"Tamam," dedim. "Anlat."

Gözlerinde bir ışıltı oldu sanki. "Ben anlatmayacağım," dedi. Bileklerimi bırakıp elimi tuttu. "Gel," dedi. "Sana gerçek cehennemin nasıl bir şey olduğunu göstereyim."

***

Altın Vuruş'taydık. Yine o, L şeklindeki, kırmızı deri koltuklu masada. Ayaz'ın tüm arkadaşları buradalardı çünkü Ayaz yolda Engin'i arayıp herkesi bara toplamasını söylemişti. Eren, Can ve Doruk bizim gibi okul üniforması giyiyorlardı ama üçünün forması da farklıydı. Engin ve Ece ise normal kıyafetler giyiyorlardı. İkisi okula gitmiyor muydu merak ettim. Hiçbirinin yaşını da bilmiyordum aslında ama benden daha küçük ya da büyük görünmüyordu hiçbiri.

Grupta eksik olan tek kişi ise Seda'ydı. Yoktu.

"Çocukların geçmişlerini dinlemeni istiyorum," dedi Ayaz. Hemen yanımda oturuyordu. "Sana benimle tanışmadan önce ne yaşadıklarını anlatacaklar. Herkesi sonuna kadar dinleyeceksin, tamam mı?"

İçimde kötü bir his vardı. Duyacaklarımı kaldırıp kaldıramayacağım konusunda kendime güvenmiyordum ama yine de başımı aşağı yukarı salladım.

Önce Can anlatmaya başladı hayatını.

"Dokuz ya da on yaşımdayken ablam intihar etti," dedi. "Niye yaptığını bilmiyoruz. Annem mental olarak bunu kaldıramadı; sekiz yıldır durumu düzelmedi. Hâlâ bir hastanede kalıyor. Babam da hem kızını kaybedip hem de karısı kendini kaybedince eve neredeyse hiç gelmez oldu. Beni unuttular. Artık ben de kendimi yokmuşum gibi hissetmeye başlamıştım. Sonra Ayaz ile tanıştım ve..." durup Ayaz'a baktıktan sonra omzunu silkti. "Zaten yok sayılırken kendimi kaybetme fikri bana kötü görünmedi ve şimdi buradayım."

Can'ın anlattıklarını daha sindirememişken Eren konuşmaya başladı.

"Üvey babam küçük kardeşimi öldürdükten sonra başladı benim mahvolma hikâyem," dedi. "Gözlerimin önünde öldürdü onu. Koruyamadım. Sadece ağlıyordu, daha çok ağladı. O ağladıkça o orospu çocuğu ona vurmaya devam etti. Ben de ağlıyordum ama beni umursamadı. Sonunda kardeşim sustu. Beni dövsün diye ben de ağladım ama beni duymadı. Yok gibiydim ve yok olmak için Ayaz'a geldim."

Ayaz'ın zehri miydi gözlerimi yakan yoksa dinlediklerim mi bilmiyordum ama gözlerim yanıyordu. Dolu dolu olan gözlerimi bu kez de Doruk'a çevirdim sessizce. Hayatında her şey mükemmelmiş gibi her daim keyfi yerinde görünen, şımarık Doruk'un geçmişi nasıldı da sonu Ayaz'a çıkmıştı merak ediyordum.

"Annesi ve babasının hiçbir zaman istemediği, yanlışlıkla doğan ama artık doğdu en azından kendi kendine yaşasın gitsin diyerek bir kenara bırakılan bir çocuktum ben," dedi Doruk kendi anlattıklarına gülerek. "Herkes nasıl yok sayıldıklarından bahsediyor değil mi? Annem ve babam beni o kadar yok sayıyorlardı ki bazen ben bile varlığımdan şüphe ediyordum. Sonra Ayaz'ı buldum falan filan işte."

Sadece Engin ve Ece kalmıştı geçmişlerini anlatmayan. Ellerimi yumruk yaptım ve tırnaklarımı avuç içlerime bastırarak biraz daha dayanmaya çalıştım bu işkenceye.

