyordu havaya.Günlerden Cumartesi idi.Baş köşeye babam oturdu.Ağabeyim ırak ellere gideli canı yoktu adamın.Daha fazla evde de duramadı.Çekip gitti.Babam sert adamdı.Babam ırak adamdı.Babamın rengi sarıya çalardı.
Kafasının iki yanında saç yoktu.
Kaşları içiçe dolaşıktı.Burnu ise en güzel yanıydı.Hokkacıktı.Ağabeyim ile benim burnumda Ona çekmişti.
Dudakları iriceydi.Yani anam ne ise babam onun tam zıddıydı.

Anam baharsa babam kıştı.
Anam denizse babam taştı.
Anam gül'e dursa babam daima bozdu.

Odunları siyah köze dönmüş ocak başında ekmek ediyorduk.Odunlar mıydı köze dönen her soluk alıp verişimizde titrek bir ışıkla alevlenen yüreğimiz miydi bilemezken anam sabah olalı beri ağzında geveleyip durduğu baklayı nihayet çıkardı.

''Haftaya da mahkeme günü.Nedecez ki?''

Diye mırıldandı göz ucuyla bana bakıp.Bir yandan da tahta üzerinde oklavayla hamur açıyordu.Ocak başında sıcak vurmuş toprak rengi kavruk yüzü al al olmuştu.Sıkılmıştı da hem.Dalıp gitti.Kim bilir ne geldi aklına.Babamı düşündü belki yine.Kimbilir dedi hangi dip köşede?!Gitti gelmez.Uçtu konmaz.Kaderine isyan etmezdi ama çok da memnun da sayılmazdı hani.Çok erken gelin olmuştu çok.Daha gözü açılmadan bebesi doğmuştu eline sonra yine bir öğle vakti kızı olunca adamının aksine O içten içe nede sevinmişti.

''Dicle olsa!'' demişti.''Toprağıma can olduğu gibi bana da Can olsa olmaz mı?''

Aldırış etmeksizin kafa sallamış babam.Kız değil mi kız!Adı neme lazım.Kız işte.Öylelik gönlü olmuş anamın.Sevinmiş,sevmiş,oğlanın eskileriyle kundaklamış,zor gününü yemenisinin kenarı gibi oyalamış benimle.

Anlatırdı.Gelin olurken emanet bir at üzerinde Dicle köprüsünden geçmiş.
At şahlanmış geçerken,az daha suya düşeyazmış.

O zaman -tabi eski zaman mevsim kışmış ben aynı köprüden el evine giderken de kıştı.

Kızların kaderi analarının kaderine benzermiş.

Ağabeyim bir kolunda ben öbür kolunda yazdan ziyade kışın anlatırdı.
Yazın iş bolluğundan vakit olmazdı.O yüzden anamın zihnimde hep kar beyazı hatıraları kaldı.

Dicle OlmakWhere stories live. Discover now