29.Bölüm

7.4K 188 147
                                    

°•○●°•○●

Eda'nın göğsündeki kafamı kaldırıp hemen karşımda oturan Alya'ya baktım. Herkes bu son olaya bir çare düşünüyordu. Hayat , elinde meyve suyu bardakları ile içeri girdi . Ve yerdeki minderleri tekmeleyip tepsiye yer açtı. Hırsını yine sağdan soldan çıkarıyordu kendince .

Salondaki sokaga bakan pencerenin önünde minderlerde oturuyorduk. Başımız derde girdiğinde, önemli bir konuda firsat buldukça oturup burada konuşurduk. Yine o günlerden biriydi.

"Anlamıyorum ki Ef. Bu adam ne cesaretle karşına çıkıyor ? Haydi çıktı. Neden çıkıyor ? Ne değişmiş olabilir ki ?"

Alya'ya dönen gözler birkaç sorusundan sonra bana döndü. Ne değişmiş olabilirdi ? Diye bende kendime çok sordum gerçekten. Nefret ediyordu. Sevmiyordu. Nasıl böyle hastalıklı bir ruh haline gelebilir ? Bencilliğini kenara koyup gelen kişi Ela Göz olamazdı. Kabul edemiyordum bunu.

"Belki de hep seviyordur. Naz yapmıştır "

Eda'nın bu cümlesine Hayat sinirden güldü. Komik gelmişti bu tahmini. Hepimize geldiği gibi. Kendisi de sonradan saçma ve komik olduğunu anlamış olmalı ki ; dikkatleri dağıtmak için uzanıp meyve suyu bardaklarından birini aldı.

"Sonuç olarak neden gelmiş olursa olsun. Hakan ile aramıza girmesine asla izin vermeyeceğim. "

Bunu asla yapmayacaktım. Yorulmadan. Düşe kalka bazen ağlayıp bazen gülerek. Mücadeleme asla son vermeyecektim. O sırada telefonum titredi. Gelen mesaj Bebek surat'tandı. Gülümseyerek mesajı okumaya çalışıyordum. O sırada Hayat konuştu.

"Bizim oğlandan galiba. Bak bak nasıl yüzü gülüyor "

O, bunu söylerken bende gülümseyip mesaja cevap verdim.

"Daha iyi olmana sevindim. Geliyorum "

Oturduğum yerden kalkıp yerdeki bardaklardan birini alıp, kafama diktim. Sonra eğilip tek tek kızların yanağına sulu birer öpücük bıraktım. Hakan ile o günden sonra sadece resmi bir şekilde konuştuk. Bende ona kendini iyi hissedene kadar onu zorlamayacağımı söyledim. Karşılıklı anlayışla çoğu problemimizi çözüyorduk. Olgun iki insan gibi.

Kızların yanından ayrılıp anahtarı cebime koyduğum gibi çıktım evden. Koşarak indim merdivenleri, sevdigim adama giden yola minnetle basar gibiydim. Hakan 'ı görmediğim tüm zaman diliminde özlüyordum. Kendisine, duygu ve düşüncelerine beni o kadar bağlamıştı ki. Hani bir urgan ipe sağlam bir şekilde atılan düğüm gibi. Kör düğüm. Bize bir isim bulmuştum. Valerie'yı sıkıca tutup karşı kaldırımda beni bekleyen Hakan'a doğru koştum.

Beni fark edince yaptığı tek şey kollarını iki yana açmaktı. Ve tabi birde gülmek. Ona en çok yakışan tonuydu bu hali Aşkın. Ruhunda çok şık duruyordu.

Kollarının arasına hemen girip belini sıkıca sardım kollarımla. O da kollarına sarınca beni, kafamı göğsüne koyup nefes alış-verişini dinledim bir süre. Kokusunu çektim içime. Özlemek böyle 1 2 gün bile olsa beni yıpratmıştı. O an içimden geçenleri söylemek istedim. Mırıltı gibi. Daha Çok kendimle konuşur gibi.

"Biz ayrı kalmayalım. Hemde hiç kalmayalım. Böyle işte böyle sıkı sıkı saralım birbirimizi"

O sırada kollarımla daha da sıkı sarmışım ki bir ara nefesinde kesilme meydana geldi. Bunu hissedince kollarımı çözüp yüzüne baktım. Sokak lambası yüzüne vurunca hemen kaşının üzerindeki yara çekti dikkatimi. İçimde bir yerde büyük yangınlar meydana geldi. Kıyamet denilen şey bu beni eritmek isteyen ateş olsa gerekti. Yok. Bu sadece benim kıyametimdi.

İyi Ki Geçtiler Where stories live. Discover now