"Biz Mardin'den geliyoruz," dedi Engin Ece'ye bakıp sonra tekrar bana dönerek. "Ailesi Ece'yi daha 14 yaşındayken bir adam ile evlendirecekti. Ben de Ece'yi alıp İstanbul'a getirdim. İkimiz de çok gençtik ve yaşımızdan dolayı kimse bize iş vermiyordu. Sonra bir şekilde bu bara geldik ve Ayaz ile tanıştık. Bize iş ve para verebileceğini söyledi. İstediğini yaparsak bize ev bile verebileceğini söylemişti. Tek bir şartı vardı o da bu Altın Vuruş grubuna dahil olmamız. Kabul ettik."

"Uyuşturucu kullanmanızı istedi yani?" diye sorarken dişlerimi sıkıyordum.

"Biz de istedik," diye cevap verdi Ece hemen. "Zorlamadı. Sadece bize seçenek sundu Ayaz, yanlış anlama onu."

Güldüm. Yanağıma düşen damlayı elimin tersi ile silip ayağa kalktım. Sinirden mi yoksa duyduklarımın vücudumda yarattığı etkiden mi anlayamıyordum ama ellerim zangır zangır titriyordu. Bir an önce buradan, bu hikâyelerden ve zehri bir kurtuluş olarak gören bu hastalıklı zihinlerden kaçıp uzaklaşmak istiyordum.

Bu zehire başlamak için bahane arayan bir şekilde bir bahane buluyordu. Kimi hayatım çok kötü diyerek başlıyordu kimi de hayatım o kadar mükemmel ki başka bir zevk bulmalıyım diyerek başlıyordu. Sebeplerin arkasına sığınıp, acizliklerine bir bahane bulmaya çalışmalarına güldüm sadece. Evet yaşadıkları kolay şeyler değildi hiçbirinin ama acı çeken sadece onlar değildi. Bu bir korkaklıktı, acizlikti.

"Ne düşünüyorsun?" diye sordu Ayaz. Ben ayağa kalkınca o da ayağa kalktı.

"Ne mi düşünüyorum?" diye sordum, yanaklarımı silerek. Çocuklara baktım sonra, "Yaşadıklarınız gerçekten çok üzücü ve bunun için gerçekten üzgünüm," dedim. Sonra tekrar Ayaz'a döndüm. "Hepinizin ne kadar zayıf olduğunuzu düşünüyorum," dedim. "Gitmeme izin verecektin değil mi?" diye sordum Ayaz'a. "Sen cehenneme doğru gitmeye devam et, ben gelmiyorum."

Kaçar gibi Altın Vuruş'tan çıktım ama Ayaz'ın arkamdan yalvarır gibi, "Gamze gitme!" diye seslendiğini duyunca olduğum yerde durdum.

Sesindeki her kırgın çocuğu duyduğumda koşup ona sarılmak istiyordum. Ondan nefret ederken bile onu kurtarmak istiyordum. Hissettiklerim yanaklarımı ıslatırken yine ona döndüm. Ondan kaçmak isterken bile ona kaçmak istiyordum.

"Gitme Gamze!" dedi bir kez daha. "Sana kötü biri olduğumu söylediğimde öyle inatla beni sevdin ki sana inanmak istedim!" diye bağırdı birkaç adım uzağımda. "Ne kadar kötü biri olduğumu bilsem de ben de seni sevmek istedim! Karanlığıma bir tohum ekmişken, çiçek açmadan bırakıp gitme beni!"

"Çiçekler karanlıkta büyüyemez Ayaz," dedim ağlayarak. Başımı iki yana salladım bizden olmaz demek isteyerek.

Elini saçlarının içine daldırıp dağınık saçlarını çekiştirdi bir çare bulma umuduyla. Etrafına bakındı sonra kıvranır gibi. Ama yoktu. İkimiz de biliyorduk bunu. Ondan nefret etmem gerektiğini ikimiz de çok iyi biliyorduk.

"Annemi öldürmeyi ben istemedim!" diye bağırdı sonra, tüm öfkesiyle. "O bok çukuruna girmeyi, bu zehire bulaşmayı, her gün ölmek isteyen bir zavallı olmayı ben istemedim! Hiçbirini ben istemedim Gamze ama ben buyum!"

Kollarını pes etmiş gibi iki yanına düşürdü. "Cehenneme doğru gidiyorsan..." dedi ve ben onu izlerken arabasının kapısını açıp içinden bir şey aldı. Ne aldığını gördüğümde ona doğru koşmaya başlamıştım. Silahı kalbinin üstüne dayadı ve ben ona koşarken gözlerini kapattı. "...gitmeye devam et."

ZEHİR (1)Where stories live. Discover now