Kalp Atışı

5.1K 318 644
                                    

Redd - Nefes Bile Almadan

"Ben geldiiiiim!" diye bağırarak eve girdiğinde yumurtaları çırpmayı bırakıp gülümsedim, "Mutfaktayım sevgilim.". Tekrar çırpmaya başladığımda adımlarını duydum. Belime sarılıp sırtıma bir öpücük bıraktı, "Oh mis gibi kokmuş! Ne yapıyormuş benim marifetli kocam acaba?". "Fırında kaşarlı mantarlı krep." dediğimde yanıma gelmiş kestiğim domateslerden atıyordu ağzına. Cümlemle birlikte gözleri büyürken "Hii seni yerim ya! Canım nasıl istiyordu." dedi. Yanağıma ıslak bir öpücük bırakıp yukarı çıkmaya başlarken "Acele et, olmak üzereler!" diye seslendim arkasından.

Sabah yürüyüşlerine bu ara eşlik edemiyordum sevgilimin. Aslında güzel oluyordu temiz havada yürüyüp konuşmak bir yandan. Ama yaram henüz o kadar hareket etmeme izin vermiyordu. Adım attıkça acıyordu çünkü. Geçmek üzereydi aslında ama yine ince bir sızı dolaşıyordu işte. Tatili de ertelemek zorunda kalmıştık biraz. Gül ablalar gelmek istemişti ama iyi olduğuma ikna etmiştik onları da. Şimdi sezonun en hareketli zamanı pansiyonu benim için kapatmaları isteyeceğim son şey olurdu çünkü.

Günlerim genelde evde geçiyordu tabi haliyle. Tiyatro da yoktu zaten. Birkaç kez annemleri ziyarete gittim. Defne haberi verdikten sonra hiç uğrayamamıştım yanlarına. Bir de benden duysunlar istedim. Babamla babalıkla ilgili konuştum, annemle evlat sahibi olmak hakkında. Cevap verebilseler nasıl mutlu olurlardı diye düşündüm. Annemin neler diyebileceğini, babamın işi önce şakaya vurup sonra ciddi bir şekilde babalık nasıl yapılır onu anlatacağını... Bu konuda maalesef Gül ablayla Yılmaz abi de yardımcı olamazdı bana. Yaşayarak göreceğim sanırım diyordum o yüzden. Annemlerin yanında çok üzülmemeye çalışıyordum yine de.

Onun haricinde günlerim hamilelikle ilgili araştırmalarla geçiyordu. Defne'nin mide bulantıları sonunda azalmış gibiydi. Hastaneden beri günde bir iki kez çıkarıyordu sadece. İştahı açılmış gibiydi. Daha rahat yiyordu. Aşeriyorum dememişti daha hiç ama 'Canım istiyor' diyordu bazı şeylere. Okuduğuma göre aşerme dönemleriydi aslında ama Defnem sakin gibiydi bu konuda. Toparlamıştı biraz. Ayva göbeği olmuştu. Tanımayanlar hafif kilolu sanardı belki ama Defne'yi tanıyanların hamile olduğunu anlamaması imkansızdı. İnce bedenince minicik göbeği çok sevimli duruyordu.

12 haftalık olmuştu bu arada minikler. Gittiğimizde kalp atışlarını dinleyecektik bu sefer. Artık yüzleri bile belli olacaktı okuduğuma göre. Cinsiyet için erkendi ama baya baya bebeklerimizi görecektik bu sefer. Portakal tohumundan başlayan maceramız mürdüm eriği boyutuna ulaşmıştı artık. Ve insan formundalardı. Defne de çok heyecanlıydı. Arzu hanıma her gittiğimizde çok heyecanlanıyordu aslında ama bu sefer farklı gibiydi heyecanı. Muhtemelen bensiz gittiği kontrolde görmüştü ne kadar büyüdüklerini. Şimdi daha da büyük olacağını bildiği içindi bu heyecanı. Ama söylemiyordu tabi. O kontrol onun için büyük suçtu çünkü.

Fırının sesiyle elimdekileri bırakıp fırına eğildim büyük bir zorlukla. Tam o sırada da arkamdan adımı sinirle bağıran Defne'yi duydum, "Ömer! Eğilme oraya. Bakarım ben. Acıtacaksın canını sevgilim.". Ellerini belime yerleştirip kalkmama yardım ederken havlusu saçından kaymış ve kızarmış yanaklarıyla çok sevimli gözüküyordu.

-Bir de gülüyorsun Ömer. Yapmasana sevgilim böyle şeyler. Açılacak yaran yine. Acı çekiyorsun boşu boşuna.

-Tamam sevgilim. Doğruldum işte. Dikkatli eğilmiştim zaten.

-Acıyor yine de. Yapma lütfen. Senin canın acıyınca benim de acıyor canım.

Elini karnına koyup "Canımız." dedi büyük gözlerle, "Babamız üzmesin bence bizi.". "6 ay daha bu duygu sömürüsünü yapacaksın değil mi?" dedim gülerek elindeki tepsiyi alırken. "Aa ne münasebet!" dedi, "Çocuklarımı anneci yapacağım ben. Bir ömür yapacağım bu duygu sömürüsünü.". Evi inletecek bir kahkaha atıp beline sardım kolumu. Zorluk çıkarmadan hemen sokuldu bana. Yarama dikkat ederek tabi. Başını kaldırıp boynuma değdirdi sıcacık dudaklarını. Öyle bir çekti kokumu içimdeki 'o düğmeye' basıldı sanki. Başımı hafifçe eğip banyodan çıktığı için hafif nemli olan boynunu öptüm. Saf Defne kokusu doldu ciğerlerime. Gözlerimi kapatıp bir daha öptüm. Yutkunması burnumun ucunu kaşındırdı sonra, "Tam iyileşmeden olmaz. Bak hormonlarımı uyandırma lütfen.". "Canım acımaz bence." diye mırıldandım. Sesim çok acı çekiyor gibi çıksa da Defne bunun sebebini ayırt edebilecek kadar tanıyordu beni. "Olmaz Ömer. Acıtırım canını. Az daha iyileş." diyerek kaçtı kollarımdan. Önce kendine sonra bana büyük bir bardak su doldurup "İç iç, açılırsın azıcık." diyerek içeri geçti. "Kaç şimdi kaç." diye seslendim arkasından. "Zamanı gelir ben bırakırım seni böyle." diye mırıldandım sonra da. "Hadi söylenme de gel kahvaltımızı edelim." dedi içeriden. Sesindeki muzipliğe gülerek geçtim yanına. Yaramaz çocuklar gibi gülümseyerek mutfağa doğru bakarken bulunca eğilip iyice belirginleşen elmacık kemiklerine küçük bir ısırık attım. "Ben de seni seviyorum sevgilim." deyip ağzına koca bir lokma atarken yavaşça yerime oturup mutlu Defnem'in keyfini çıkardım.

Aşk RengiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin